Yasalara göre, tariflerinde olan değişiklikler nedeni ile olsa gerek; halk arasında tanımları da değişiktir gazetecilerin.

Meydan Larousse’a göre: ‘Gazete yayımlayan kimsedir’. Nezih Demirkent’e göre: ‘Her eline kalem alan ya da basın kartı sahibi olan gazeteci sayılmayabilir’. Basın Kartları yönetmeliğine göre: ‘Sarı ya da mavi basın kartı olan gazetecidir’. 5680 ve 5953 sayılı yasa şümulüne giren, ‘fikir ve sanat işlerinde çalışanlara’ gazeteci denir.

Ya da kimine göre Entelektüel Puştluğu, kimine göre Peygamber mesleği olarak ‘irşad’ müessesesidir gazetecilik.

Olaya bir başka açıdan bakalım.

Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri seçim-sandık ise, biri de konuşan - yazan vatandaştır değil mi?

Yani, gazeteci; sadece zamana tanıklık eden değil, toplumun hafızasıdır. Kamuoyunu bilgilendirip, oluşturma gayret ve gücündeki insandır.

Bu açıdan bakıldığında; tarafsız, özgür, ilkeli ve basın- ahlâk kurallarına uyan gazeteci, demokrasi kültürünün gelişmesi, toplumsal mutabakat ile Ülke kalkınmasında önemli bir faktördür.

Peki, içinde bulunduğumuz ortamda, ‘Paralel’, Holding ve ‘Havuz’ olarak adlandırılıp, birbirini karalayan ve yaralayan Medya’nın, demokrasiye olan katkısı, hangi oranda ve hangi yöndedir?

Sayısal açıdan ‘çok’ olmasına rağmen, çok seslilikten ziyade, karmaşa ve bilgi kirliliği yaratan bu medya çıkmazı içinde, olaylara net, geleceğe umutlu bakış sergilememiz mümkün müdür?

Düşünün hele

Demokrasimizin belini kıran ‘Üç Darbe’nin (27 Mayıs 1960 - 12 Mart 1971- 12 Eylül 1980) ilkinden sonra yapılan 1961 Anayasasında, 2012 sayılı yasa’nın yürürlüğe girmesi ile verilen hak ve basın özgürlükleri, gazeteciler arasında ‘Basın Bayramı’ olarak kabul görüp kutlanmış.

Ancak: Yasa’nın kabul edildiği 10 Ocak günü ertesinde, 9 gazete patronu (Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah) verilen hakları protesto ederek gazetelerini üç gün yayımlamamışlar.

Sonrasında, demokrasi’ye ikinci darbe olan 12 Mart 1971’de Gazetecilerin Hakları ve Basın Özgürlüğüne yeniden kısıtlamalar getirilmiş.

Gazeteciler de bu kısıtlamalara tepki olarak ‘Basın bayramı’ nitelemesini kaldırmış.

Bu gün ki, ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ hikâyesi bu.

Tariflerinde bile karmaşa yaşanan Gazeteciye, hakların darbeyle verilip darbeyle geri alındığı bir başka ülke var mıdır bilmem!

Çalıştırdığı gazeteciye verilen hakları protesto etmek için, gazete çıkartmayan patron Patronların oluşturduğu siyasi - ticari kamplaşma… Ülke ekonomisini yaralayacak kalkışmaları destekleyen Gazeteci… Ülkesini dışarıya şikâyet edip, itibarsızlaştırmaya çalışan gazete… Siyasi iktidar için birbirini karalamaktan kaçınmayan Medya…

Şeffaflıktan uzak, böyle bir medya yelpazesi içinde, gündem oluşturma hedefli gazete; icracıların denetim ve motivasyonu için, ne kadar etkili olur?

Bu görüntü içinde bürokrat ve siyasetçi de olaylara bakışını, sağıra yatarak ve keyfe keder uygular.

Hal bu ki; gelişmiş Ülkeler de sandıktan çıkan, ülkeyi yönetme yetkisi alan siyasetçi, yetkilerini yargı ve Yasama ile paylaşır. Bunların yanına denetleyici olarak 4. kuvvet (medya) eklenir.

Türkiye: O Çağdaş modele geçebilmek için, bir Başbakan ve iki Bakanını feda etti. Buna rağmen ‘kuvvetler ayrılığı ilkesi’ halen etkin değil.

Bu gidişle, daha uzun yıllar da etkin olması mümkün değil

Mahalle de bakkal açmak için bile, bir Oda’dan belge istenirken, gazete açmak için bir dilekçe’nin kâfi geldiği, eline kalem geçirenin kalem erbabı kesildiği, gazeteciliğin fatura takip etmekle eşdeğer sayıldığı, hatta gazete’nin seçilmiş- atanmışa ulaşma aracı görüldüğü bir ortam da, Basın Bayramı umudu bile lüks

SONUÇ:

İletişim Çağı’nda olduğumuz malum. İnsanca yaşam da medyanın rolünü unutmak: Medya’yı ‘basın Özgürlüğü’ bahanesiyle şahsi çıkarına kullanmak; sadece gazetecinin hak ve özgürlükleri değil, Ülke’nin özgürlükleri aleyhinde atılan adımlar olarak tarihe geçecektir.

Darbeci- Komitecilerden keyfe keder alınan geçici haklar mı, hak ederek alınan kalıcı mutluluklar mı?

Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamak, Hak ve Özgürlükler açısından bir adım ileri - iki adım geri gitmektir. Hedef, ‘Gazeteciler Bayramı’nı oluşturacak ‘Kalıcı Mutlulukları yakalamaktır.

Bunun yolu da; Argo tarifli entelektüel puştluğu değil, Doğru- Ciddi - Sahih gazetecilik yapmaktır.