Sami abimiz yine Zonguldak ile ilgili güzel bir anısını çok edebi bir üslupla dile getirmiş ve bize yollamış. Kendisine Halkın Sesi olarak teşekkür ediyor ve buralardan İstanbullara selam ederek gönderisini yayınlıyoruz:

Profesör Olacağı Belliydi…

Profesör Dr. Fahri Dağlı, bir maden işçisinin oğludur.  Zonguldak Karaelmas Bülent Ecevit Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden Profesör olarak emekliye ayrıldı. Fahri Dağlı Ağabey ile ilgili hiç unutamadığım ve hayatımda çok etkisi olan bir anımı gençlere örnek olur diye paylaşmak istedim. 

Ancak olayımıza geçmeden önce, Fahri Ağabey hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.

Fahri Ağabey 1935 yılında Kilimli/Zonguldak’ta doğdu. Lise tahsilinden sonra 2 yıl yedek subay olarak askerliğini yaptı. Askerlikten sonra 1958 senesinde Zonguldak’ta cemiyet hayatında önemli yeri olan Av. Ünal Çakmaklı Ağabey ile birlikte Almanya’ya gitti ve orada 13 ay işçi olarak çalıştı. Dolayısıyla 1960 yılında Türkiye’den Almanya’ya başlayan işçi göçünden önce; Zonguldak Maden İşçileri Sendikası Kurucu Başkanlarından Ömer Karahasan’ın oğlu Yılmaz Karahasan ve Fuat Bultan’la birlikte Kilimli’den hatta Türkiye’den Almanya’ya ilk giden Türklerdendir.

Almanya dönüşü Ekim 1959’da Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak İlmi Bölümü’ne girdi ve Haziran 1964’de Ziraat Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu.

Tarım Bakanlığı Toprak-Su Genel Müdürlüğü Trabzon Bölge Müdürlüğü’nde, sulama kanallarıyla ilgili proje ve kontrol mühendisi olarak 7 ay görev yaptıktan sonra 1965 yılında devlet bursu ile Amerika Birleşik Devletleri’ne tahsile gönderildi.

A.B.D.’ de Utah Eyalet Üniversitesi’nden;

Ø Haziran 1969’da İnşaat Mühendisliği,

Ø Ekim 1970’de de İnşaat Yüksek Mühendisliği ve

Ø Haziran 1975’de de Doktor Mühendis unvanını aldı.

A.B.D.’de, Doktorasını yaptığı sırada;    

Ø 1971 yılında özel bir şirkette 5 ay proje mühendisi,

Ø 1973–1975 yılları arasında da New York Politeknik Enstitüsü İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı.

Yurda döndüğünde,   1975-1976 yılında 5 ay kadar Adana Ceyhan Aslantaş Sulama Projesi’nde Tarım Bakanlığı adına danışman olarak çalıştı. 30.04.1976 tarihinden itibaren de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, Yrd. Doçent (o zamanki adıyla Dr.Asistan) olarak göreve başladı, 1979 yılında Doçent ve 1986 yılında da Profesör oldu.

1982 yılında Hacettepe Üniversitesi Zonguldak Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde,  geçici görevle öğretim üyesi olarak görev aldı,  1987 yılında Yıldız Teknik Üniversitesinden ayrılarak,  Hacettepe Üniversitesi Zonguldak Mühendislik Fakültesinde göreve başladı ve emekli oluncaya kadar da bu görevini sürdürdü. 

Bu arada üniversitedeki öğretim üyeliğinin yanı sıra;

Ø Dekan Yardımcılığı, Dekan Vekilliği, Bölüm Başkanlığı, Anabilim Dalı Başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitü Müdürlüğü, Üniversite Senato Üyeliği,  Fakülte ve Enstitü Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde de bulunmuştur.

Kendi ihtisas alanında İngilizce ve Türkçe yayınlanmış kitapları, çok sayıda makaleleri ve proje çalışmaları bulunmaktadır ve ayrıca konferans, sempozyum, panel ve teknik bilirkişiliklere katılmıştır.   

Ev hanımı olan eşi Gülsüm Hanım çocukluk arkadaşımdır. İngilizce öğretmeni olan kızı ve Gıda Mühendisliği ile uğraşan oğlu bulunmaktadır.

