90-91 grevinde Tabanın Sesi kadrolarının büyük payı var

ZOKEV’in düzenlediği kent söyleşilerini konuğu olan Çetin Alpdündar, “Tabanın Sesi, havzada çok önemli işçi önderlerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Şemsi Denizer de etkilenen insanlardan biriydi. Bizler 12 Eylül’de tutuklanıp işlerimizden uzaklaştırıldık. Ama geride kalan Tabanın Sesi üyeleri mücadeleye devam etti. 1991 büyük grevini bu inşalar örgütledi. Eğer o büyük grev o coşkuyu yarattı ve büyük bir örgütlülükle hayata geçtiyse Tabanın Sesi kadrolarının bunda payı çoktur.” dedi.

Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfının “Kent Söyleşileri” dizisinin bu ayki konuğu eski sendikacı ve siyaset insanı Çetin Alpdündar’dı. ZOKEV Mütevelli Heyet Üyesi Ahmet Öztürk’ün moderatörlüğünü yaptığı söyleşiye, Alpdündar’ın 1970’li, 80’li yıllardan itibaren birlikte mücadele ettiği arkadaşlarının yanı sıra ilgili bir izleyici topluluğu katıldı. Söyleşiyi kısa bir konuşmayla açan Ahmet Öztürk, “Toplumsal muhalefetin uzun bir süre sonra moral üstünlüğü yakaladığı, halkın umudunun en yüksekte olduğu bir dönemde bu söyleşiyi yapıyoruz. Atmosfer 1970’li yılların o umut dolu günlerini çok anımsatıyor. Bugünkü konuğumuz o yıların umut dolu günlerini üreten insanlardan biri.” dedi.

ALPDÜNDAR AĞABEYLİK YAPTI, ÖNCÜ OLDU, BEDEL ÖDEDİ
Bugün uzun bir söyleşi yapacaklarını söyleyen Öztürk, “Tek söyleşide iki hayatı konuşacağız. Baba Mehmet Alpdündar, Zonguldak’ın emek tarihinde çok önemli bir yeri olan kişi. Tüm ömrünü, maden işçilerinin ‘İş ekmek özgürlük’ mücadelesine adamış, DİSK’in kurucusu olmuş, devlet müdahalesi ile Zonguldak ve Havalisi Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı olması engelleniş biri. Çetin Alpdündar ise bir anlamda babasının bıraktığı mücadeleyi ‘Savaşsız sömürüsüz bir dünya’ şiarıyla daha ilerilere taşımış bir mücadele adamı. Büyük bir mütevazılıkla bu kavganın öncüsü oldu, ağabeyi, oldu, bedelini ödedi.” dedi.

GREV YASAKTIR AMA İSTİHSALİ DÜŞÜRMEK YASAK DEĞİLDİR
Mehmet ve Çetin Alpdündar’ın yaşamından kesitlerden oluşan sinevizyon gösterisinin ardından sözlerine başlayan Çetin Alpdündar, “Babam 1945’lerde Zonguldak’a geliyor. 1953’te de işyeri temsilciliğine seçiliyor. Türk-İş’in eğitimlerine gidiyor. O zamanki sendikanın ikinci başkanı Ömer Karahasan’la iyi arkadaş oluyor. Daha sonra babam 1959’da sendikanın ikinci başkanı olarak, Ankara’da, o zamanın bakanıyla maden işçilerinin asgari ücret pazarlığını yapıyor, masada son derece olumlu sözler söyleyen bakan, basın açıklamasında tam tersi tutum takınınca, o ünlü sözünü söylüyor: ‘Grev yasaktır ama istihsali düşürmek yasak değildir.” O zamanki sendikanın uzlaşmacı, teslimiyetçi tavrının reddi anlamına gelen bu söz, Zonguldak’ta geniş yankı uyandırıyor. Bu nedenle de dönemin iktidarı ve egemenler tüm güçlerini kullanarak yasal olmayan yollarla babamı sendikadan uzaklaştırmaya çalışıyor. Önce Ereğli Kömürleri İşletmesindeki işine son veriyorlar. EKİ işçisi olmadığı gerekçesiyle de delegeliğini düşürüp sendikadaki görevinden uzaklaştırıyorlar. Onu genel kuruldan çıkarma görevini bizzat dönemin valisi yerine getiriyor.” dedi

