Kendimi bildim bileli aldığım en büyük eleştiridir, her doğru her zaman her yerde söylenmez, sen biraz da olsa  kendine sakla özelini bildiklerini ve içinde tut.
Niye peki.
Nazara gelir, göze gelir, olmayan özenir, bilmeyen sindiremez. Yeri zamanı değildir falan filan işte.  Bütün bunlar yeterli gelmediyse  şayet,  daha onlarca yaşanmışlık vardır konuya dair öğreti anlamında arşivlere düşen. Bakın bunlardan biride, bir arkadaşım söylemişti ne alaka demeyin, çorbada içsen peşine kürdanla dişini karıştır onlar pirzola yediğini düşünsünler, buda eskilerden kalma öğreti vallahi başım üstüne de bende durum öyle değil.
Ben soğan yedim demeden kokusu gidiyor ele önce. Soğan bu kokacak tabiî ki.
O mis gibi koktuğunu düşünenlerden bir koku yayılıyor ama, keşke onlarda soğan kokabilselerdi…. Klas takılıp, entel  dantel geçinenlerin, burnundan kıl aldırmayanların, içten pazarlıklı halleri…. Olmadık zamanda umulmadık bir şekilde ortaya dökülmüyor mu?  Niye şok geçirsin insanlar benim yüzümden durduk yerde, bunca keşmekeşin içinde dimi.Ben böyleyim.
Benim buna yani insanlara şok geçirtmeye hakkım var mı ki zaten.
Olduğum gibi olduğum kadar, olduğu kadar, özetledim sanırım.
Hepimiz kendimize iyi gelecek ve işimize yarayacak olanın derdinde değil miyiz işin aslı.
Artık ne birlikten doğan kuvvetler kaldı ortada, nede samimi sıcak paylaşımlar. Fesatlık ve şeytanlıkta üstümüze yok. Birbirimizin kıçını açmaya çalıştıkça birileri de boş durmuyor elbette. ETKİ TEPKİ meselesi benimkisi..
 Durun hadi onu da açalım birazcık,  asolan ve bel ki  en önemlisi ne biliyor musunuz? İhtiyacınız olduğunda yanınızda olduğunu fısıltıyla kulağınıza söyleyen insanlar, işte onlar,  inanmayın, vallahi diyorum inanmayın. Asıl bomba onlarda ne şiş yansın ne kebap cinliğinde olanlarda.
Yok böyle bir fedakarlık kimse kimsenin yanında değil onlar sadece göz boyama.
Başın sıkıştığında ben her zaman hazırım diyenler korkak ve kişiliksiz olanlar bana göre..
Şu yazının başındaki öğretiye dokundu işte konu, her doğru, her zaman yani….. Söylenemiyor.
Söylenebilecek olanlarla yetiniyor insan ucu başkasına dokunduğundan, işte o zaman da askıda kalıyor konu ama olsun ip uçları her türlü mevcut.
 Sanırım asıl söylemek istediğim, ya da benim muzdarip olduğum konu saygı, asıl mesele bu.
 Saygıyı ederinden aşağıda yani  ucuza satmamak gerekiyor’’ buradaki satış ve ucuz mecazi anlamda’’. Çünkü çok kıymetli ve çok değerli bir özellik olduğunu öğreniyorsunuz zaman içinde. Hak etmek demiyorum dikkat ederseniz. Titrine bakıp karşıda olanın birde şu içimizde ki hümanistliğinde dışa vurma aceleciliğiyle sonradan pişman olacak şekilde saygıyı harcamamak lazımmış bol keseden, öğreniyorum, öğretiyorlar.
Ey hayat, müfredatın ne geniş ne kalınmış  senin, her yeni gün, her saat sayfa baskın bitmiyor ki pes sana, eğitim kadronun genişliğine değinmiyorum bile.
Tamam, itiraf ediyorum, bütün bu karmaşıklığın kafa karışlığının içinde sorgulamalar başladığında içimdeki kalabalıkla,   en çok canını ben yakıyorum canımın, kendime ayar çekmeden bir günüm geçmez tabiri caizse.
Okul en kıdemlisinden, kolay mı hayat okulu, dersler yoğun…
Şimdi ben bütün bunların ışığında niye kasayım kendimi, belli ki öğrenciyiz.  Niye olduğumun dışında göstermeye çalışayım, insanım ayol, etimle kemiğimle, günahlarımla sevaplarımla, eğrilerimle doğrularımla o kadar yani. Tavsiye ederim hiç fena bir şey değil insan olmak ee biraz zor haliyle emek istiyor..
