Altmış beş yaş üstüne uygulanan corona yasakları uzadıkça, olan yaşımdan sıkılmaya başladım artık; her pazarın özgürlük gezmelerinde bunun çok da gerekli olmadığını gördükçe hele. Çoğu altmış beşlikleri park ve kapı önlerinde maskeleri çene altında (tenha yerde benim de indirdiğim doğrudur) gruplar halinde oturuyor ve sohbet ediyor görürken yasağın faydası var mı diye düşünmeden edemiyorum.Yürüyebilen yürüyor, yürüyemeyen bu gruplaşmanın başını çekiyor; çay, kahve keyfiyle hem de.
 
Her pazar rastgele bir güzergaha doğru yol alırken fotoğraf, video çekmekten oldukça keyif aldığımı söylemekle başlayayım önce.
Bu pazar da otomuzu manolya parka park edip yürüyüşe oradan başladık. Manolya parkta adını hak eden tek bir emare olmamasına rağmen beton zemininde sıra sıra park etmiş otoları görünce dedim ki , burası ancak yeni yapılan protokol camisine otopark olur. İlan tahtalarında boy boy asılmış proje fotoğrafları ne güzeldi oysa. Bunu bir çok örnekte görmek yapılacak olan projeleri kabullenmemizi de zora sokuyor maalesef. "Görünen köy kılavuz istemez" der atalarımız.
 
Ve Kozlu yoluna doğru deniz tarafından ilerlerken kayaların üzerine kurulmuş her bir yapının atıksuyunun denize aktığını görmekten canımız sıkılmış halde, diyabet hastahanesi altına bir inip bakalım dedik. (Bu kayalıkların denizi temiz olsa ne kapuz aranır ne de başka bir yüzme yeri) Oraya gittiğimizde gördüğümüz manzara daha önceki gibi değildi. Ya heyelan ya da dalgalar sebebiyle geniş olan yamaçlar denize doğru göçüp gitmişti.(Tedbir alınmazsa bu göçmeler hastahaneye kadar ulaşabilir.) Dere suyu mudur, atıksu mudur bilmiyorum; yüksekten sürekli denize doğru akan bir de su kanalı var ki altındaki toprağın oyulmasına biraz da o yardım ediyor gibi.
BEÜ nün yüzme havuzu ve hastahane, eskiden EKİ nin kömür atığı döküm sahası olan bu yerin üzerine yapıldıydı; haliyle zeminleri gevşek ve kayan yerlere yakın.
 
Eşimle birlikte yol kenarından topladığımız kantoron otu demeti elimizde yürüyerek benzin istanyonuna kadar vardık. Eşim, benzinlikteki marketten naylon torba almak için ilerlerken 
ben de kaldırımın yüksek yamacına çıkmış foto çekmeye başlamıştım ki eski çöplüğün içine doğru giden bir yol gördüm. Bir de yol kenarındaki rengarenk çiçeklerin güzelliğini. 
Merakımız ve doğa yürüyüşünden tanıdık bir arkadaşımızın o yoldan dönüyor olmasına rastlamış olmak, yolda ilerlememizi sağladı; yolun sonunda manzara süper dediydi. Öyleydi ve  daha önce Zonguldak'a, Kozlu' ya buradan hiç bakmamıştık. 
Meğer Zonguldak, Karakum'dan Kozlu sahiline kadar kayalıklar da dahil boydan boya sahilmiş de görmemişiz.
Ah bu sahiller çöplük alanı olmasa....Ah bu eski çöplüğün yaşam alanı olması için çizilmiş projeler hayata bir geçirilse de gözlerim açık gitmese...Nerde o günler! Daha maliyetsiz yapılacak bir sürü  işler dururken neden olanları yıkıp yapmaya öncelik verilir bilmem!
 
Çöplükten dönerken elimizde rengarenk aslanağzı çiçekleri ve papatyalar vardı bu kez. Eşim söylenip dursa da çöplük güzellerini bahçeme taşıma isteğinden vazgeçemedim bir türlü; filbahri, hanım eli, daha bir sürü çiçekleri almadığıma şükretsindi.
 
Bıraktığımız yerdeki otomuza binerken aklımızda eve dönmek varken konuştuklarımız bizi Çaydamar'dan Kokaksu'ya götürdü. Orda da her yıl topladığımız yabani incir ağacımız vardı çünkü. Bu arada, aynı yol üstünde yenilendiğini gördüğümüz kokaksu şifalı su tesisinin bugüne kadar sağlık turizmi adına  neden değerlendirilmediğini de hatırlatmak isterim. (çocukluğumdan beri bildiğim ve gittiğim bir yerdir) Mağaradan gelen şifalı suyun hemen yanındaki gözden de tatlı su geliyor. Şifalı su için banyoları mevcut. Tatlı suyu da halen şehir şebekesi içinde.
 
Bugünkü ganimetim reçelini yapacağım incir, yağını yapacağım kantoron otu ve dikeceğim çiçekler oldu. (beni epey meşgul edeceklerdir)
Bir de Zonguldak için kurduğum hayallere bir yenileri daha eklendi; sanki öncekileri olmuş gibi.
 
Sağlık ve huzurla #evdekal günlerimiz  en kısa zamanda bitsin isteğiyle sizlere iyilik, güzellikler  diliyorum.