BABAM DİSK’İN KURUCULARI ARASINDA YER ALDI
Babasına baskı, yıldırma ve ölüm tehditlerinin yanı sıra, Zonguldak’ı terk etme koşulu da dayatıldığını söyleyen Alpdündar, “O zamanki Demokrat Parti İl Başkanı ‘Mehmet Alpdündar Moskova ağzıyla konuşuyor’ şeklinde açıklamalar yapıyor. Babam gözaltına alınıyor, sorgulanıyor, bir müddet hapis yatıyor. O zamana kadar Demokrat Parti üyesi olan babam üyelikten istifa ediyor, CHP üyesi oluyor. Üyelik törenine İsmet İnönü de katılıyor. Sendikadan uzaklaştırılınca bir tür danışmanlık ofisi açıyor. Ofis aracılığıyla hem işçilerle ilişkisini sürdürüp hem de yaşamını sağlayacak kadar para kazanmak isteyen babam burada da engelleniyor, ofisin çalışmasına izin verilmiyor. Bunun üzerine Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’nı kuran babam, burada faaliyetlerini sürdürüyor. Sendikanın 
1967 yılında yapılan genel kurulunda DİSK’e katılma kararı alınıyor. Böylece babam DİSK kurucuları arasında yer alıyor.” dedi.

1965 OLAYLARINI TAHRİK ETTİĞİ GEREKÇESİYLE DE TUTUKLANDI
1965 olayları nedeniyle babasının yeniden tutuklandığını söyleyen Alpdündar, “1965’te maden işçileri büyük bir eylem yapıyor. Liyakat zammının herkese verilmemesi nedeniyle Kozlu’da direnişe başlayan maden işçilerinin eylemi tüm havzaya yayılıyor. İki işçinin ölümüyle sonuçlanan eylemler sonunda, babam işçileri tahrik ettiği gerekçesiyle aralarında Yusuf Çebi, Ruşen Yaraş’ın da olduğu 60’a yakın arkadaşıyla birlikte tutuklanıyor. Daha sonra Türkiye İşçi Partisinde üst düzey yönetici olacak Yavuz Ünal’ın sendikada babamın genel sekreterliği yapması, öyle zannediyorum ki, emek mücadelesinde DİSK kuruculuğuna kadar yükselmesine neden oldu. Babam daha sonra İstanbul’a yerleşti. 1999’da, orada hayatını kaybetti.” dedi.
YAVUZ ÜNAL VE RUŞEN YARAŞ’IN HEPİMİZDE ÇOK EMEĞİ VAR
İlk gençliğinin geçtiği 1960’lı yılların toplumda sosyalizm fikriyatının yayılmaya başladığı yıllar olduğunu söyleyen Alpdündar, “Babam nedeniyle zaten emek mücadelesine yakındım. Babamın yakın çalışma arkadaşı Yavuz Ünal’dan sosyalizm konusunda ilk fikirleri aldım. O zaman beni etkileyen insanlardan biri de ‘Kürt Ruşen’ lakabıyla bildiğimiz Ruşen Yaraş’tı. Öyle zannediyorum ki, benim kuşağımdaki Zonguldak’taki tüm devrimciler büyük oranda ondan etkilenmiştir. Biz TİP’in gençleri olarak o kadar yoğun çalışma içinde olduk ki, neredeyse devamsızlıktan okuldan atılacaktık. TİP içinde en yakın arkadaşım Oktay Zor’du. Daha sonra aynı bekar evinde birlikte de yaşadığımız Oktay Zor’la TİP içindeki tartışmalarda birlikte hareket ettik. Biz Ahmet Hamdi Dinler’in başını çektiği görüşe karşı çıkıyorduk. Bizim Radyo yayınları dinliyorduk. Elimize geçen bir kitapta, uluslararası bir toplantıda Türkiye Komünist Partisinin temsil edildiği bilgisine ulaştık. Zonguldaklı bir TKP’li aracılığıyla önce Oktay, sonra da ben partiye üye olduk.” dedi.

