Bir ay önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile kararlaştırılmıştı. Resim çektirme seremonisi esnasında en az emekli maaşı konusunda, Kılıçdaroğlu ‘ne diyebiliriz?’ diye sormuş, ‘Tüm Emek Der’ Genel Başkanı İsmail Çalışkan da “açlık sınırı altında olmaz’ diyebiliriz” hatırlatması ile noktayı koymuştu.

Kılıçdaraoğlu ‘bir Çalıştay ve ya geniş katılımlı toplantı düzenleyip haber verin’ demişti.

Seçim öncesi hükümete bir hatırlatma ve üyelerinin sorunlarını yeniden kamuoyu ile paylaşma konusunda fırsatı değerlendiren Tüm Emek Der, kuruluş yıldönümünü (25.Yıl) geniş bir katılımla ve Kılıçdaroğlu’nun şhow yapacağı bir toplantıyla yapmayı hedefledi.

Tüm şubeler Ankara’nın yolunu tuttu, üyelerinin dolduğu araç konvoylarıyla.

Tüm siyasi parti liderleri ve büyük Sivil Toplum Kuruluşlarının katılımı ile bir şölen havasında kutlanacaktı 25. yıl.

Ve emeklinin sorunları, en etkili ve yetkililerin huzurunda şifa bulacaktı…

Güneş’in süs lambası gibi gökyüzünde asılı durduğu, Ankara’nın bildik kış ayazlarından birinde (önceki gün)gittik Beş evlerdeki Milli Eğitim’in şura salonuna.

Aslında açılış konuşmasının geciktirilmesinden anlaşılmıştı, ‘dağ’ın fare doğurduğu’. Aynen öyle oldu. Ne toplantının düzenlenmesini isteyen Kılıçdaroğlu vardı orta da, ne de büyük sendika ve komşu dernekler!

Yüz’ün üzerinde telgraf okundu, ilginç bahaneler ardına sığınıp ‘katılamıyorum’ diyen. Güzel sunucu bayan, gelmeyenlerin telgraflarını okurken, gerdan ve yüz mimiklerine kattığı titrek ses ifadesiyle eleştirdi, davet’e icabet etmeyenleri, ama; ne fayda?

Genel Başkan Satılmış Çalışkan’ın hüznü ‘keşke bu telgraf sahiplerinin yarısı katılsaydı’ dedi ve ekledi ‘Biz davet ettik’. “Ayıp onların ayıp’ı” der gibi…

Yine de eleştirildi ön sıralardan ‘Hakkımızı alacağız diyemedin başkan’ diye

İktidar adına gelen Çalışma Bakanı Müsteşar yardımcısı ‘size bunlar fazla bile(!)’ dercesine ‘2002’den öncesi daha vahimdi’ diyerek çıkartılan kanunları, yapılan iyileştirmeleri anlattı, ballandıra ballandıra!

Daha çok küsürat partilerinin temsilcileri ve eski Milletvekilleri ile ‘üvertür’ konuşmacılara kaldı mikrofon.

Bizim partiye gelin’ diye seslendiler emekli potansiyel’e. Parti kursanız iktidar olursunuz diyenler de vardı, sendikaya dönüşün diyen de…

Ancak; tasvip görmenin ötesinde, çoğunlukla eleştirildi, protesto edildi konuşmacılar.

Genel Başkan Çalışkan yerinden kalkıp, tribünlere gidip müdahil oldu. Salon görevlileri emekliler arasında dolaşıp sürekli ikaz etti.

Netice de koca salon boşaldı, emekliler salon dışında sohbet ettiler. Görevli bayanların ‘konuşmalar sürüyor, içeri buyurun’ ikazları beyhude kaldı.

10.5 milyon emekli. Türkiye de dört çalışana 5 emeklinin düştüğü bir ortamda potansiyel bir güç. Matematik olarak % 25 oy, 125 Milletvekili demek.

Emeğin Başkenti Zonguldak olarak baktığımızda 149 bin emekli korkunç bir sayı. Çalışanların çoğunluğunun asgari ücretle çalıştığı bir ortam da

Asıl vahim olan, mikrofonu eline geçirenin ‘siz dirayetli olsanız…’ diye lâfa başlaması.

Daha ne yapacaktı bir emekli derneği(Tüm Emek der)?  Kış ayazında, üyelerini başkent’in göbeğine taşımıştı.

Geçen yıl (01.12.2013)yine Ankara’da idik. Dönüşte ‘Emekli’ye iki lahmacun bir ayran’ yazısı ile sorunları anlatan bir değerlendirme yapmıştım.

Garp cephesinde değişen hiçbir şey yok.

Emekli’nin sorunları yine aynı.

Milli Gelirden emekliye pay verilmiyor. Tavandan birinci dereceden emekli olanlar arasında 1200 lira fark var. Tüm Emekliler arasında intibak gündemde değil. Katkı paysız sağlık hizmeti beklentisi sürüyor. Promosyonlar konusunda açıklık yok vs...

SONUÇ:

Velhasıl-ı kelâm; Bu Ülke şartlarında emekliler, ellerinden geleni yapıyorlar.

Kendilerine yakıştırılan sıfat ‘yaşı geçmiş’, argo da kullanma süresi sona ermiş manasında emekli olsa da.

Hz Mevlana’nın dediği gibi ‘Mum olmak kolay değil. Işık saçmak için yanmak gerek’ sözüne uygun, ekonomik sıkıntıdan evinde - köyünde, örgütlenmek için illerde- dernek odalarında, hak aramak için Başkent caddelerinde…

Ama güvendikleri yok ortalarda.

Sözlerini tutmadıkları gibi, bir de ‘siz dirayetli olsanız’ demeleri yok mu?

Sanki, kendileri çok dirayetli imiş gibi…

Yıllarca çalışıp, prim ödemiş: Ülke kalkınmasında birinci derecede katkı sağlamış, iktidar ve Muhalefet’in en çok mağdur ettiği kesimdir emekli…

Dolayısıyla: Elinde etki ve yetki olanların, onlara hak ettiği onurlu yaşamı sağlamak en önemli görevleridir.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az diyerek, ünlü Ozan Refik Durbaş’ın dizeleriyle seslenelim Türkiye’ye.

Sevda ne yana düşer usta / Hicran ne yana / Yalnızlık hep bana / Bana mı düşer usta? Gurbet ne yana düşer usta / Sıla ne yana / Hasret hep bana / Bana mı düşer usta?