Türk edebiyatının güçlü isimleri Yazar Latife Tekin ve Serdar Türk Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfının konuğu olarak, 6 Nisan Perşembe günü Çaycuma’da, 7 Nisan Cuma günüyse Zonguldak’ta geldi. Edebiyatçılar, Çaycuma’da Çaycuma Belediyesi Çarşamba Salonu’nda ilgili bir izleyici topluluğuyla söyleşi yaparken, Zonguldak’ta TED Koleji ve Saime Toptan Sosyal Bilimler Lisesinin yanı sıra TMMOB Maden Mühendisleri Odası Lokali’nde düzenlenen etkinliklerde okurlarıyla buluştu. Maden Mühendisleri Odası Lokali’nde yöneticiliğini ZOKEV Yönetim Kurulu Üyesi Üzeyir Karahasan’ın yaptığı söyleşi kalabalık bir izleyici topluluğu tarafından ilgiyle izlendi. Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı Çaycuma’da yapılan söyleşinin ardından, günün anısına, yazarlara birer plaket sundu.

TEKİN: “EDEBİYAT, DİLİ KULLANARAK DİLİN DIŞINA ÇIKMA SANATIDIR”

Ülkeyi tanımak, insanları dinlemek, tanışmak amacıyla birçok kentte bu tip buluşmaları gerçekleştirdiklerini söyleyen Yazar Latife Tekin, Kayseri’nin Erciyes dağına bakan bir köyünden, göç fırtınasıyla İstanbul’a savrulmuş çocuklardan biri olduğunu söyledi. Dünyanın çarklarının acılarla döndüğünü de söyleyen Tekin, el yordamıyla bulduğu şeyleri anlatmayı, onları anlamlandırmayı denediğini Yazdıklarının büyük çoğunluğu duyduğu çığlıklardan oluştuğunu söyledi. Tekin, “Edebiyat, dili kullanarak dilin dışına çıkma sanatıdır. Edebiyat dilinin doğaya ait olduğunu düşünüyorum. Pandemide duyduğumuz seslerin doğaya ait olduğunu hepimiz gördük, Çevremizde bizi kuşatan tüm gürültülü seslerin insana ait olduğunu anladık. Ağaçlar hışırdadığında, kuşlar cıvıldadığında sessizlik çoğalır. İnsanlar, konuştuklarında çevresini gürültüye boğar.” dedi.

TEKİN: “YAZARIN ANA MADDESİ DİLDİR”

Metinlerinde sözcükleri ahenkleştirip imge haline getirerek dilin dışına çıkarttığını söyleyen tekin, “Kuşların, bulutların, ırmakların yanına ekleyerek yeni imgeler oluşturuyorum. Sanatçı doğayı yansıtır. Kitapları insanlar yazdıkları için kitapların onlara ait olduğunu düşünürüz. Bazı yazarlar muhabbet etmek için yazar; bazılarıysa insan olma deneyimini aşmak için yazarlar. Bazıları gürültüyü sessizliğe, uğultuyu ahenge dönüştürerek yazar. Bu tür edebiyatçıları daha çok seviyorum. Yazarın ana maddesi dildir. Dil bulunmamış olsaydı insanlığın ilerlemesi çok zor olurdu. Anlatma biçimimiz, kurgumuz, seçtiğimiz sözcükler bütün bunlar dil kurmaya girer.” dedi.

TEKİN: “BAZI ROMANLARIMI DİŞLERİMİ SIKARAK YAZDIM”

Pandemide yazdığı “Zamansız” adlı romanıyla ilgili konuşan Tekin, “Pandemi döneminde arabalar çalışmıyor, uçaklar uçmuyor, fabrika gürültüleri yok. Bahçemdeki ağaçların yaprak hışırtılarını, kuş seslerini daha çok duyar oldum. Doğanın hâkimiyeti sanılan insan geri plana itilmiş, ölüm her şeye hakim olmuştu. Bu durumda yaşama sarılmak için aşktan başka bir şey yoktu. O süreçte doğayı paylaştığım canlılarla özdeşleştiğimi düşündüm. Aşk metni yazmayı her zaman düşündüm aslında. Erkekler bu tür metinleri her zaman rahat yazabiliyorlar, kadınların üzerinde çeşitli baskılar var. Özellikle gençken bu tür metinleri yazmak zordur. Bizden önceki kadın edebiyatçıların açtıkları alandan yürüyerek bizden sonra gelecek olan kadın edebiyatçılara yol açmak için böyle bir yola başvurdum. Bir Leyla Erbil, Sevim Burak hem romanın formunu esnettiler; hem de onların sayesinde romanlar çok farklı biçimde yazılır oldu. Ben de bu zamana değin böyle şeyler yazmak istedim, ama bu zamana değin fırsatım olmadı. Kendime sansür uygulamadım. İlk romanım ‘Sevgili Arsız Ölüm’ü ve son romanım ‘Zamansız’ı dişlerimi sıkarak yazdım. Umarım okuyanlar sever.” dedi.

TÜRK: “YAZARLIK SERÜVENİMDE BAZEN OLACAK ŞEYLERİ ÖNCEDEN YAZDIĞIMI GÖRÜYORUM”

İŞKUR İl Müdürü Şentürk, atölyeyi gezdi İŞKUR İl Müdürü Şentürk, atölyeyi gezdi

Söyleşinin diğer konuşmacısı Yazar Serkan Türk ise, yazar sezgisinin gücünden söz etti. Türk, “Deprem, göçük, gibi felaketlerden önce onları şiir kitaplarında konu etmem okuyucularımın da dikkatini çekmiş olmalı ki fırsat bulduklarında bana bu önseziyi sorarlar. Yazar sezgisi olarak bazı konuları önceden sezmiş olabilirim. Şiir kitabımın adı ‘ausgang” Almanca çıkış anlamındadır. Pandemiden bir yıl önce raflarda yerini aldı. Bazen gördüğünüz bir imge sizi rahatsız eder. Sonra karşınıza şiir, öykü roman formatında ortaya çıkar. Yazarlık serüvenimde bazen olacak şeyleri önceden yazdığımı görüyorum. 2010 yılında yazdığım bir öykü ‘Berlin nasıl?’ cümlesiyle başlıyor. Berlin’i görmemiştim. Öykü yayınlandıktan sonra Almanya’da yayın yapan bir dergiden davet aldım. “Ausgang” kendi sınırları dışına çıkmaya çalışan insanların mücadelesini anlatıyordu. Romanın arka planında Cumartesi Anneleri, 6-7 Eylül olaylarını işleyen toplumsal konular var. Pandemi döneminde kendi duvarını aşmaya çalışan insanlar kitabımı okuyarak olumlu düşünceler söyledi.” dedi

TÜRK: “EDEBİYAT TÜRLERİNE İNANMIYORUM”

Sanatın her alanına ilgi duyduğunu söyleyen Türk, konuşmasını “Çocukluk yıllarımda müzikle anlaşabileceğimi düşünmüştüm. Sonra resim yapmayı denedim. Daha sonraları sözcükleri yan yana getirdiğimde hem müzik, hem de resimlerde yapmak istediklerimi dile getirdiğimi gördüm. Edebiyat türlerine inanmıyorum. Romanı, şiiri, anlatıyı okuyanlarca sınıflandırıldıklarını düşünüyorum.” diyerek tamamladı. Salondan gelen çok sayıda soruyu yanıtlayıp kitaplarıyla ilgili değinilerle ilgili fikirlerini söyleyen yazarlar, daha sonra kitaplarını imzalayarak, bolca hatıra fotoğrafı çektirdi.