Atatürk’e yazılan mektup..               
Yazarımız Doğu Karaoğuz’un yazdığı son kitap “Rüzgârın Getirdiği”, PMO Yay. arasında (Petrol Mühendisleri Yayınları) arasında çıktı. Çıktı ama piyasada bulunmuyor. Bilindiği gibi Doğu Karaoğuz, Zonguldak basın tarihinin kurucusu ve temeli sayılan babası Tahir Karauğuz’un yaşamını anlattığı “Kuvay-ı Milliye Ruhuyla Bir Ömür”, Zonguldak madenclik tarihine ışık tutan “Karaelmasın İlk Madencileri” adlı kitaplarını daha önce yayınlamıştı.
                Yazarlık sürecine girmeden önce  bazı dergilerde  makaleleri, mesleki kongrelerde bildirileri ve araştırma yazıları yayınlanan  Doğu Karaoğuz,  ilk iki kitaptan sonra, 40’lı yıllar Zonguldak edebiyatına damga vuran ve İstanbul edebiyat dergilerinde yer alan Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu yanında hep geri planda kalan Kemal Uluser’in pek bilinmeyen yaşamını yazarak,   edebiyat tarihimize değerli bir katkı sunuyor.
                Doğu Karauğuz, öncekilerde olduğu gibi bu kitabında da temiz, sıcak, insanı yormayan bir dil ve anlatım yakalamış. Bu nedenle kitabı elinize aldığınızda bir solukta bitiriyorsunuz. Bir yandan Kemal Uluser’in hüzün dolu yaşam öyküsünün içinde ilerlerken, diğer yandan   aynı dönemde yaşadıkları Rüştü, Muzaffer, Behçet Necati, Rıfat Ilgaz gibi edebiyatımızın büyük değerleri olacak kişileriyle de birlikte oluyorsunuz. Kitapta ayrıca “Yok yahu!” diyeceğiniz sürprizler de var. Okuduğunuzda göreceksiniz.
                *****
                Amasra doğumlu ana-baba öksüzü Kemal Uluser’i, anneannesi Ürgana (Ürge Ana) bakmış, büyütmüş. Okutabilmek için  de büyük bir mücadele vermiş. Ürgana’nın koruyuculuğu ve kararlılığı olmasa, belki de yaşam içinde biraz zor yer alabilirdi Kemal Uluser. İlkokulu bitirdikten sonra, genel olarak eğitim  bitiyordu o dönemlerde. Çünkü başka okul yoktu. Bu nedenle Zonguldak’a gelmişler, akrabaları Eyiceoğullarından İhsan Efendi’den ve  Zonguldak’ın ilk madencilerinden Ahmet Ali ailesinden de büyük destek ve katkı görmüşlerdir.
                Gazi Ortaokulu’daki Türkçe öğretmeni Sabahattin Bey Kemal’in yazma yeteneğinin farkına varır. Kemal de okul kütüphanesindeki kitapları için, “Daha fazla okumalı, daha fazla öğrenmeliyim. Daha iyi şeyler yazabilmek için daha çok okumalıyım” diyerek okuma eylemi ve kendini yetiştirme çabası içindedir. Ortaokul 3. sınıfa geldiğinde daha ileri okuma konusu kafasını meşgul etmeğe başlar. Çünkü Zonguldak’ta henüz bir lise yoktur. En yakın lise ise Kastamonu’dadır. Ama Kemal okumak istemektedir. Bu aşkla  tutar Cumhurbaşkanı M.Kemal Atatürk’e bir mektup yazar.
                “Cumhurreisimiz Yüce Atatürk’e,
                Ben Zonguldak vilayetinin Bartın ilçesi Amasra bucağında yaşayan ve Zonguldak Gazi Ortaokulu’ndan bu sene mezun olmuş, bir Türk genciyim. Annem, babam genç yaşta öldüler, öksüzüm. Bana yaşlı anneannem bakıyor, ama çok yoksuluz. Zonguldak’ta lise olmadığından tahsilime devam etmeme imkân yok.
                Yüce Atatürk, siz bütün konuşmalarınızda okumayı daima teşvik ediyorsunuz. Bu sözlerinize güvenerek, vatanıma, milletime lâyık bir Cumhuriyet genci olabilmem için bir devlet lisesinde beni okutmayı düşünür müsünüz?
                Derin saygılarımla ellerinizden öpüyorum.  Haziran 1935.”
                ***
                Pekala, Yüce Atatürk’e yazdığı bu mektuba cevap alabilmiş mi Kemal Uluser? Evet, alabilmiş.
                “Cumhurreisimiz Atatürk’ün emirleri ve Maarif Vekâletimizin muvafakatıyla, lise tahsilinizi Kastamonu Lisesi’nde parasız-yatılı olarak yapmanız hususu karara bağlanmıştır. Lüzumlu muamelenin tamamlanması için 1 Ekim 1935 tarihinden önce Valiliğimize müracaat etmenizi rica ediyorum.