Şimdi gelelim olayımıza;

1961 veya 1962 yılı olabilir İngilizce dersimize Zonguldak TED Koleji Kurucu Müdürü Selim Zağlı geliyordu. Selim Bey; iyi bir insan, değerli bir hocaydı. Yıllar sonra 1990’lı yıllarda tesadüfen İstanbul/Bahariye’de karşılaştıktan sonra; görev yaptığım bankanın Mecidiyeköy ve Sultanhamam Şubeleriyle Beyazıt ve Kadıköy’deki Bölge Müdürlüğü binamıza yılda birkaç defa ziyaretime gelir, her konuda sohbet ederdik.

Lisedeki İngilizce ders kitabımız E.V. Gatenby’in; A Direct Methot English Course’un sanıyorum dördüncü kitabı idi.

Kitaptaki konuların Türkçe tercüme edilmiş olanı da, piyasada satılıyordu. O kitabı da edinmiştim.

Ders konularının bazılarının sonunda soru ve açıklamalardan sonra, bir de okuma parçası vardı.  Tercüme kitabında bu okuma parçalarının tercümesi yoktu.

O günkü ders sonunda hocamız Selim Bey bana, ders konusunun sonunda bulunan ve tercüme kitabında tercümesi olmayan üç paragraflık okuma parçasını tercüme etme ödevi verdi ve 3-4 gün sonraki gelecek derste sınıfa okumamı istedi.

Ben evdeki Redhouse lügatını alarak kelime kelime tercüme etmeye çalıştım ancak yapamadım. Günler de çabuk geçmişti. Ertesi güne tercümeyi yetiştirmem lazımdı. Yardım edecek kimse de bulamamıştım. 

Aklıma o sıralar Deniz Kulübü’nün (Kilimli’deki) yanında E.K.İ’nin (Ereğli Kömürleri İşletmesi) Sahil Direk Servisinde çalışan ve daha önce Almanya’ya gitmiş ve orada bir süre çalışmış olan Fahri Dağlı Ağabey geldi. Fahri Ağabeye o zamanlar Alman Fahri derlerdi. Biz Fahri Ağabeyi severdik. Güler yüzlü ve konuşkan bir ağabeyimizdi.

Çarşıya indim. Fahri Ağabeyi aradım ve buldum. Sorunumu söyledim;

 “Gel bir bakalım” dedi. Birlikte Kulübün Bahçesine geldik. Hava güzeldi. Bahçedeki sabit dikdörtgen tahta masalardan birine oturduk. Ben, kitabımı, Redhouse sözlüğü ve not alacağım defteri masanın üstüne çıkardım. Tercüme edilecek okuma parçasını açtım.

Fahri Ağabey okuma parçasına baktı ve; “Sami,  benim İngilizcem o kadar iyi değil. Almanca olsa yapardık. Ancak yine de bu tercümeyi sözlük yardımı ile yapabiliriz.” Dedi ve Redhouse sözlüğünü açtı, tercüme edilecek konudaki kelimelerin sözlükteki karşılığını tek tek arayıp bularak anlamlandırmaya ve tercümeye etmeye başladı.

Baktım, benim İngilizcem de Fahri Ağabey kadar vardı. Ama o, ödev sanki kendisininmiş gibi büyük bir ciddiyetle ve istekle kelimeleri tek tek Redhouse sözlükte arıyor ve tercüme etmeye çalışıyordu. Bir süre çalıştıktan sonra ben Fahri Ağabeyi daha fazla yormamak için geri kalan kısmı tercüme edebileceğimi söyledimse de o kabul etmedi ve bir süre daha birlikte tercüme etmeye çalıştık ancak bir paragraf tercüme edebildik.

 

Bir süre sonra ben yine Fahri Ağabeye, geri kalan kısmı tercüme edebileceğimi söyledim ve ısrarlı talebim nedeniyle Fahri Ağabey sonunda “peki” dedi ve ayrıldık, ben eve döndüm. Daha tercüme edilecek iki paragraf vardı.  

 

Fahri Ağabeyin, İngilizceyi az bilmesine karşı, sözcükleri tek tek sözlükten arayıp bulmaya ve inatla tercüme yapmaya çalışması beni çok etkiledi. Kendi kendime; “Ben de bu tercümeyi yapabilirim” dedim.

