Sevgili okurlar

Aşağıdaki yazıyı 23  yıl önce  Yeni Adım Gazetesinde  yazmışım

Bakalım beğenecek misiniz?

YAǦLI KAZIK

Bu hafta da nostaljik takılalım isterseniz.

Zonguldak'ın eski güzel günlerine dönelim. Bu güzel günlerden Denizcilik ve Kabotaj Bayramlarını hatırlayalım.

Türkiye’nin deniz ve göllerinde kendi bayrağıyla gemi bulundurma ve bu gemilerleticaret yapma hakkınakavuşmasını kutlardık bu bayramlarda.

Bu bayramda ulusal  diğer  bayramlar gibi coşku ile kutlanırdı.

Ulus olmanın ve TürkiyeCumhuriyeti gibi ulusal bir devleti kurmanın coşkusu unutulmamıştı henüz.

Küresel kültür, bir başka deyişle kültürel emperyalizm ulusal heyecanımızı söndürememişti daha.

Bu nedenle, 29 Ekim’ler,23 Nisan’lar, 19 Mayıs’lar gibi Denizcilik Bayramı da neredeyse tüm kentin içten, yürekten

katılımıyla kutlanırdı.

Şimdiki bayramlar gibi sönük, usulen, zoraki törenlerle geçiştirilmezdi.

◆◆◆                           ◆◆◆

Eski Zonguldak’taki Denizcilik Bayramına gelelim.

O zamanlarda bayram liman içinde kutlanırdı. Liman da şimdiki gibi kanalizasyon çukuru halinde değildi elbette.

Temiz, duru, neredeyse tüm balık çeşitlerinin bulunduğu akvaryum gibiydi. Limanda yüzülebilirdi. Çocukluğumda iskele

ile mendirek arasında yüzdüğümüzü hatırlarım.

İşte bayram bu limanda yapılırdı. Hatırlayanlar bilir; çok çeşitli ve ödüllü yarışmalar yapılırdı.

Yüzme yarışmaları, kürek çekme yarışları, ördek yakalama yarışmaları başlıca eğlencelerdendi.

Ama bu yarışmaların en eğlencelisi de kesinlikle yağlıdirek üzerinde yürüme yarışıydı.

Bir deniz motorunun burnundan uzatılan parlatılmış ve iyice yağlanmış uzun bir direğin ucuna bir bayrak asılırdı.

Yarışmacı gençler, direk üzerinde yürüyerek bayrağa ulaşmaya çalışırdı. Kimi koşarak, kimi yavaşça dengesini sağlamaya çalışarak ilerlemeye çalışırken denize düşerlerdi. Bu yarış direğin ucundaki bayrak alınana kadar sürerdi.

Denize düşen her genç, düşene kadar heyecanla izlenirdi. Alkışlar, sevinç naraları limanı inletirdi.

İmkânı olanların deniz araçlarından, geri kalanların kıyıdan izlediği bu yarışmalar kalabalık bir seyirci çekerdi. Yaşı müsait olan Zonguldaklıların bu yarışmalarını hafızalarında tatlı bir anı olarak yaşattıklarını biliyorum.

◆◆◆                           ◆◆◆

Işte mahallelerden, köylerden kopup gelen halkın izlediği Denizcilik ve Kabotaj Bayramının favorisi olan yağlı kazık

Yarışması ile ilgisi bir de fıkra anlatayım size isterseniz.

◆◆◆                           ◆◆◆

Önceki yazılarımın birinde , hep Laz Kürt fıkrası anlatmayacağımı, fırsat bulduğumda bizim kentin eski yerleşiklerinin, yerel deyimle kıvırcıkların da fıkralarını anlatacağımı söylemiştim.

Haftalık iki yazımda da anlatmıştım. Bu üçüncüsü olacak. Fıkra bu, dilerim hoş görürler, alınmazlar.

◆◆◆                           ◆◆◆

Yine Denizcilik Bayramının kutlandıǧı günlerden biri.

İstanbul’dan Zonguldak'a gelen yarı dolu bir otobüs, eski Ereğli yolunda köy duraklarından birinde duruyor.

Bayramı izlemek için Zonguldak'a gelen çoğu kadınve çocuk köylüler otobüse doluşuyor.

İstanbullu bir yolcunun yanındaki boş koltuğa da yaşlı birteyzem oturuyor.

Bu kalabalığa akıl erdiremeyen y0lcu yaşlı teyzeme ;

- Ana, nereye gidiyorsunuz böyle ?

- Yaǧlı gazığa gidiyoz uşaam !

-   Sen ne dedin ana ?

- Anamıyomusun  uşaam, yağlı gazığagidiyoz.

- Bu yaşta böyle sözler söylemeye utanmıyor musun teyze?

- Niçüy öyle deyosuy uşaam , bi sarıyo bi sarıyo ki?

◆◆◆                           ◆◆◆

Deyzem ne diyo, yolcu ne anlıyo ?

Gerçekten yağlı kazık bi sarıyo bi sarıyodu ki.

Keşke zamanı geri döndürebilseydik.

Şairin dediǧi gibi ;

“Geçmiş zaman olur ki , hayalicihan deǧer.”

 Haftaya kadar saǧlıcakla kalın.

22.01.2001