- Ben ellinci hastanızım doktor bey! Dalya dediniz!
- Doktor: Gazamız mübarek olsun!
- Hasta: Çok seviliyorsunuz tabii ondan, kapınız hep kalabalık.
- Doktor: Az sevsinler ya, akşama eve kendimi taşıyamıyorum.
- Olsun. Olsun da, her gün böyle olmasın.
- Yaşlandık artık.
- Yorgunluktan dağılıyorum.
Doktor, dişine henüz dolgu yaptığı genç hastasına tembih ediyor;
- Sakın bir şey yeme, biraz sabırlı ol tamam mı oğlum? Yoksa dolgun düşer.
- Hasta: Ne kadar zaman yemiyeyim doktor bey,kaç gün sürer?
- Doktor: Üç gün yeme desem yemeyecek misin?
Damak ölçüsü almaya çalışırken bir başka hastasına;
- Bak teyzeciğim benimle savaş yapma!
- Çeneni doğru kapa!
- Yoksa bir ölçü için tekrar gelir gidersin!
- Aç!
- Kapat!
- Olmadı bak!
- Çeneni dışarı çıkarma! Bak böyle kapa!
- Doktor bey sizde tam abime benziyorsunuz. Bu yaz Almanya'dan geldi, oda şişman siz gibi, çatıyı yapayım derken hep kiremitleri kırdı.
- Doktor: Bak şimdi, peki ben neyi kırdım?
- Ben ne diyorum sen ne diyorsun, sen çeneni düzelt!
- Hasta: Valla ben bilmem doktor bey. Sizin dişleriniz ne güzel bak! Aynen öyle olsun.
- Doktor: Sen önce çeneni bir kapat bakayım!
- Ondan sonra güzel olacak.
 
Bugün dispanserdeki dişçimde, morfin yemiş dişimle sıramı beklerken konuşuldu bunlar.
Dişlerimin içinde doktorun yontma matkabı(!) dolanırken hala gülme krizim geçmemişti.
 Doktora;
- "Ben bunları yazacağım doktor bey" dedim.
- Oo… sen akşama kadar burda kalsan bir kitap yazarsın. Neler nelerle karşılaşıyoruz bir bilseniz.
 
Uzun zamandır hiç bu kadar gülmemiştim. Hem de bir dişçide!
2007-Gülden IŞIK