Bütün samimiyetimle olduğu gibi, olduğum gibi kağıdıma düşüyor kelimeler ayrıca bundan da gocunmuyorum ve lakin…
Gocunduğum şeylerde var elbette…
Azıcık aşım ağrısız başım atasözünü rehber ettik kendimize  yıllarca,  çünkü öyle yetiştirildik. Çoğu, yani   her şeyin fazlası, iş açar başına, bide bunun ucunda çok bulup azmakta ne oldum delisi olmakta var tabi ki.
Ben yeteri kadarının derdindeyim fazlasını kim istiyorsa  onun  olsun…
Bakın hemen ekonomistliğim girdi devreye.
Niye bunları anlatmaya başladım, üstelik bunca sorun varken içinde yaşadığımız dünyada.
 Hah işte, şimdi ona geliyorum. Geliyorum da işte baş edemediğimiz sorunların arasında bir solukluk mola ihtiyacı sebebiyle belki de bu serzenişler bu sitemler.
Sanat toplum için mi, yoksa  sanat için mi sorusu, en az yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan sorusu kadar karmaşık işin doğrusu.
Seyircisiyle buluşan, okuyucusuyla buluşan her bir üretim sanat adı altında sayılabilir mi? Ya da bu ayrımı kimler belirler ve kime neye göre belirler.
Biz sanat olarak onaylanan ve kabul edilenlerin kategorisinden düşelim o halde yola. Buluşma buluşturma aşamasından girelim konuya.
Eğer öyleyse bu buluşmayı sağlayabilmek için, önce çalışıp çabalayıp üretim yapmak gerekir, sonra da paylaşmak öyle değil mi?
Sonra ekip kurmak organize olmak ve ekip ruhuyla çalışmak gerekir öyle değil mi?
Eğer öyleyse ekmeğini bu işten kazananların alın terinin karşılığını ödemek ve onların emeklerine saygı duymak gerekir öyle değil mi?
Eğer öyleyse kulağa ya da göze hitap eden bir eser ürettiğinizde, üretim aşamasından, zorluğundan, ruh halinden, ölüp ölüp dirilmelerden söz etmiyorum bile, bu kişinin tercihine kalmış başkasını bağlamaz. Bunları yani üretilenleri, okuyana, izleyene, dinleyene ulaştırabilmek gerekir aksi halde hiçbir işe yaramaz üretim, yani çalışmak. Bunun birde finansal olarak desteklenmesi gerekiyor, aksi halde zincirin ne yazık ki artık en önemli halkası işin maddi kısmı, altından kalkamayacak olduğunuzda amatör ruhunuzla birlikte emeğinizi de gömün gitsin.
İşte burada paranın gözü çıksın diyor insan.
 Sizce amatör olarak   yaptığı  işe gönül  verenlerin   bu işlerle uğraşanların sanat yapma, onları paylaşma hakkı yok mu?   Kapı çalmaktan, pişmiş çorbaya tuz aramaktan canı çıkar mı  insanın. Çıkarmış vallahide çıkarmış billahi de çıkarmış.
Kime derdimi dökmeye başlasam, üzüntümden kahroluyorum ve neredeyse kendimi yaptığım işi bırakıp, onlar için yardım kampanyaları düzenleyesim geliyor. Durum o kadar vahim yani, vahimmiş bunu da öğreniyorum iyimi.
Sponsor aramaktan iflahım kesildi, bu kentte güzel sağlam kaliteli işler yapan insanlar var birlikte kazanalım.  Koca bir kentte sadece iyi şeyler güzel işler paylaşmak adına bir takım masrafları  karşılayabilecek kadar destek olmaz mı hiçbir sanatsever yok mu? .
Sanat ne sanat için, ne toplum için, sanat sanırım parası  olanlar  için.
 Olur mu hiç, demeyin olmuş bile, paran yoksa emeğini de emeklerini de at çöpe otur oturduğun yerde.
Paylaşmak görücüye çıkartmak  hadi biraz da ürettim sevinci yaşamanın nesi garip nesi yanlış.
Pes etmiyorum elbette sesimi bir duyan olacak, hadi kardeşim biz birlikte kuvvet doğarlara inananlardanız diyenler var bir yerlerde, ya ben doğru kişilere ulaşamıyorum ya da öğrenememişim.
Ah Nasrettin hoca, ah, parası olan mı çalacak  düdükleri.