Bazı insanların bu dünyadan göçüp gidecek olmasından dolayı ve yerlerinin doldurulamayacak olmasından dolayı endişe duyarım, üzülürümde ayrıca. İnsanların bilinçlendirilmesi konusunda başı çeken değerlerin çok zor şartlarda dahi olsa, elini taşın altına koyma cesareti gösterdiklerini unutmamak gerekir, bu bir vefa borcudur.
Bunlardan biri Yaşar Nuri Öztürk hocaydı,  yıllarca korku toplumu yaratma girişimlerinin en cesur karşıtıydı dini öğretiler söz konusu olduğunda. Kendini yaşadığı zaman dilimindeki mesleki anlamda bilgi aktarıcısı olarak tanımlarken, din üzerinden korkutmadan, yanıltmadan,  uzaklaştırmadan,  bilinçlendirmeye çalıştı yapabildiğince, sonra kulvar değiştirip başka alanlarda boy gösterince de büyüsü bozuldu hocanın.
Bununla birlikte başka bir kulvar da cinsel sorunlar denilince akla ilk gelen isimdir Haydar Dümen, kimsenin konuşmaya bile cesaret edemediği bir dönemde bilgi paylaşımı aktarımı yaptı yıllarca ekranlardan, sütunlardan.
Kâh utanarak dinledik hocayı, kâh şaşırarak ama cinselliği konuşmanın da yaşamanın da ayıp olmadığını öğrendik, zira dünyadaki canlıların var olma sebebiydi başlı başına.
Toplumu aydınlatmak için birilerinin başı çekmesi gerekiyor mutlaka, bu her anlamda böyle olmalı aslında, yanıltmadan doğruları söylemek, öyle her babayiğidin harcı değil, işte bu yüzden Haydar Dümen hocaya hep saygı duyarım.
Öyle ki bir erkek olmasına rağmen kadınları yüceltir, onların cinsellik konusunda daha güçlü olduklarını söyler hoca, bu konuda böbürlenen erkeklere de hadlerini bildiriverir ince ince. Bilmem kaç kadınla birlikte olduğunu anlatıp, kendini kümes horozu zannedenlere de nerden geliyor bu çeşmenin suyu diyecek kadar da oturtuverir lafını.
Hiçbir kadının cinselliği yaşayabilmek için tıbbi takviye almadığını almayacağını söyler hoca çünkü yaradan onu çok güçlü yaratmıştır der. Ne kendini ispat etmek nede yeterlilik gösterebilecek gibi sorunları vardır kadınların, ne de yaşadığı ilişkiyi kıyıda köşede arsızca anlatma istekleri.
Bir erkeğin katkısız ortalama sevişme süresiyle bir kadının sevişme süresi zaman anlamında yarışır ve kadın galip gelir, rakamsal verilerde de öyle. Sadece bazı kadınların, özellikle duygusunu kaybeden kadınların başı ağrır ve kendilerini yorgun hissederler, bunun altında yatan sebepte sanırım iki kişi arasında yaşanan ve duygudan yoksun sevişme seanslarıdır. Çünkü bazı erkekler sadece kendi tatmin oluşlarıyla ilgilidirler, partnerini düşünmedikleri için,  zamanla baş ağrıları gibi uydurma bahaneler ortaya çıkar kadınlardan.
Bu erkek kadın ilişkisindeki cehaletimiz var ya bizim, toplum olarak sınıflandırdığımız ve sanırım biz kadınlarında çoğu kez sesimizi çıkartmadığımız, kabule geçtiğimiz çifte standartlarımız, işte bu sebepler doğrultusunda bir ahlak çöküntüsüne doğru yol alıyoruz. Yasaklanan gizlenen her şeyin faturası da ağır oluyor haliyle bunu geçte olsa görüyoruz.
Dünyadaki en güzel şeylerden biri olan cinselliği konuşurken de yaşarken de hakkını veremiyoruz. Nedeni ise erkeklerin böbürlenerek anlattığını,  kadınların utanarak dile getirmesi.
İki kişiyle yaşanan her şeyde olduğu gibi, sorumluluklarda, mutsuzluklarda ve hatta mutluluklarda eşit olmalı.
Cinsellik ne ayıp, ne de günah, bütün canlılar böyle ürüyorsa, bunun bilincine keyfine varmak da biz insanların en doğal hakkı ve görevi. Kimse yaratanın üstünde değildir. Allah kadını yaratıp ona birde doğurganlık kadar kutsal bir görev de vermişse, bunun üzerine söz söyleme hakkını cehaletini de kimse gösteremez çünkü kadını da Allah yarattı. Aksi halde bu inancı reddetmek olur ve sadece kişiyi bağlar.
İşte bu bağlamda erkeklere çok iş düşüyor, beraberinde kadınlara da öyle, utanç duyulması gereken şey cinsel yaşam, cinsel hayat değil. Onursuzluk ve başkalarının hakkına tecavüz etmek gibi arsızlıklar hem ayıp hem de günah. Bir kadın anne olma süresince nasıl karnı burnunda gururla geziyorsa yeryüzünde, “biz bunu cinsel yolla yaptık başka yolu yok çünkü” o halde Allahın yarattığına görev verdiğine sorgu sual olmaz, inanıyorsak tabiî ki inanmayanlara sözüm zaten yok.
Konunun çıkış noktası aslında yaşadığımız içler acısı sapkınlıklar. Eğitimsizliğimize yersiz utanma duygusu da eklenince bocalıyoruz. Asla kabul edilemeyecek ve artık bebeklere kadar inen  sapkınlıkların kurbanları oluyoruz. Ayıp denile denile uzak tutulduğumuz, yüzümüz kızarmadan konuşamadığımız öğrenme aşamasında sorunlar yaşadığımızı anlatamadık kimselere. Bırakalım da  işin erbabı olanlar,  konusunda gerçekten bilgi sahibi olanlar aydınlatsın karanlıkta kalan yanlarımızı. Konuşmak, öğrenmek, bilgilenmek ayıp ve yasak değil.