Sendikal haklarının gaspına karşı çıkan yüz binlerce işçi, emekçi eşleri ve çocuklarıyla geleceklerine sahip çıkmak ve sendikalara geçişi zorlaştıran yasal değişikliklere karşı sokağa dökülmüşlerdir. Bu eylemler, sadece bir yasa tasarısına değil, aynı zamanda sermaye-devlet iş birliğinin işçi haklarını nasıl sistematik şekilde bastırdığına dair sert bir tepki niteliği taşımaktadır. Ancak olaylar aynı zamanda Türkiye’de işçi hareketlerinin sınırlarını ve devlet şiddetinin ne denli kurumsallaştığını da gözler önüne sermiştir.
 
Anayasa Mahkemesi’nin daha sonra iptal ettiği yasa değişiklikleri, görünüşte sendikal düzeni disipline etmek amacını taşıyordu. Fakat gerçekte, DİSK gibi daha muhalif bir sendikal yapının yükselişinden rahatsız olan egemen güçler, işçilerin örgütlenme özgürlüğünü fiilen engelleyecek bir düzenleme peşindeydi. İşçi sınıfının bağımsız örgütlenme girişimlerinin sistemli biçimde bastırılması, Türkiye’nin sınıfsal yapısındaki eşitsizliklerin derinleşmesinde önemli rol oynamıştır.

İşçilerin taleplerine karşılık; sokağa çıkan işçilere karşı orantısız güç kullanılmış, yüzlerce kişi gözaltına alınmış ve birçok kişi işten atılmıştır. Olaylar sırasında iki işçi ve bir polis hayatını kaybetmiştir. Hükümetin ilan ettiği sıkıyönetim benzeri önlemler, işçi sınıfının en temel demokratik haklarını kullanmasının bile bir “tehdit” olarak görüldüğünü açıkça ortaya koymuştur. Bu durum, Türkiye’de sermayeye karşı çıkan her hareketin “milli güvenlik sorunu” olarak kodlandığının bir göstergesi olmuştur.

15-16 Haziran Direnişi, işçi sınıfının örgütlü gücünü göstermesi açısından tarihî bir sürece karşılık gelmektedir. Ancak bu büyük hareketin kalıcı bir kazanıma dönüşememesi, sendikal yapıların devlet baskısı karşısında nasıl kolayca zayıflatılabileceğini de ortaya koymuştur. Bu olaydan sonra DİSK’in hareket alanı daraltılmış, işçi eylemlerine yönelik yasal ve idari kısıtlamalar artırılmıştır. Bugün bile Türkiye’de sendikalaşma oranının düşük olması, bu tarihsel bastırmanın bir sonucudur.

15-16 Haziran olayları, Türkiye’de emek mücadelesinin hem potansiyelini hem de karşılaştığı sistematik engelleri çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Bu olay, yalnızca bir işçi direnişi değil; sınıf mücadelesinin, devletin ideolojik aygıtlarıyla nasıl bastırıldığının bir göstergesidir. Bugün gelinen noktadan bakıldığında, bu tür hareketlerin bastırılması, sadece işçilerin değil, toplumun tamamının demokratik haklarını zayıflatmaktadır.

Günümüzde 15-16 Haziran’ı anmak, sadece geçmişi hatırlamak değil; aynı zamanda bu tarihsel bastırma mekanizmalarının bugünkü yansımalarını sorgulamak ve daha adil bir toplumsal düzen talep etmek anlamına gelmelidir.

Zonguldak’ta araç sayısı 200 bini aştı Zonguldak’ta araç sayısı 200 bini aştı

15-16 Haziran emekçi sınıflara, örgütlü mücadele etmenin ne denli önemli ve bunun dışında bir yol aramanın gereksiz ve etkisiz olduğunu göstermiştir. Emekçi sınıfların bugünkü mücadelesine ışık tutacağı inancıyla, 15-16 Haziranı yaratanları saygıyla anıyoruz.”

Kaynak: Haber Merkezi