Çaycuma’da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle düzenlenen “Türkiye Cumhuriyeti’nin Dünü, Bugünü, Yarını” adlı panelin bir diğer konuşmacısı önceki dönem İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Nur Serter’di. Dünyada 208 ülkenin olduğunu ve bunların hepsinin cumhuriyetle yönetildiğini söyleyen Prof. Dr. Serter, “Bunların arasında otoriter ülkeler var, teokratik ülkeler, hatta faşist ülkeler var. Yine bakıldığında bu ülkelerin yönetiminin tamamına yakınının sandıkla belirlendiğini görüyoruz. Gerçek anlamda bakıldığında bu ülkelerin kriterlerinin Türkiye Cumhuriyeti’ninkilerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını da görüyoruz. Biz Atatürkçüler, cumhuriyetçiler için cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değildir. Cumhuriyet bir devrimdir, başkaldırıdır, yeniden doğuştur. Şu anda Türkiye’de sürmekte olan kavga, cumhuriyeti bir devrim olarak görenlerle bir yönetim biçimi olarak görenler arasındadır. Kurtuluş Savaşı ve ardındaki devrimlerle sona eren dönemde oluşan cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkabilmek için bunu iyi bilmek gerekir. Cumhuriyet Türkiye için bir kimliktir. Bu ülkede yaşayan insanların öz kimliği ile buluşmasıdır. Cumhuriyet öncesi bu ülkede yaşayanlardan ‘Türk’üm’ diyene hemen hemen rastlanmazdı. Herkes kendini mensup olduğu aşiretin, tarikatın, mezhebin kimliğiyle tanımlardı. Bir hanedanlığın soyunu tanımlayan bir devlet vardı. Bir ulusal kimliğin olmadığı ülkede Kurtuluş Savaşı vermenin ne kadar zor olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim.” dedi.

Trafik kazası geçiren öğretim üyesi Büşra Ergen'e öğrencileri moral oldu
Trafik kazası geçiren öğretim üyesi Büşra Ergen'e öğrencileri moral oldu
İçeriği Görüntüle

LAİKLİK DEVLETİN DİNDEN BAĞIMSIZ KILINMASI DEMEKTİR
Bugünkü tartışmaların ana ekseninde laiklik olduğunu söyleyen Prof. Dr. Serter, “Çağdaş Türkiye’nin oluşturduğu laiklik uygulamaları, aradan geçen zaman içinde, siyasetin de kışkırtmasıyla Türkiye’deki tartışmaların ana eksenine oturdu. Laikliği din ve vicdan özgürlüğüyle sınırlamaya kalktılar. Her kim ki laikliği sadece buna indirgese, o, laikliğin etkisizleştirilmesi için devreye girmiş demektir. Gerçekte laiklik devletin dinden bağımsız kılınması demektir. Atatürk sadece vatanımızı özgürleştirmekle kalmadı. Atatürk Türk dilini de işgalden kurtardı ve özgün Türkçemize kavuşturdu. Alfabemizi kurtararak yeni Türk harflerini kabul etti ve bizleri dünyayla iletişim kurar hâle getirdi. Osmanlı döneminde olmayan Türk kültürü denen olguyu ortaya çıkararak kültürümüzü kurtardı. Dinimizi işgalden kurtarıp, dini özgürleştirerek, gerçek İslam’ın bu ülkede yaşanmasının olanaklarını sağlayıp kapılarını açtı. Avrupa’dan 277 yıl sonra Osmanlı’da matbaa kuruldu. Bir tek Kur’an’ın basılması yasaklandı. Kurulmasından 147 yıl sonra ancak Kur’an basılabildi. Neden olduğunu hiç düşündünüz mü? Medresede okuyan öğrencinin elinde Kur’an var mı, yok. Sarayda bile çok az insanın elinde var. Halkın elinde hiç yok. Babasından, dedesinden miras kalan el yazması Kur’an duvara asılıyor yalnızca, insanların okuyup anlama imkânı yok. Tam 147 yıl sonra Kur’an’ın basılması demek, halkın okuyup öğrenmesini engellemek için o dönemin sözüm ona ulemasının olağanüstü etkili olması demektir. Atatürk, Elmalı Hamdi Hoca’ya Kur’an’ın tefsirini yaptırarak halkını dinle buluşturmuştur. Dinin ne olduğunu Türkiye, Atatürk’ten sonra öğrenmiştir. Sahte hocaların, yalancı tarikat şeyhlerinin uydurmaları ile değil, aslını okuyarak öğrenmiştir.” dedi.

CUMHURİYET VE KEMALİZM HEDEF TAHTASINA OTURTULDU
Atatürk’ün başlattığı aydınlanma devriminin yarım kaldığını söyleyen Prof. Dr. Serter, “Atatürk bir millete aklını kullanmasını sağlayacak bir aydınlanma devriminin meşalesini yaktı. İşte yarım kalan budur. Bu yarım kaldığı için onun bunun telkini ile tarikatların hegemonyasını yeniden devreye soktular. Ondan sonra bölücülük hareketi ve onlara destek veren iç ve dış destekçileri harekete geçerek cumhuriyeti ve Kemalizm’i hedef tahtasına oturttu. Yeni Osmanlıcılık söylemiyle Osmanlı’daki gibi eyaletler sisteminin, milliyetçiliğin ve ulus devletin panzehiri olduğu ileri sürüldü. Onlara göre milliyetçilik olmayacak, ulus devlete asla yer verilmeyecekti. Yeni Osmanlıcılık hareketinin altyapısı bu şekilde hazırlandı. Tezgâh kurulmuştur. Emperyalizmin maşası, uşağı, Türkiye’deki uzantıları olan neoliberalist ikinci cumhuriyetçiler ve bölücüler tarafından kurulan bu tezgâhın amacı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kemalizm ve laikliği bitirerek, üniter yapısı yok edilerek sonlandırılmasıdır.” diyerek açıklamalarını sürdürdü.

BİR ARAYA GELMEMİZ, BÜTÜNLÜK İÇİNDE HAREKET ETMEMİZ GEREKİYOR
Cumhuriyete karşı yüzyıllık bir kin olduğunu söyleyen Serter konuşmasını, “Atatürk’ü Koruma Kanunu olduğu için onun üzerinden aşıp cumhuriyete saldırıyorlar. İslami devrim modelini ortaya koymak isteyenler cumhuriyetçilerden, halktan, meydanları dolduran kalabalıklardan, o kafasına bandana takıp sokaklara dökülen gençlerden, yeniden dirilen gençlerden korkuyorlar. İkincisi de Türkiye’de cumhuriyet denince onu kuran siyasi partiden korkuyorlar. Onun için o partiyi sadece itibarsızlaştırmakla yetinmeyip kökünü kazımak istiyorlar. Bizim bir araya gelmemiz, bir bütünlük içinde hareket etmemiz, destek istiyorsa destek vermemiz, yanlış yapıyorsa yol göstermemiz ama mutlaka ve mutlaka Atatürk’ümüzün emaneti cumhuriyeti gelecek kuşaklara taşımamız lazım. Görevimiz budur. Bu görevle yola çıkıyoruz. Bu görevde bir arada olmak, gücümüzü korumak ve yarının gençlerini cumhuriyetin tehdit olmadığı gerçek bir Atatürk Türkiye’sine kavuşturmak için hepinizi bir arada olmaya ve mücadele vermeye davet ediyorum. 103. yılı inşallah bu kaygılardan arınmış şekilde kutlayacağız.” diyerek tamamladı.

Kaynak: Haber Merkezi