Face’de bir Ülkücü lider’in ‘Tayyip’in karşısında Bülent Ersoy olsa desteklerim’ ve ‘CHP benim desteklediğim adaya oy veriyorsa, benim çizgime gelmiş sayarım’ paylaşımını görünce şoke oldum.

Anlaşılan Bülent Ersoy’a cinsiyet değişimi açısından gönderme yapıyor. Yoksa, Bülent Ersoy’un Tayyip yanlısı olduğunu bilmeyen mi var?

İlginç olan, sekiz seçim üst üste kaybetmişlerin koltuk hırslarını gizlemek için, Mısır’dan Monşer transfer etmesi. CHP alışık bu işlere. 1950 seçimlerine de mütedeyyin Şemsettin Günaltay’ı çıkartmıştı İnönü. Celal Bayar silmiş süpürmüştü, demokrasi’nin ilk basamağında.

MHP’ye ne demeli? Halkın oy kullanacağı bir seçimde ‘Devletin başına devlet gelecek’ diye ortaya çıkanlar, nutuklarda esip gürledikleri kadar medeni cesaret gösterip aday olamadılar?

9. seçimi de kaybedeceklerini bilip, koltuklarının koltuklarını korumak için dublör kullandılar?

Ahmet Necdet Sezer’e karşı, Sadi Somuncuoğlu’nun çıkışını engellemek hatanın büyüğü idi.

Sadi Somuncuoğlu, o zaman Cumhurbaşkanı seçilseydi, Ülkücü Hareketin durumu şimdiki gibi içler acısı mı olurdu?

Laf’a geldi mi, attığında mangal da kül bırakmayan Demokrasi havarileri, ‘iki seçilmişle Ülke yönetilmez’ diyerek, seçimle gelen Başbakan ve seçimle gelecek Cumhurbaşkanı istemiyorlar. (Tilki ulaşamadığı üzüm’e koruk dermiş) Bu nasıl mantık, hangi kafa?

Yerleşik düzen ile bir kaç Milletvekili’nin seçtiği ya da darbe ürünü Cumhurbaşkanı mı bekliyorsunuz?

Bu kafalarla demokrasi olgunlaşır mı?

Ülke ve insanına hizmet için hiçbir projesi olmayan, yapılan değişim ve gelişime karşı olan bu kafaların, ‘eski Türkiye’ anlayışı olan koalisyon (yamalı bohça) özlemlerini, ‘15 partili sanal güç’ ego’su ile tatmin edenleri ibretle izliyoruz.

Türk Milliyetçiliği - Ülkücülüğü tekellerinde zannedenler, son zamanlarda koltuk hırslarından olsa gerek, kendileri gibi düşünmeyenleri ‘aptallık’ ile suçluyorlar.

Aptallık, fikri hürriyetten yoksunluktur bir tarife göre. Bir tarife göre de aptallık; Aynı hatayı ikinci kez yapma durumudur. Peşpeşe sekiz kez seçim kaybetmeyi varın siz uyarlayıp yorumlayın.

Milliyetçiliğinde tarif ve tatbiki bellidir. Elbette, sadece köprü, yol, okul, hastane, santral, hızlı tren yapmakla milliyetçilik olmaz.

Türk Denizlerinde Türk Firkateynlerini İsrail yazılımlarıyla gezdirdiğimiz günleri unutmayalım. Parasını verip aldığımız Panzerleri, Terörist üzerine yürütmek için Almanlardan izin aldığımız günleri de…

Atak Helikopterlerine, uzun menzilli roketlere hasret olduğumuz yılları…

Antalya gibi Turizmde marka il yaratmak kolay mı?

THY’nın Lutfhansa’nın elinden dünya liderliğini alması değil mi, Almanları Üçüncü havaalanına karşı çıkartan?

Londra’nın para transferlerinde devre dışı kalmasının nedeni, İstanbul’un giderek Finans merkezi olması değil mi? Her muzırlığın altından neden İngilizler çıkıyor zannediyorsunuz?

Bu gelişmeler elbette yetmez.

Hatta Milli Eğitim ve Sağlığı şirketleşmeden kurtaramamış, işsizliği ortadan kaldıramamış, emekliyi güldürememişiz, spor da şike’yi önleyememiş vs.

Milliyetçilik demişken; Vatan, Devlet, Milletin bekası için birlik olması gerekenler, maalesef Ülke de istikrar’ın bozulması için ‘emperyalizm’ dürtüsü ile kalkışmalardan geri kalmamıştır. Üç ağaç kesilmesini bahane edip, Gezi ayaklanmasına dümen tutmuş, Başbakanın yabancı Devlet adamlarıyla konuşmalarını dinleyip dışarıya servis edenlere yandaş olmuş, Suriye’de Türkmenlere yardım götüren Tırlar ‘silah taşıyor’ diye dünya’ya ihbar etmiş, MİT müsteşarını tutuklatıp, Ülke’yi itibarsızlaştırmayı denemişlerdir.

Bütün bunlar olurken, ‘Söz konusu Devlet ise gerisi teferruattır’ demesi gerekli Milliyetçi - Ülkücü camia’nın ileri gelenleri, çok zayıf bir umut olsa da “hükümet’in gitmesi için” tencere – tava gürültülerinden medet ummuşlardır.

Koltuklarından başka bir şey düşünmeyen bu Gezi Zekâlı muhalefet kurgusu, maalesef dünya da 1945 sonrası kurulan sistemin çatladığının da farkında değil.

NATO, Birleşmiş Milletler, İMF, Dünya Bankası gibi sistemler çürüdü.

Dünya Coğrafyasında haritalar yeniden çiziliyor. Silâh, ilaç, petrol- gaz ve nüfus dengeleri değişiyor. Türkiye’deki yerleşik yapının bundan etkilenmemesi söz konusu olur mu?

Olay basittir. Türkiye’de ki yerleşik yapı, saltanatının bitmek üzere olduğunu görüyor. Buna rağmen; koltuk hırsı, kendi içinde yüzleşme cesaretini kırıyor.

Tayyip Erdoğan’a karşı küfür ve hakaretlerin sebebi bu. Kendi tabanlarına karşı ‘Aptal, salak, sandığa gideceksiniz(!)’ tehditleri, malum son’un işaretleri.

SONUÇ; Yapacak bir şey yok. Türkiye, onların hatırladığı, özlediği Eski Türkiye değil.

Cumhurbaşkanını halkın seçmesi, Milli İrade’nin devreye girmesidir. Tehdit ve hakaretler işe yarasaydı, bundan önceki sekiz seçimde Tayyip Erdoğan kaybederdi.

Yerleşik düzen’in;(Muhalefet, küsurat partileri, finans sektörleri, iç dinamikler, Okyanus’un ötesi – berisi) bir araya gelip tezgâh, tehdit, hakaret üretmesi, bir şey değiştirmeyecektir.

HAYDİ; Yerleşik düzenin tabutuna, dokuzuncu çiviyi çakmak için sandık başına.

YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ YENİ TÜRKİYE