Mithatpaşa tünelleri girişinde trafik kazası Mithatpaşa tünelleri girişinde trafik kazası

1977’DE SENDİKA GENEL KURULUNDA KONUŞMAM SIRASINDA SALDIRIYA UĞRADIM
Askerden sonra EKİ’nin Direk İşleri Müdürlüğünde çalışmaya başladığını söyleyen Alpdündar, “TKP’liler olarak sendikal mücadelenin içindeydik. Bir yandan mevcut sendika içinde muhalefeti örgütlemeye çalışırken diğer yandan da DİSK’e bağlı MABİŞ sendikasının Zonguldak Şubesini de kurduk. Binin üzerinde üyeye ulaştırdığımız sendika daha sonra Dev Maden Sen’le birleşti. Yerel sendika içindeki örgütlülüğümüzü tüm havza genelinde eşgüdüm içinde yapmak amacıyla Tabanın Sesi hareketini oluşturduk. İsmini Oktay Zor’un verdiği Tabanın Sesi işçiler arasında çok tuttu. 1977 yılında Zevk Sineması’nda yapılan ZMİS Genel Kurulu’nda sözcü olarak ben konuştum. O günkü koşullara göre son derece sert olan konuşmam sırasında tıpkı babam gibi saldırılara maruz kaldım. Şunu söylemek isterim, Tabanın Sesi, havzada çok önemli işçi önderlerinin oryaya çıkmasına neden oldu. Şemsi Denizer de etkilenen insanlardan biriydi. Bizler 12 Eylül’de tutuklanıp işlerimizden uzaklaştırıldık. Ama geride kalan Tabanın Sesi üyeleri mücadeleye devam etti. Arkadaşlarımız başta Merkez Servisleri Şubesi olmak üzere tüm şubelerde birer ikişer yönetimlere geldiler, işyeri temsilcileri oldular. 1991 büyük grevini bu inşalar örgütledi. Eğer o büyük grev o coşkuyu yarattı ve büyük bir örgütlülükle hayata geçtiyse Tabanın Sesi kadrolarının bunda payı çoktur.” dedi

ZONGULDAK HALKEVİ KENTİN KÜLTÜREL GELİŞİMİNDE BÜYÜK ROL OYNADI
Zonguldak Halkevinin kentin kültürel şekillenmesinde büyük katkısı olduğunu söyleyen Alpdündar, “1960’lı yılların kentin sosyal hayatını konuşurken Halkevinin çok önemli bir olgu olduğunu söylemek isterim. Kültür sanat yaşamında tiyatro, resim, müzik gibi alanlarda çok etkindi. Ben de orada müzik çalışmalarına katıldım. Orada konserler verdik. Sosyal ilişkilerimizin gelişiminde Halkevi çok önemli rol oynadı, çok insanın yetişmesini sağladı. Daha sonraki süreçte İlerici Gençler Derneği (İGD) ve İlerici Kadınlar Derneğinin (İKD) anı şekilde önemli roller oynadı. Beklediğimizin çok üstünde etki yaratan İGD ve İKD’nin Zonguldak’taki sol mücadelenin büyümesine de büyük emeği geçti.” dedi.

DONANMA’NIN GERÇEK KEMALİST ASKERLERİ SAYESİNDE GÖLCÜK’TEKİ ASKERİ CEZAEVİNDE İŞKENCE GÖRMEDİK
1991 yılında TKP İl Komitesi olarak gözaltına alındıklarını söyleyen Alpdündar, “Bir aya Zonguldak’ta emniyette sorgulandık. Daha sonra Çaydamar’daki toplum polisinde tutulduk. Operasyon diğer üyelere de yayıldı. Hepimiz tutuklanarak Gölcük Askeri Cezaevi’ne gönderildik. Açık söyleyeyim bizler burada diğer cezaevlerinde olduğu gibi işkenceler görmedik. Bunda cezaevi komutanlıklarının Donanma’ya bağlı olmasının payı çok. Çünkü Denizcilerin silahlı kuvvetler içinde ayrı bir yeri ve kültürü var. Bir de ağırlıklı olarak gittiğimiz cezaevlerinin komutanları gerçek Kemalist askerlerdi. Gerçek bir yurtsever olan bu askerler bizlerin ağır işkenceler görmesine de engel oldu. Gonca, Seymen Cezaevlerinde kaldıktan sonra tahliye olduk. Benim Kastamonu’da sürgünüm vardı. Danışma Meclisi Üyesi olan amcam Mustafa Alpdündar aracılığıyla sürgünümü Yalova’ya aldırdık. Orada Türk Harb-İş tesislerinde çalışarak emekliliği kazandım. 1993’te de Zonguldak’a dönerek yaşamımı burada sürdürmeye başladım.” diyerek sözlerini tamamladı. Daha sonra salonda bulunanların sorularını yanıtlayan Alpdündar, katılan herkese teşekkür etti. ZOKEV’in bu çalışmalarının çok önemli olduğunu da söyleyen Alpdündar başta Vakıf Başkanı Kürşat Coşgun olmak üzere tüm ZOKEV ailesine teşekkür etti.