 

Oturdum. Redhouse sözlüğü açarak tercüme etmek için çalışmaya başladım, bütün gece çalıştım, sabaha karşı 04.00’te bitirdim.

 

Sabah okula gittim. Hocamız Selim Bey tercümeyi okumam için derse kaldırdı.  Yaptığım tercümeyi okudum. Hoca bir - iki yerde küçük düzeltme yaptı, ancak beğendi. Bende tercümeyi yapabildiğime sevindim.

 

Ancak Fahri Ağabeyin; o arzulu ve inatçı tercüme etme hırsı olmasa ben bu tercümeyi yapamazdım. 

 

İstek olduktan sonra başarılamayacak ve üstesinden gelinemeyecek sorun olmadığını anladım ve Fahri Ağabeyin bu davranışını hiç unutmadım.

 

Zaten yazımızın başlangıç kısmında da belirtildiği üzere, Fahri Ağabey daha sonra burslu olarak Amerika’ya gitti. Orada mühendislik konusunda doktor unvanını aldı. Türkiye’ye dönüşte, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde hocalık yaptı. Bende, 1982- 1987 yılları arasında Akbank Üsküdar Şubesinde idareci olarak görev yapıyordum.

 

Üsküdar Doğancılar’da oturan Fahri Ağabey, Yıldız’daki okul çıkışından sonra, Beşiktaş’tan vapurla Üsküdar’a geçtiğinde, yolunun üzerindeki şubemize uğrar, onun Almanya’da ve Amerika’daki çalışma hayatında karşılaştığı zorlu olayları konuşurduk. Onun tecrübelerinden ve anlattıklarından çok dersler aldım.

 

Fahri Ağabey daha sonra Zonguldak Karaelmas Mühendislik Fakültesi’nde (Adı:11.07.1992 tarihinde Zonguldak Karaelmas Üniversitesine, 11.04.2012 tarihinde 6287 sayılı yasa ile Bülent Ecevit Üniversitesine dönüştürülmüştür.)   çalıştı ve 12.03.2002 tarihinde Profesör Doktor olarak yaş haddinden emekli oldu.

 

Ben yıllar önce Fahri Ağabey’deki bu azim ve çalışkanlığa şahit olunca, onun hayatta iyi yerlere geleceğini anlamıştım. Küçük bir beldeden maddi imkânsızlıklar içinde Amerika’ya gidip orada doktora yapmak ve daha sonra da Türkiye’nin köklü ve önde gelen bir üniversitesinde Profesörlüğe yükselmek her babayiğidin harcı değildir. Zaten Fahri Ağabeyin, o azmi ve çalışkanlığı ile profesör olacağı belliydi.

 

Yalnız burada anlamadığım bir şey var. Yaş haddi ne demek? Sağlıklı olduktan sonra, bu kadar bilgi birikimi olan kıymetli bir insanın yaşı 67’ye ulaştı diye emekli edilmesi doğru mudur? Amerika Birleşik Devletlerinde; Başkan Ronalt Regan tarafından 1987 yılında Merkez Bankası (FED) Başkanlığına atanan; Baba Bush, Clinton ve Oğul BuSh’un başkanlığı sırasında görev yapan ve çalışmaları başarılı diye görev süresi ABD Senatosu tarafından 4 kez uzatılmış olan Alan Greenspan’ın” görev süresi,  2004 yılında 78 yaşında iken beşinci ve son kez 2006 yılına kadar uzatılmış ve 80 yaşına kadar görev yapmıştır. Adı geçen görevini 2006 yılında “Ben Shalom Benanke”ye devretmiştir.

 

Dünya devi ABD’nin büyüklüğü, belki de kurallara uygun olarak başarıya ulaşılınca, esnek davranılması ve başarılı kişilerin yollarına devam etmesinin sağlanmasından geçiyor.

 

İnsan ömrü uzadı. Aynı usul bizde de başarılı olanlar için uygulanabilir diye düşünüyorum. Esasen uygulanmalıdır da.

 

Feneryolu, 29.10.2015 




ESKİ DOSTLAR; Mimar Turan Demirtaş’ın (kapatılan) Ticarethanesinde

Soldan ;  Sami Gökmen, Namık Aşçı, Prof. Dr. Fahri Dağlı, Mustafa Taştan, Riva Halil Güngördü, Cafer  Başaran, Turan Demirtaş.

 

 

Muhabir: TE Bilişim