ZONSİAD'dan Yeşil'e davet ZONSİAD'dan Yeşil'e davet

Demokrasi Platformu tarafından kamuoyuna yapılan açıklamada, “Öncelikle 1 Ekim 2023 Pazar günü Ankara’ da İçişleri Bakanlığı'na yapılan alçakça terör saldırısını kınıyoruz. Terör insanlık suçu olup asla meşru gösterilemez. Kimden gelirse gelsin karşısında durulmalıdır.
28 EYLÜL 2023 TARİHİNDE BİR ADALET UTANCINA DAHA TANIKLIK ETTİK
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi; 1.637 gündür keyfi bir şekilde tutuklu olan Osman Kavala’nın hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs gerekçesiyle takdir indirimi olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Tayfun Kahraman’ın ise hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek gerekçesiyle 18’er yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetti. Mahkeme ayrıca yedi kişinin duruşma salonunda derhal tutuklanmasına karar verdi.
İktidarın isteği doğrultusunda kurgulanan bu hukuk dışı davanın sonucunda, yalnızca TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Mücella Yapıcı, Hakan Atalay ve Yiğit Ali Ekmekçi serbest bırakıldı. Bir yanımız sevinçli ama bir yanımız elbette hala öfkeli. Aklımız haksızca zapt edilen arkadaşlarımızda. Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi eski başkanı Tayfun Kahraman ve Mimarlar Odası’nın Hukuk Müşaviri Can Atalay’ın da bulunduğu arkadaşlarımız en ağır cezalara mahkum edildi.
Biliyoruz ki bu karar sadece arkadaşlarımıza yönelik değildir. Bu karar 2013 Mayıs-Haziran aylarında ülkesinin bugününe ve yarınlarına sahip çıkan milyonlara yöneliktir; milyonlarca insanın demokratik hak kullanımlarını cezalandırmaya, barışçıl ve demokratik istemleri bastırmaya ve kamu idarelerine yakışmayacak bir şekilde öç almaya, cezalandırmaya yöneliktir. Hukukun temel ilkeleri çiğnenerek yürütülen bir yargılama sürecinin ardından Gezi Davası sanıklarına verilen mahkûmiyet kararları aynı zamanda topluma verilen bir gözdağıdır.
ORTADA BİR YARGI, BİR HUKUK YOKTUR
Cumhuriyet tarihinin en kitlesel, en yaratıcı, en uzun süreli Halk hareketi olan Gezi Direnişi’ni ve o direnişin parçası olmuş arkadaşlarımızı karalamaya yönelik verilen bu karar ve o kararı veren mahkemelerin tarafsızlığı insanların aklında ve vicdanında kabul görmüyor. Bu kararlar hükümsüzdür. Tüm ülke halkı biliyor ki, arkadaşlarımız suç işledikleri için değil, mesleki sorumluluklarının gereğini yerine getirdikleri için, halkın çıkarlarını savundukları için, Taksim Meydanı’na ve Gezi Parkı’na sahip çıktıkları için, iktidarın rant projelerini teşhir ettikleri için cezalandırılmışlardır. Bu ülkede adalet bizzat yargıçlar eliyle bir kez daha derin yara almıştır. Gezi Parkı Davasında verilen vahim kararla, yargının adalet dağıtıcısı olmaktan çıkıp siyasal iktidarın baskı aygıtına dönüştüğü ve adaletsizliğin kurumsallaştığı, artık hiçbir şekilde örtülemeyecek kadar çıplak hale gelmiştir.
Dün olduğu gibi bugün de TMMOB ve bağlı Odaları olarak, mesleki ve teknik bilgimizi halkın yararına kullanmaya devam edeceğiz, arkadaşlarımızı asla yalnız bırakmayacağız ve bu ülkenin en görkemli halk hareketi olan Gezi’ye sahip çıkmayı kararlılıkla sürdüreceğiz Türkiye'de gelinen son nokta, Anayasa'nın 38. maddesiyle koruma altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ortadan kalktığı bir sürece işaret etmektedir. Mahkemelerin ağırlaştırılmış müebbet gibi ağır hapis cezası gerektiren bir suçta yorum ve takdir yoluyla suçun işlendiğini kabul etmesi davanın özel koşulları dikkate alındığında bir bağımsızlık sorunu olduğunu da göstermektedir. Karar tümüyle akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Adeta bir komediye dönüşen yargılama sürecinin hiçbir aşamasında hak savunucuları hakkında cezalandırılmalarını gerektirecek, her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı hiçbir delil ortaya konulamamıştır. Var olan tek delil ise Yargıtay içtihatlarına göre yasak kabul edilen kanuna aykırı dinleme kayıtlarıdır. Nitekim, mahkemenin karşı oy kullanan üyesi de “dosyada yer alan söz konusu dinleme kayıtlarının yasak delil mahiyetinde olduğunu, dolayısıyla da hükme esas alınamayacağını” karşı oy yazısında açıkça ifade etmiştir. Adaletin tek güvencesi olan yargı, Devletin ve toplumun taşıyıcı sütunudur. Gezi, nasıl ki yurttaşların hak ve haysiyet mücadelesinin ifade bulduğu tarihsel bir an ise; bu vahim karar da çok daha koyu bir karanlığa yönelişin tarihsel eşiğini oluşturmaktadır. Bu kararla birlikte zaten içinde yaşadığımız zor ve baskı ortamının daha da katmerleneceği ilan edilmiştir. Buna rağmen, şimdi acil görev ve sorumluluğumuz böylesi bir baskı ortamının bizleri teslim almasına izin vermemektir. Topluma reva görülen bu adaletsizliğin karşısında kayıtsız ve sessiz kalmamalıyız. Aksine insan hakları ve demokrasi ilkelerine sahip çıkmakta, hak siyaseti yapmakta ısrar etmeliyiz.
Bizler; insan haklarına saygının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün korunması için yıllardır mücadele eden kurumlar olarak, bu kararı en sert şekilde kınıyor ve reddediyoruz. Siyasal iktidarı öncelikle yargı üzerinde sürdürdüğü baskıya derhal son vermeye, Anayasa’ya ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) olmak üzere altına imza atılan uluslararası sözleşmelere ve bu bağlamda oluşan yükümlülükler gereği AİHM kararlarına uymaya davet ediyoruz. Hak savunuculuğu cezalandırılamaz. Bu siyasi zorbalıktan derhal vazgeçilmeli ve arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.”