Duvarların arkasını görmeyi öğreten bir babanın kızıyım.

Bundandır baktığım gözlerdeki boşluğa düşmem ve güvenememem hiç kimseye.

Zaman zamanda kendime!

“Nedir benim bu güven meselesinden çektiğim be kardeşim”.

Doğrudur ve çok kez de deneyimlenmiştir, yinede bir fırsat ve bir şans daha alternatiflerine de başvurulmuştur, şimdi doğruya doğru, sonuçtan emin olmak için vicdanını gereğinden fazla yormamak için, bildiğimiz tüm yolları, denemek zorundayız, öyle değil mi?

Bu kadarla da sınırlı   değil elbette, daha fazlası da var  ikili ilişkilerin neredeyse tamamında en büyük gereksinim güven meselesi, bütün kurgu bunun üstüne aslına bakarsanız, evladına, komşuna,yol arkadaşına, meslektaşına, annene,kardeşine, hocana, kocana, yani nefesinin değdiği herkese güvenmek zorundayız da, amma velakin, nerede….

Aslına bakarsanız bir oyunun içinde, kendi kurallarımızla kimi zaman, kimi zamanda oyun kurucuların koyduğu kurallarla deniyoruz birbirimizi.  Denemezsek olmuyor be kardeşim, gözü kapalı sazan olmaktan bitap düşünce zaman içinde, ileriye doğru birlikte yürümek gerekiyorsa, güvenmek zorundayız diyorum da nafile, sınıfta kalıyor her denenen ve yine sınıfta kalıyor her deneyen.

Çaresizlikle seçiyoruz elde var olanlardan, bir nevi kumar oynuyoruz,  çünkü bu hayat kumar oynamak üzerine kurguluyor insanı,  masa başı oyunlarının, cephelerin emeğine haksızlık ettiğini öğrendik ne yazık ki.

Kendimi bildim bileli bütün savaşlarımı kendi iç cephemde yaptım, ama kendi sahamda, ama deplasmanda ve elbette vicdanımla baş başa kaldığımda çok savaşlardan geçtim. Bu yolda mücadele ederken, ilerlerken, kazandıklarımda oldu kaybettiklerimde. Ben kendiyle savaşan, kendiyle hesaplaşan ve hatta kendiyle çoğalan biriyim, tüm yalnızlıklarımda tüm yenilgilerimde, yenilerimi doğurdum defalarca.

İşte benim dünyamda bana öğretilen en büyük öğretilerin, en başında gelir güven meselesi. Arşivime düşen yaşanmışlıklarımın bende bıraktığı en büyük izdir güven meselesi. Bir el verilmişse tutulmak üzere, şartların canı cehenneme ya tutulacaktır ya da tutulacak. Bu yolda güven sarsmak meselesi bile çiğnenmiştir öncelik bakımından.

Bedeli ne kadar ağırda olsa, söz eşittir, artı güven o kadar. Kaldı ki kartlarımı hayatın her evresinde açık oynadığımla övünürüm. Yapabileceklerimin üzerinde beklenti içine sokmadım hiç kimseyi ve bir kılıf uydurmadım karşımdakini aptal yerine koyarak. Söz çıkmışsa ağızdan eşittir namus dedim, öyle olmasını da bekledim haklı olarak.

Hal böyle olunca da beklediğimle kaldım, söz ağızdan çıkmıyormuş kimi zaman, o kadar yetenekli olamadığım için varın gerisini siz hesaplayın.

Hepimiz bir kumar masasında, elimizde olan ve yahut olmayan aslarla kazanmak için mücadele ederiz. Kimi blöf yaparak kurtarır durumu, kimimiz ise kendi elindeki materyallere güvenerek atar imzasını. Bu süreç bazen bir galibiyet, bazen de yenilgiden mevcuttur. Yenilgiler oyunlar çerçevesinde sizi mağlup etse de üzülmemeli tam tersine gelecek açısından kazanmaya doğru bir tohum ektiğinizi düşünüp sevinmeliymişiz, bunu da yaşanılan süreçlerden sonra görüyor anlıyor insan. Andaki kayıplar olsa da elinizdeki,  gelecekteki kazanımların tohumuymuş aslında. Sanal galibiyetler diyelim biz şuna….

Birilerine sanal da olsa galibiyet emanet etmek, aslında iyi bir güven yoklaması yöntemidir. Kendi kendine kazandığını düşünecek kadar emanete hıyanet edenlerin, zaman içindeki gelişmeler ışığında karanlığıyla yüzleşmesinden daha iyi bir ders olamaz diye düşünüyorum. Işığı olan kişi bütün oyunlara zorlamalara rağmen kendini aydınlatacak kadarda olsa yanmaya devam edecektir, çünkü ışığı aydınlığı kendindendir… “Çok mu karmaşık oldu cümle kurulumu emin olamadım ama anlaması gerekenler anlayacaktır diye düşünüyorum”.

Karşımdaki kim olursa olsun, her zaman kendime yüklediğim bir öğretim vardır ve hep bunun üzerinden koyulurum yola. Birilerinin “sıradan” olarak nitelediği kişilerin, aslında dışarıdan göründükleri gibi olmadığıyla öylesine çok yüzleştim ki bu saptamayı artık daha sağlıklı yapabildiğimi düşünüyorum. Her zaman, karşıda olan kim olursa olsun, benden çok akıllı, benden çok üstün diye düşündüm ve bu düşünceyle aldım gardımı.  Ancak gözümde büyüttüğümü, gönlümde de büyütüp yere göğe sığdıramayınca ne denli büyük hata yaptığımı anladım ortaya çıkan sonuçlarla.

Bütün samimiyetimle söylüyorum ki elimde birçok boş çuval kaldı geriye.  Hormonlu  olarak yetişen insan neslinin aralarından, tek tük çıkan harbi ve donanımlı ve ilk bakışta asla umut vaat etmeyen türlerinden var ne varsa. Söylediğiyle yaptığı, savunduğuyla yaşadığı örtüşmeyen akıl budalalarının aptallığı an beyan ortada görüyorum yahu.

Hep tedirgin ve hep tetikte olmak zorunda kalmak, bırakılmak, inanın çok kötü bir duygu. Hayatın fazla mesaisi bana göre, bunda rahmetli babamın da payı oldukça fazla diye düşünüyorum.

Güvenmeyeceksin kendinden başkasına sözüne, güvenip hayal kırıklığına uğradığım yol arkadaşlarımda az katkı sağlamadılar doğrusu. Kendimi eleştirmeyi seviyorum, bu konuda da hayli iyiyimdir diye düşünüyorum ama güvenimi sarsanları da unutmuş değilim unutmayacağımda.

Müdanasızlığım, iplerimin hâkimiyetinde gizli, yani, kendimde. Yaralarımın kabukları kalınlaştıkça büyüyorum ve sabrediyorum. İnsan olmanın, merhametli olmanın karşıdan nasıl göründüğünü bilmiyorum, ancak ben içimi, içimden biliyorum. Fark sanırım burada gizli,  empati yaparsanız bir fikir sahibi olabilirsiniz.   Son olarak şunu da eklemek isterim, kişinin kendinde gördüğü hak, ona verilenle bakidir, verilmediğinde yerini ederini bilecektir, bilmiyorsa da öğrenecektir, bunun başka yolu yordamı yok. Serzeniş ve yahut sitem değil, gerçeğin ta kendisi güven meselesi. Ben bu konuda kimilerine göre eksik olabilirim, ama güvenmiyorum elimde değil, güvenemiyorum, çünkü güven vermediklerini düşünüyorum. Kimin mi?.