Kapuz Plajı’nda son durum Kapuz Plajı’nda son durum

İşte o yazı: 
Zonguldak’ın kurtuluş günü olan 21 Haziranı fırsat bilerek genç Cumhuriyetin yöneticileri tarafından başarılı bir havza madenciliği örneği olarak hayata geçirilen Zonguldak Taşkömürü Havzasının geldiği durumu ve geleceğini bu şehirde yaşayan birisi olarak tartışmaya açmak istedim.
Doğal kaynaklar bir insan ömrüyle ölçülemeyecek kadar uzun bir sürede, milyonlarca yılda oluşmakta ve kısa bir sürede, yıllar içinde de tüketilmektedir. Bu gerçek, doğal kaynakların bulunduğu özel yerleri ve bu kaynakları koruma sorumluluğumuz olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Söz konusu alanlara yapılan her tür bilinçsiz müdahalenin geri dönüşü olmayan etkilere yol açtığı göz önüne alındığında, etik değerleri benimsemiş ve içselleştirmiş maden işletmelerinin temel amaçlarının gelecek nesillerin de ihtiyaçları doğrultusunda doğal kaynaklarımızı kullanma hakkı olduğu gerçeğini bilerek, toplumsal ve çevresel sorumlulukla madencilik faaliyetlerinin yürütmek olmalıdır. Gereksinim duyulan madenlerin üretilmesi konusunda bilimin ve aklın yol göstericiliğinde, doğa ile uyumlu olarak ve ona saygı göstererek çalışmaları sürdürmek, ülkemizin kalkınmasına devam etmesi konusunda katkı sağlamanın yanı sıra, bölgede gelecekteki canlı yaşamının sağlıklı bir ortamda sürdürülmesi için bir zorunluluktur.
Zonguldak Taşkömürü Havzası yukarıda açıklanan görüşler doğrultusunda yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarafından her türlü olanaksızlığa rağmen planlaması, hayata geçirilmesi ve bir dönem başarıyla uygulanması açısından başarılı bir havza madenciliği örneğidir. Havzada kömür üretiminin başlangıcından itibaren birbirlerinden bağımsız yerli ve yabancı işletmeler şeklinde sürdürülen madencilik çalışmaları Cumhuriyetin kurulmasından itibaren devletleştirilmiş ve havza madenciliği uygulamasına geçilmiştir. Bu şekilde genç Türkiye Cumhuriyeti kendi topraklarında kendi insan gücü ile enerji üretmiş, ülke sanayisini kurmuş ve gelişmesini sağlamıştır. Kömür üretim işletmeleri, atölyeler, enerji üretim santralleri, demir-çelik fabrikaları vb., yanı sıra Zonguldak’ı ülkeye ve dünyaya bağlayan limanlar, kara ve demiryolu ağları ve oluşturulan sosyal konutlarıyla Zonguldak Taşkömürü Havzası oluşturulmuştur. Bu sayede üretilen kömürlerin havzanın yakınında kurulan santrallere ve demir çelik fabrikalarına deniz ve tren yolu ile çok miktarda ve kesintisiz taşınmasıyla nakliye masrafları azalmış ve üretim maliyetleri düşürülmüştür. Amele Birliği ve devamında Maden İşçileri Sendikası kurularak iş ve işçi sağlığına ilişkin uygulamalar ülkemizde ilk defa bu havzada hayata geçirilmiştir. 
Cumhuriyetin ilk yıllarında yeterli sermaye birikimi olmayan Türk özel sektörünün, bütün bir maden havzasının fizibilite etüdünü yaparak sanayi tesisleri ile birlikte söz konusu yatırımları hayata geçirmesi ve havzayı işletmeye açması olanaksızdı. Ayrıca, her yatırıma en kısa zamanda kâr etme mantığıyla yaklaşan özel sektörden geri dönüşü çok uzun zaman alacak ve riskler barındıran bu kadar kapsamlı yatırımları yapması da beklenmemelidir. 
Ne yazık ki sağlam atılan bu temeller, zaman içinde havzada uygulanabilir yeni teknolojiler geliştirilemediği ve bilimsel yaklaşımlarda bulunulamadığından kesintiye uğramış ve giderek daha derine inilen koşullarda sürdürülemez bir hal almaya başlamıştır. Yeterince liyakatli yönetimler iş başına gelememiş, edinilen bilgi ve beceriler işe yansıtılamamış, sonuçta zarar edilen ve büyük madencilik kazaları ile anılan bir havza durumuna gelinmiştir. Günümüzde geçerli olan anlayış ve yöntemlerle madencilik çalışmaları devam ettirildiği sürece de bu durumun değişmeyeceği ortadadır. Gelinen bu aşamadan, başta politikacı ve yerel siyasetçiler olmak üzere, sendika, yerel sivil toplum örgütleri vb. ile tüm çalışanların da payı vardır. 
Yukarıda açıklamaya çalıştığım bu olumsuz duruma rağmen, bugüne kadar “emeğin başkenti” olarak anılan Zonguldak bana göre hala fosil yakıt potansiyeli açısından ülkemizin enerji başkenti olma potansiyelini taşımaktadır. Bu değerlendirmeyi yapmamın gerekçelerini sayacak olursam;
-Bölgemizde her ne kadar yeteri kadar başarılı yeraltı madenciliği yapılamasa da Zonguldak ülkemizin yerli ve milli bir kaynağı olan en çok taşkömürü rezervlerine sahip olan ilidir. Taşkömürü Havzasının deniz altındaki uzantıları dâhil üç boyutlu olarak sınırları tam olarak belirlenemediği için gerçek taşkömürü rezervleri hesaplanandan çok daha fazladır. Ülkemizin en fazla koklaşabilir taşkömürü rezervlerine sahip olması nedeniyle haklı olarak Zonguldak’ın ülkemizin enerji başkenti olarak anılmaktadır.
-Taşkömürlerinin metan gazı içeriğinin linyit kömürlerine göre çok daha fazla olduğu değerlendirildiğinde, Zonguldak Taşkömürü Havzası evlerde kullandığımız doğal gaza eşdeğer enerji veren milyarlarca metreküp metan gazı rezervlerini bünyesinde barındırmaktadır. Özellikle geliştirilen yeni teknolojilerle Avustralya ve Amerika Birleşik Devletlerinde yeryüzünden ve yeraltından yapılan sondajlarla kömür damarlarından ticari amaçla metan gazı üretilmektedir. Eğer Zonguldak Taşkömürü Havzasındaki kömürlerden de ekonomik olarak ticari amaçlı metan gazı üretilebilirse bundan sonra da çok uzun sürede Zonguldak ülkemizin enerji başkenti olma özelliğini sürdürür.
-Karadeniz içindeki Sakarya Gaz Sahasından üretilen gazlar ilimiz sınırları içinde bulunan Filyos beldemizden karaya çıkmaktadır. Karadeniz içinde gaz potansiyeli taşıyan yeni sahalardan çıkarılacak gazların da kurulmuş olan tesisler nedeniyle Filyos beldemizden karaya çıkarılması olasıdır. Bu durum gerçekleşirse Zonguldak’ın ülkemizin enerji başkenti olarak değerlendirilmesinin bir diğer gerekçesini oluşturur.

Muhabir: Kazım Canberk Aslankılıç