Muhammed Peygamber’in hayatı hakkında yazılan eserlerin vefatından yüz yıl sonra yazıldığını, ilk yazarların Yahudi kökenli din adamları olduğunu ve daha sonrakilerin de bunları esas aldıklarını önceki yazılarımızda belirtmiştim. Yahudiler Meryem oğlu İsa’yı peygamber olarak tanımayıp onu aşağıladılar ve sonunda çarmıha gererek öldürdüler. Hıristiyanlar ise aynı İsa’yı peygamber olarak kabul etti, “çok seviyoruz” diye yüceltip göklere çıkardı ve Allah’ın oğlu olduğunu iddia etti.

Bu yüceltme ve indirgeme mantığı bir İsrailiyat hastalığıdır. Ne yazık ki bu hastalık Muhammed Peygamber’in vefatından kısa bir zaman sonra, rivayetler yolu ile İslam kültürünü de bulaşmıştır.

Genelde Peygamber’imizin hayatı üzerine yazılanlar, Kuran’ın anlattıklarından daha çok rivayet ağırlıklı bilgilerdir. Bunlardan bazılarını birlikte okuyalım:

"Ey Habibim, seni yaratmasaydım, bu alemi yaratmazdım." Bu rivayette “Allah bu alemi Peygamber’in yüzü suyu hürmetine yaratmıştır. Şayet peygamberi yaratmasaymış bu âlem de olmayacakmış” denilmekte. Bu uyduruk rivayet, evrenin yaradılışını Muhammed Peygamber’in yaratılmasına bağlamaktadır. Bu hem akla, hem Kuran’a, hem de ilme taban tabana zıttır. Tabi ki böyle Muhammed Peygamber’in hayatını böyle anlatmaya başladığınızda bu yüceltici ve mucizevî mantığın arkası hiç kesilmeyecektir.

Şimdi Muhammed’e henüz vahiy gelip peygamber olmadan, yani kırk yaşına kadar ki hayatı hakkında anlatılan rivayetlere bir bakalım:

Cennetin kapısında Allah ile Muhammed’in ismi ikisinin birlikte yazılmaktadır bir rivayete göre.

Bir diğerine göre, Âdem’den başlayan nur, İbrahim’e ve onun oğlu olan İsmail’e kadar gelmiştir. Bu nur nesilden nesle gelerek peygamberin babasının alnında görülmüştür. Bunu Abdullah’ın alnında ilk gören kadınlar olmuştur. Abdullah’ın alnında nuru gören kadınlar Abdullah’a evlenme teklifi yapmışlarsa da o bu teklifi kabul etmemiştir. Abdullah Amine ile evlenmiş ve bu nur da oradan Muhammed’e geçmiştir.

Bir başkası, “Peygamberin ebeveyninin ve özellikle dedesi Abdulmuttalib’in zaman zaman rüyasında ilahi emirler aldığını, putlara tapmayı reddettiğini ve Allah’ı birlediğini, Peygamber’imizin, babası Abdullah’ın da onun yolundan yürümekte olduğunu belirtilmiştir.

Bir başka rivayete göre annesi Amine’nin de doğum öncesinde rüyasında meleklerden emir almıştır. Amine’nin doğumu esnasında diğer kadınlar gibi sıkıntı çekmemiştir.

Yine o rivayetlere göre Muhammed doğduğu anda dünyada birçok büyük olaylar olmuştur. Hızını alamayan bir rivayetçiye göre Muhammed sünnetli doğmuştur. Süt annesine verildiği zaman o bölgede bereketler artmış hatta süt kardeşleri ile oynarken bir melek gelip onun kalbini çıkarıp (kalp ameliyatı yapmış) zemzemle yıkayarak temizlemiştir.

