Gençlik dönemlerimin sloganlarından biriydi bu.

Devamı ‘HER ŞEY TÜRKLÜK İÇİN’.

Bu gün de benim için değeri var. Önem ve özelliğini hiç yitirmedi.

Emperyalizm’in(sömürü) dünya yüzündeki en tehlikeli organize güçleridir bu sacayağı.

Çin… Bakmayın eğri büğrü gidişine… Sinsice yayılıyor.

En kötüsü Türk düşmanı. Çin de 56 resmi Etnik grup içinde, ağırlığı Doğu Türkistan’da yerleşik, 10 Milyon civarında ki Türk nüfus (Tatar, Özbek, Kırgız, Kazak, Salar ve Uygur) Çin işkenceleriyle asimile ediliyor. Çin Ekonomik ve Askeri harcamamalarını büyütürken, en büyük hedefi, içteki etnik yapılaşmayı yok etmek.

Çin, ayaklarının düz basmasıyla birlikte, Amerika ve Rusya’ya rahmet okutacak karakterdir.

Amerika… Sömüreceği devleti inek gibi görür. Sütündedir gözü. Yaşatır, besletir ki, devamlı sağsın onu.

Rusya… Tam tersine bakar ineğe. Aç gözlü olmasından mı, tarihi misyonu gereği mi nedir? Önce sütünü sağar, sonra etine göz diker, Parçalayıp yemeyince rahat etmez.

Nihayetinde, hayat bu değil mi?

Güçsüz olana, ne siyaset, ne ticaret ne spor da yer var?

Tabiatın da kuralıdır. Aslan manda’yı, kurt koyunu, çakal tavuğu yer.

Güçsüz olana devlet olarak ta yaşama şansı yok, tarih sahnesinde.

Gücünü kaybedince, tarih sahnesinde parçalanmadı mı Osmanlı?

Güçlüler, 1914’te Ortadoğu da Suriye ve Irak devletlerini, cetvelle çizerek yaratmadı mı? Doğalgaz ve Petrol bölgelerini daha iyi sömürmek için, dünyanın bir ucundan gelip, Irak’a çökmedi mi Amerika?

Aynı sebeplerle Rusya, Ukrayna’nın elinden almadı mı Tatar Türklerinin bulunduğu Kırım’ı?

Bu gün aynı senaryo oynanıyor Orta Doğu da.

Stratejik merkezler ile doğal kaynakların kontrolü konusunda, her gün bir taktik deneniyor. Bölgelerde, yeni aktörler türetiliyor. Yeni yandaşlar, yeni müttefikler oluşturuluyor. Tüm hesaplar, sömürüden aslan payını almak.

Bölge ve Dünya’ya nîzam verirken korku salmak.

ORTADOĞU… Adeta bir Gayya (Sırat köprüsü altı) kuyusu.

Enerji hattı (Doğalgaz - petrol) yanında, bakir bölge Afrika, Akdeniz ve Arap yarım adasının da kontrolü için bir merkez üssü.

Tarihin üç köklü devleti; Türkiye, İran ve Rusya’nın bitişiği.

Amerika’nın dün ‘barış getireceğim’ diye girdiği bölgeye, bu sefer parçalamak için geldiğini düşünen birçok iyi gün dostu (!), yaratılan sanal düşman IŞİD bahanesiyle ‘timsah gözyaşı’ döküp paylaşıma hazırlanıyor.

Netice de, paylaşım da yapılsa, bir hak meselesi olarak ortak aranmayacak.

Türkiye’ye; Milli gelirinin % 21’ini savaştan kaçanlara insani yardım yapıyor diye ayrıcalık tanınmayacak.

Tarihte bu topraklarda at koşturan bir neslin devamı olarak bize, Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil, Dahok (Türkmen İlleri) senindir denmeyecek.

İşin Racon’u belli. Bu gün Hak, haklının değil güçlünün.

Hak sahibi olmak için, dirayetli olmak, oyunu kuralına göre oynamak ve kendini kabul ettirmek zorundasın. Çünkü bölge de aktör bir değil, faktör ve sektör bir değil.

Yapılacak olan, ‘ben varım’ demeli, karşıdakini moral olarak yormalı.

Kısaca, Nihal Atsız’ın dediği gibi ‘Hayat çelik ellerle atılan zar olmalı

Teknik ya da taktik… Bir hata ile Musul’da kaptırdığımız rehineler, bize büyük zaman kaybettirdi.

2003’te meclisten çıkartmadığımız tezkere’nin bizi masadan kaldırması gibi.

Bu gün ABD ve İngiliz rehinelerin kafaları kesilirken, bizim 49 rehineyi kurtarma becerimiz sürmeli ve Ortadoğu Taksim Masası’na mutlaka oturmalıyız.

Lider Ülke, aktör Devlet budur.

Bu hem Tarihi Misyonumuz gereği elzem, hem de Emperyal güç Amerika’nın, çözüm sürecimizi baltalamak için, PKK’yı müttefik yapmasını engeller.

Bu gün, Irak- Suriye ekseninde kurulmak istenen harp koalisyonu ile yapılmak istenen, IŞİD örgütünden kurtulmak mı, Suriyeli katil Esat’ı korumak mı belli değil.

Aynı Emperyal güç Amerika, 49 insanımız bu terör örgütü elinde rehin iken, ‘ya bize katılırsın, ya da PKK’yı silahlandırırım’ tehdit’inde bulunmadı mı?

Silahlandırırım dediği PKK; IŞİD gibi bebek katillerinden oluşan, Türkiye’nin başına musallat olmuş tescilli bir Terör Örgütü değil mi?

Bu nasıl müttefiklik, bu nasıl Stratejik ortaklık?

Yüzyıllardır o topraklarda at koşturmuş bir neslin devamı olarak, savaş şartlarından kaçan bölge insanına kucak açmamız, Misyon(amaç) için KÜLFET’e talip olmamız kadar doğal bir şey olamaz. Bu işin bir de NİMET tarafı olmalıdır.

Bu topraklarda yaşayıp, başı sıkıştığında bize koşan- kaçanların bizden bir beklentisi olduğu kesindir. Emperyalizm’in sacayağı (ABD - RUSYA - ÇİN) ve eklentileri bizi istemese bile bu topraklarda bir Vizyon’umuz (hedef) vardır.

1923’te Musul, Misak-ı Milli sınırlarında bulunduğu için Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımayan İngiltere, Musul’u terk ettiğimiz 1924’te bizi resmen tanıdığını unutmayalım.

Olaylar gösteriyor ki, ders alınmazsa, tarih yeniden tekerrür edecektir.

Bu topraklar, Suriye ve Irak gibi, kâğıt üzerinde cetvelle keyfe keder çizilip VATAN yapılmadı. Her zerresi ŞEHİT kanıyla sulandı.

SONUÇ;

Bu Ülke’yi yönetenlerin birinci vazifesi;

Misak-ı Milli sınırlarını ve BİZİM, BİZDEN BAŞKA DOSTUMUZ OLMADIĞINI unutmamaktır.