                                                                                                              Kastamonu Valisi Mustafa Fâzıl Özelçi
                Kemal Uluser ikinci destek mektubunu gazeteci Tahir Karaoğuz’dan alır. Karauğuz, yakın dostu dönemin Kastamonu milletvekiline bir mektup yazmış, Kemal’e desteğini istemişti. Kemal, Kastamonu Lisesi’ne kaydolur. Bu okulda Sabahattin Batur ve Rüştü Onur ve Hüseyin Batuhan ile tanışacaktır. Lisedeki edebiyat öğretmenleri ise ünlü Abdülbaki Gölpınarlı’dır.
                *****
                Kemal Uluser ve Rüştü Onur bu dönemde şiire yoğunlaşırlar, dergilerde yer alan şiir ve yazı çalışmalarına başlarlar. Kemal Uluser şiirlerinde  ve yazılarında sürekli “öztürkçe” yazma çabası içindedir. Türkçemizde bu gün bile kullandığımız “sükût” yerine “susunç”, “kızıllık” yerine “kızartı”, “yaşam” yerine “yaşantı”, “sıcaklık” yerine “ısıntı”, sözcüklerini önerir. Uluser Şair olarak Kemal Engin imzasını kullanır. Bu imza ile 6 şiiri ve bir mensur (Vezinsiz-kafiyesiz) şiiri "Gündüz Dergisi"nde yayınlanmıştır: "Akşam Oldu" – mensur şiir (sayı 5, Ağustos 1936), "Bir Diyar" (sayı 10, İkincikanun 1937), "N’olur" (sayı 12, Mart 1937), "Akşam Vaktinde" (sayı 15, Haziran 1937), "Geç Vakit" (sayı 20, Kasım 1937), "Bu Bahçelerde" (sayı 23, Şubat 1938).
                Kemal Uluser’in; "Türk Çocuklarına Sevimli Güzel Alfabe" adını taşıyan kitabı, estetik ve pedagojik yönden  ilgi çekici bir çalışmadır.Yazı ve resimlerini kendi eliyle hazırladığı bu alfabe çalışması Necdet Sakaoğlu’nun arşivindedir. Işık Piyesi ise Cumhuriyetin ilanı döneminde bir köyde,  öğretmen ile köyün egemenleri arasında geçen mücadeleyi anlatır.  Uluser’in 5 perdelik bu piyesi CHP Temsil Yayınları arasında 1944 yılında yayınlanır.
                Kemal Uluser’inbu yazıları, dönemin en güçlü eleştirmeni Nurullah Ataç’ın da dikkatini çeker. Kemal’in ölümünden sonra yazdığı bir yazısında “Ona, beni hemen aşacak, benim elimden gelmeyeni başarabilecek bir genç diye bakıyordum.” ayrıca, “Kemal Uluser gibi te­miz, düzgün nesir yazanını bil­miyorum. Nesir yazmanın bir takım parlak yahut bilgin ağzı sözleri sıralamak değil, bir dü­şünceyi anlatmak, düşünmek olduğunu anlamıştı.” diyerek, genç kalemler arasında özel bir yeri olduğunu işaret eder.
                *****
                Kemal Uluser,  Rüştü Onur’dan beş yaş,  Muzaffer Tayyip’den yedi yaş büyüktür.  Ama yaşam içindeki yerleri, yokluk, yoksulluk ve  kendilerini genç yaşta ölüme götüren hastalıklar açısından birbirine benzer bir yaşam sürdürmüşlerdir. Kemal Uluser,   genç şairlerimiz Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun en yakınlarındaki kişi, can yoldaşı, dostu, aynı kaderi paylaştığı arkadaşları olacaktır.
                Kemal Uluser’in düşünce dünyası hakkında bir fikir edinmek için “Günlük”üne yazdığı şu satırları okumalıyız:“23.1.1941. Sıkıntılı bir günüm, para yok, evde yiyecek ekmek yok, kim­seden almak ihtimali de bulun­muyor. Kahvedeyim. Herkes havai, tavla, iskambil oynama­da. Ben bütün bu sıkıntıma rağmen, bunların arasında memleket meselelerini düşün­mede, kalkınma çarelerini ara­mada yalnız gibiyim. Niçin herkes benim gibi değil?”
                Kemal, 1940 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne kayıt yaptırmıştır. Ancak İstanbul’da  İkinci Dünya Savaşı yıllarının yoksulluğu,   yoklukları yüzünden büyük sıkıntılar içindedir. Bu ortamda artan hastalığı nedeniyle kaldırıldığı hastanede  29 aşında yaşama veda eder. (1915-3.Kasım.1944).
                Doğu Karaoğuz, “Rüştü ve Muzaffer yanında hep geride, ikinci planda, hatta Kelebeğin Rüyası filminde bile görülmeyen  Kemal, ayrılmaz bir üçlüydüler, yaşamlarının son anlarına kadar hep aynı yolda ilerlediler”diyor. Edebiyatımızda önemli bir boşluğu dolduran bu çalışması nedeniyle Doğu Karaoğuz’a teşekkürler ediyoruz.