Yine bir başka rivayette anlatılan hikâyeye göre Muhammed 9-10 yaşlarına geldiği sırada amcası Ebu Talib’e rica etmiş ve onunla Şam yönüne yapılacak ticaret kervanına katılmış. Kervan yolundaki bir manastırda duran ve eski kitapların bütün bilgilerine sahip olan Rahip Bahira, Kureyş kervanı gelirken bir bulutun sadece bir kişiyi gölgelediğini, ağaç dallarının ve taşların ona doğru uzandığını görmüş.  O anda bu çocuğun büyüdüğünde peygamber olacağını anlayan Rahip, Yahudilerin onun ilerde peygamber olacağını anlayarak kötülük yapabilecekleri endişesi ile amcası Ebu Talib’e çocuğu Şam’a getirmemsi yolunda telkinde bulunmuş.

Aklın hayalin sınırlarını zorlayan rivayet mantığı hiç gaz kesmeden Peygamber’in vefatına kadar devam ediyor. Şimdi ise Muhammed’in vahiy alıp peygamber olduktan sonra ki hayatı hakkında birkaç rivayeti birlikte okuyalım:

 Bir rivayete göre Muhammed Peygamber, bir anda Kudüs’e gidip oradan göklere çıkar ve Allah ile buluşup beş vakit namazı alıp ümmetine getirir.

Bir başka rivayete göre ayı parmağı ile ikiye böler. Parmaklarından sular akıtarak insanların susuzluğunu gidermekle kalmaz birkaç kişilik yiyeceği bir anda bir orduyu doyuracak kadar çoğaltır yine de geriye yiyecek artar. O sokakta yürürken taşlar ve ağaçlar ona saygı gösterir.

Yine bir başkasında vaaz edebileceği bir kürsü yapılınca önceden üzerine oturup vaaz ettiği hurma kütüğünün ağlamaya başladığı dile getirilir.

 Peygambere atfedilen mucizelerin üç yüze yakın olduğu rivayet edilmektedir. Rivayetçiler onun hayatını mucizeler ile donatmışlardır. Artık o herkes gibi bir insan olmaktan çıkarılmış yarı ilah haline getirilmiştir.

Bitmedi, her şeyi kutsaldır artık. Yemesi içmesi, misvakı, bıyığı, sakalı, gömleği, yeleği, şalvarı, sarığı tuvalete giriş ve çıkışı, tüm ataları, dedesi ve akrabaları da kutsanmaktadır.

Maalesef bu gün imam hatiplerde, camilerde, tarikatlarda, cemaatlerde ve televizyon ekranlarında anlatılan peygamber Kuran’ın anlattığı devrimci değil, mucize ve efsaneler sahibi bir yücedir.

Kuran okuyan herkesi bu uyduruk hikâyelerin Kuran ile ilgisi olmadığını anlayacaktır. Yine şu gerçeği de anlayacaklardır bu rivayetlerin anlattığı peygamber ile Kuran’ın anlattığı peygamber taban tabana zıttır. Rivayetler dünya ile ilişkisi kesilmiş göklerde gezen birini anlatırken, Kuran bir insanlığa yepyeni ve adil bir nizam öneren bir devrimciyi anlatmaktadır.

İncil de bulunan İsa için uydurulmuş mucizelerin benzerleri Muhammed peygamber için de rivayetler yolu kurgulanarak İslamileştirilmektedir . Şair Akif tam da bu nedenle “Peygamber adına uydurdular binlerce yalan.” ”Yıktılar dini mubini, yeni din kurdular.” Demektedir.

Ve onlar göklerin ve yerin mülkiyeti ve yönetimine, Allah’ın oluşturmuş olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık bundan sonra başka hangi söze inanacaklar?”(Araf-185)

Son söz; Müslüman peygamberini yüceltip göklere çıkarmakla cennete gireceğini mi sanıyor?  Yoksa onu Kuran’ın dilinden tanıyıp Kuran’ı nasıl uyguladığını öğrenerek, kendi hayatında uygulamasıyla mı? Selam.