Özgürlükleri kendinden menkul medya mensupları (Paralel - Holding - Havuz)şimdiden, önümüzdeki seçimler ile ilgili algı operasyonlarına başladı.

Genel de sütre gerisi tetikçileri(anketçiler)gündemi sorgulayıp, hedef tahtalarını belirliyor.

Aslında ortaya çıkış normal. Hedefi belirlemenin yolu, sorulara aranan cevaplardan geçiyor. Eskiden de yandaş basın vardı. Ancak; rakip’in gözüne parmak sokmaktan öte, eşeğin kuyruğunu ortada kesmeyi denerlerdi.

Seçimin anahtarı, ortaya atılan soru ve yapılan suçlamalardan geçecek yine

Dolayısıyla biz, sonucu soru mu belirleyecek, cevap mı üzerinde duralım bu gün.

Konu memleket olunca gerisi teferruat gözü ile bakalım ortalığa.

Sorular, aslında soranın ruhunu, niyetini ortaya koyar.

Konumuz: Siyasetin amacı olsun.

Gelelim sorulara.1- Amaç, insanları mutlu etmek midir?

2- İnsanlara nasıl mutlu olacaklarını söylemek mi?

3- Mutluluğu, kendi tanımlarına göre bulmalarına müsaade etmek mi?

Sorulara göre egzantrik cevaplar bulmak mümkün.

Üzüm yemekten, bağcıyı dövmeye kadar…

Toplumu yönlendirmenin yolu, toplumun bilgi yapısına göre değişir elbet.

Becerinin anlatımı ve hizmet olarak tanıtımı yapılarak oy istenen toplumlar olduğu gibi, çetrefilli sorularla yorulup, kafası karıştırılıp yönlendirilen topluluklarda var.

Ancak; haberleşmenin bu kadar teknolojik olduğu bir ortam da, soru bombardımanı karşısında ister özgür fert, isterse yığınsal birey, kendi kafasına göre cevabı bulduğu yerde kümelenir.

Çok soru, mutlu sonucu değil, doğru soru aranan hedefi gösterir.

Soru taşlarını arttırıp ve taşlar üzerinde atlayarak hedef oluşturan siyasi akrobatlar, maalesef hedef kitleyi çoğunlukla yorar.

Bu, geri kalmış ülke topluluklarına uygulanan sindirme - bindirme metodudur.

Ülke’nin kalkınmışlığı hangi kerte de olursa olsun… Elbette etnik yapısı, aşireti, parti ve cemaat kimliği, sorular kadar sonuca tesir eder.

Yine de: Jeo-politik açıdan bakıldığında; göçer toplumdan gelen alışkanlıklara inat, birlikten güç doğduğu, ayrışmanın hizmet değil eziyet getireceğinin bilincindedir gelişmekte olan topluluklar.

Amerika’nın Irak’ı, Rusya’nın Tataristan’ı işgalini, Mısır da ki ‘Mursi Operasyonu’, Suriye’de ki Esat Kaosu’nu sesli sorgulayabilmektedir.

Lider ve iktidar aramanın yolu, artık sokaklarda trampet çalmak, merdiven boyamak, çeşitli bahanelerle kalkışmalarda bulunmaktan geçmiyor.

Kazanılan Hak ve Özgürlüklere inat, uygulamalardaki serbestlikler, taktiksel dümen tutanların ötesinde, aykırı davranışlarla düzenin devamına kolaylık sağlıyor.

Başörtüsü takanlara karşı, streç pantolon uygulamasıyla; bel - basen ve aşağı mahalle sergiciliğinin artması gibi

Yani: Siyaset kumandalı toplum mühendisliğinin arayışlarına mukabil, toplumun orijinal üretimleri, her zaman için, saha da ve sonuca mutlak etkili pozisyondadır.

Bunu yaparken,seçeceği lider ve parti’nin dünya ölçeğindeki ağırlığını, dünya klasmanındaki yerini net görür. Bu tahlil de diplomalı olmasına gerek yoktur ki… Elinde - evinde ve emrindeki teknolojik aygıt, anında uzman danışman statüsüne geçer.

Ehh… Bu durum da kim ister, Süper Lig varken amatör küme de maç izlemek?

Kim ister, Avrupa Ligi varken anneannemin liginde tribün şhow?

Siyaset, daha ziyade meziyeti halk’a hizmet olanların hedefi olduğu (olması gerektiği)için, sorudan kaçar. Siyasette soru; cevaptan, hizmetten kaçmayı kolaylaştırır.

Genel de siyasette ‘ayinesi iştir kişinin, laf’a bakılmaz’ sözü geçerli akçedir.

Soru sormak, her hal ve şartta mühimdir. ‘Adın ne senin?’ ile ‘adın Keko mu senin?’ arasında harp ve sulh kadar fark vardır. Biri birleştirici, biri ayrıştırıcıdır.

‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ ile ‘Ne mutlu Türk olana’ sözlerinde olduğu gibi

SONUÇ:

Akıl, para ve beceri özellikleriyle, toplumda hizmet ağı ve bağı kuranların, siyaset sahnesindeki etkinliklerini, yamalı bohça taktiği yani koalisyon gücü ile geçmeye çalışanların, bir kapışmasına daha tanık olacağız.

Ortaya çıkış ile bitiş arasındaki boşluk, sorulara verilen cevapların doldurduğu kısa an olacaktır. Bu boşluğa sığacak insan, kaybedenlerin bahane feryatlarına rağmen, yoluna devam edecektir. Önemli olan, dün ile bugün arasındaki farkı, biz açısından değil, Bölge ve Dünya açısından değerlendirebilmektir.

Hedef: Seçimlerden çırak çıkmanın üzüntüsü ile dövünmek değil, sonuçtan ders çıkartıp, ustalığa tevdi etmektir. Bazılarının kaderi çıraklıkta bakidir. Usta’yı; kalite, kabiliyet olarak geçemeyen çırak’ta ısrar, yerinde saymak değil, gerilemenin sebebidir.

Gelelim başa. Sorgulamaktan kasıt, uygulamak olmalı.

Uygulamak, öğrendiğini projelendirip: ‘Milli İrade’ye sunmak

Sevgi’nin şekillenmesi, saygının teferruatı

Yani: Toplumsal hazımsızlık yaratmanın ötesinde, mutabakat arzulu, gelecek umutlu çıkışlar…

Bu Halk, bazılarının gördüğü gibi, okur- yazar ya da ilkokul mezunu değil.