Deprem afetine maruz kalınca yine tedbir, güvenlik, yapı denetim ve müteahhitlik konularını bolca konuşmaya başladık.

Deprem bu ülkenin bir gerçeğidir. Sadece Türkiye’nin değil dünyanın pek çok ülkesinin gerçeğidir. Özellikle Uzak doğu ülkesi Japonya’nın deprem ülkesi olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Hem de en küçük ölçekli depremleri 6 veya 7’nin üzerinde başlıyor.
Hatta 7 şiddetinin altındaki depremler, dünya kamuoyunun gündemine bile yansımıyor. 7 ve üzeri bir depremde ölenlerin sayısı bizim 6.8 şiddetindeki depremde ölenlerden kat be kat düşük oluyor.

Neden?

Bilimsellik, tedbir/önlem, denetim ve tabi ki Japon vatandaşların bu konudaki duyarlılığı olarak sıralayabiliriz.

Bizim ülkemizde bir afet olduğunda, bir bakarsınız herkes uzman kesilmiştir. Aslında bu saydıklarımı bilmek için üniversite okumaya gerek yoktur. Çok sıradan bir televizyon izleyicisinin bile pekâlâ bilebileceği şeyleri sürekli konuşur dururuz. Ancak bir afet olduğu zaman bütün konuştuklarımızın boş olduğunu, binaların çürük yapıldığını, müteahhitlerin(işlerini sağlam yapanları tenzih ediyorum) malzemeden kırpmaya çalıştığını, devletin mevcut yasalara rağmen yeterli ve caydırıcı bir denetim mekanizmasını işletemediğini çok bariz görürüz.

Ve tabi ki millet olarak genlerimize işleyen duyarsızlık, boş vermişlik, çok bilmişlik, bir şey olmazcılık hastalığının acı neticesini yaşarız. Dualar ederiz, müteahhitleri ve diğer sebepleri suçlayarak kendi hatamızı göremeyiz. Japonya ya da Avrupa’daki ülkelerden eksiğimiz bunlar…

Daha bilinçli olmalıyız, yetkili kurumlar bu konuda taviz vermemeli. Marmara – İstanbul depremi konuşuluyor. Bilim adamlarının uyarısının ciddiye alınması gerektiğini ve bugünden tezi yok, tavizsiz bir önlem alınmasının kaçınılmaz olduğunu artık görmeliyiz.

Peki hiç mi güzel gelişme yok?

Olmaz mı? Onu da yazmazsak vicdansızlık etmiş oluruz. Başta Zonguldak ve Ereğli olmak üzere bütün ülke genelinden Elazığ için battaniye, giyecek, yiyecek, mama ve bez gibi zaruri ihtiyaçlar için vatandaşlarımız gönüllü olarak seferber oldular. Önceki yıllarda olduğu gibi bu depremde de insanlarımız depremzedelere yardımcı olmak için adeta bir birleriyle yarıştı. Nakliyecilerimiz cep telefonu numaralarını paylaşarak ücretsiz nakliye yapmaya hazır olduğunu açık yüreklilikle beyan ettiler.

Bir de arama kurtarma çalışmalarına değinmek istiyorum.

Önceki yıllara göre arama kurtarma çalışmalarında daha organize ve daha kurumsallaşma olduğunu gördük. Her zaman olduğu gibi bu tür afetlerde bütün gözlerin çevrildiği TTK Tahlisiye(Kurtarma) ekipleriyle gurur duyduk. Belki bu defa çağrılmadıkları için aktif rol oynamadılar; ancak yine de var olduklarını ve ihtiyaç anında her an hazır olduklarını bilmek hepimize yetti.

Bazı şer odakları her ne milletin yardımlaşma ve dayanışma duygusunu köreltemeseler de sosyal medya aracılığıyla toplumu zehirlemeye çalıştıklarını üzülerek gördük. Depremzedelere yardım ederken ırk ayrımı gözetmek, insanlıktan nasibini alamayanların işidir.

Bunlara prim vermeyelim!

Daha önce hiç olmayan ayrımcı dilin yayılmasına engel olalım. Nasıl yardım için seferber olduysak sosyal medyadan yayılan bu zehirli dile karşı da tavır koyalım!

Zonguldak’ta durum nedir?

Bu kadar şey anlattık; ancak Zonguldak’ı hiç konuşmadık.

Zonguldak ve çevresinde deprem olsa ne olur hiç düşündünüz mü?

Kuzey Anadolu Fay Hattı’na oldukça yakınız. Devrek Çankırı hattından geçiyor Kuzey Anadolu Fay hattı… Her ne kadar ikinci kuşak denilse de uzmanlar tehlikeye dikkat çekiyor.

Uzman deyip geçmeyin sakın.

Son afet olmadan önce Prof. Dr. Naci Görür, 6 Ekim 2019 tarihinde CNN Türk ekranlarında deprem bölgesini noktasına, virgülüne cümle âleme göstermiş. Uyarmış ama dikkate alınmamış.

Buyurun, 2012 yılında da Çaycuma köprü faciasından önce de uyarı yapılmış. Sonrasında 15 vatandaşımız feci şekilde can verdi. 3 kişinin cesedine halen ulaşılamadı. Bilim adamları Zonguldak merkezdeki köprünün de tehlike arz ettiğini dile getirmişlerdi.

Bakıyoruz manzaraya…

Çürük çarık binalar, şehir merkezindeki eski püskü harabe yapılar…

Bakımsızlıktan yıkılmaya terk edilmiş Fevkani köprü, yıllar önce yıkılabilir uyarısı yapılan Merkez Çarşısı ve daha niceleri…

Bunlar için acaba bir planlama yapılıyor mu?

Bir afet durumunda buralarda oluşabilecek tahribat öngörülebiliyor mu?

Asıl afet yönetimi böyle olmalıdır.

Yarayı sarmaya koşarken süper kahramanlıklara imza atıyoruz. Bu bizim artımız. Ancak önlem alma ve denetim konularında aynı duyarlılığı sergileyemiyoruz. Bu da bizim eksik yönümüz…

Vatanımızı milletimizi çok seven biri olarak gazetecilik mesleğini icra ettikçe uyarılarımızı yapacağız.

Sağlıcakla kalın…