Doğrusu ya canım hiç yazı yazmak istemiyor bugün. Her şey gibi içimin de boşaldığını düşünüyorum. Kuracağım mecalsiz cümlelerin iç dökmeden başka bir işe yaramayacağını düşündükçe yalnızca kollarım değil beynim de ağır bir yorgunluğun altında eziliyor. Yazacak o kadar çok şeyim varken şaşkın şaşkın bakıyorum bilgisayar ekranına… Kabalığın, üstenciliğin bunca prim yaptığı fikri pırıltı yoksunu bir ülkenin, kent olmayı bile becerememiş bir yöresinde yaşıyor olmak artık canımı acıtıyor. Karalamalardan uzak düzeyli tartışmalar yapmak, başka fikir deryalarında soluk soluğa koşmak istiyorum oysa… Ama ne gezer… Vatan, millet, bayrak hamaseti; iş, aş goygoyculuğu; nasıl mayalandığını, hangi mahfillerde kotarıldığını bir türlü anlayamadığım akıl almaz çıkar ilişkileri her şeyin önüne geçiyor…

 

Kentsel meseleler üzerine yazılar yazıyorum her hafta… Kişisel sataşmalardan elden geldiğince uzakta durup, olgular üzerinden tartışmaya çalışıyorum. Zaman zaman isim de veriyorum… Olayların arka planına ışık tutmaya çalıştığım yazılarda, göndermelerden daha çok adres belli olsun istiyorum çünkü… Farkındasınızdır belki, yalnızca iddia etmekle kalmıyor, rakamlarla da destekliyorum yazılarımı,  bende o kanaati oluşturan karineleri ayrıntılarıyla ortaya koymaya çalışıyorum. Derdimi anlatabilmek için dilimi de düzgün kuruyorum becerebildiğimce. İstiyorum ki, her şey tüm açıklığıyla çıksın ortaya, sabredip okuyan meseleye nasıl baktığımı anlayabilsin…

 

İNSAN KENDİNİ DE GELİŞTİREMİYOR

Kimseden aferin beklemiyorum elbette. Çok şükür ihtiyacım da yok, o yaşları da çoktan geçtim zaten… İstediğim tek şey bir parça izan sadece… Okur yorumları geliyor örneğin… Birçoğu karşıt görüşten oluyor… Bizim gazete açık hakaret içerenler dışında hepsini de yayımlıyor. Aman Allah’ım nasıl bir feraset yoksunluğu bu, bu nasıl bir fikri sefalet? Ne ortaya koyduğum fikri tartışan var, ne de kurmaya çalıştığım özenli dili dikkate alan… Yalan yanlış bilgilerle kişiliğime saldıran mı dersin, beni hiç tanımadığı halde hakkımda yorum yapan mı? Dostlarım yayımlanmasına neden izin verdiğimi soruyor. Yanıtım tek: Nasıl bir fikri kabızlıkla mücadele ettiğimiz, hangi düzeyle karşı karşıya olduğumuz dünya alemce görülsün diye…

 

Hadi söyleyeyim, canım da sıkılıyor bazen… Yo hayır eleştirilerden değil adam akıllı bir fikri tartışma yürütemiyor oluşumuzdan sıkılıyor canım… Düzey bu kadar düşük olunca, doğal olarak,  insan kendini de geliştiremiyor. Başka bakış açıları bulup, fikrini boyutlandıramıyor daha fazla… Debelendiği sığlığın içinde iğdiş olup gidiyor… Ne entelektüel birikimin önemseyen biri, ne de evrensel aklın sağduyulu sesi kalıyor ortada…  “Ben” dili üzerinden gelişen ve tümüyle “ne alırım, ne veririm” açgözlülüğüyle şekillenen kasaba politikası her şeye hakim oluyor.  Bu da yaşamımızı çekilmez kılan politikalar olarak dönüyor geriye… Sonuçları da tıpkı yaşadığımız kent gibi oluyor…

 

HDP’DEN ÇOK ZONGULDAK ZARAR GÖRÜYOR

Yalnızca bununla kalsa yine de iyi… Fikir hayatı kavruk, insani pırıltı ışıltısız olunca empatiden, karşısındakini anlama duygusundan uzak bir şuursuzluk her şeye egemen olarak, gündemi belirliyor.  Ne yaptığını bilmeyen bir avuç lümpen, esrik bir ruh haliyle insan yanımızı zehirlerken, bir arada yaşam duygusunu da örseliyor. İşin doğrusu, devlet tarafından açıkça kollanan bu zavallılar, hiç farkında olmadan karanlık provokasyonların da aracı oluyor. 1 Mayıs’la ilgili yazdığım yazıda açıkça belirttim, birkaç kendini bilmezin gündüz HDP’lilere, akşam da HDP binasına yaptığı saldırı HDP’den çok Zonguldak’a zarar veriyor. Zekâ yoksunu bin türlü uygulama ile fiziki olarak yaşamın zaten zor olduğu kentte bir de insani iklimin, kardeşliğin bozulması hayatı hepten çekilmez kılıyor…

 

Dedim ya, inanılmaz bir sıkıntı var içimde… Canım daraldıkça daralıyor… İşlerin iyiye gideceğine yönelik kimi işaretler olsa da ruh halim görmeme izin vermiyor… Zonguldak denen sirk çadırında bir kara mizah her şeye egemen oluyor. Kerli ferli adamlar oyuna doymamış çocuklar gibi yöneticilik oyunu oynarken sorunlar katmerlenerek içinden çıkılmaz hale geliyor. 23 Nisan hiç bitmemiş, çocuk yöneticiler makamdan hiç ayrılmamış gibi çocukça davranışlar, kentin yaşamına damgasına vuruyor… Gazetecilik oynayan bizler de yorum yapıyoruz aklımızca… Offf… Canım sıkılıyor…