Mukadderat mı diyelim, yüce rabbimin bir lütfu mu desem bilemedim...

Kostaklı yürüyüşü, "ben ne dersem o olur" halleri, ergen tavırları,  kente ve kent insanına 20 bin fit tepeden bakışıyla tanıdık biz onu...

Gülüşü, yürüyüşü, konuşması, mimikleriyle olsa olsa "Küçük Tayyip" olur diyenleri hiç yanıltmadı...

Ne haddini bildi ne de saygı sevgiyi... Pir'inin izinde gidip kendisi gibi düşünmeyeni düşman,  onlardan olmayanı "hain" ilan etti.

Hep bir düşman aradı kendine... Kavgadan, polemikten beslendi...

Ya sabahları yüzünü yıkamıyordu muhterem... Ya da en son kavgasında kırılmıştı son ayna...

Kim bilir belki de bu sebepten kendi yarattığı "politik canavar" ile yüzleşmekten kaçıyordu...

Ünlü düşünür, şehr-i muharrir, politik dizaynır Ali Rıza Tığ'ın köşesinde Selim Alan'ın ağzından yazdığı,

“Seçimde kimin kucağına oturduysam, seçimden sonra hepsini bu kucağa  oturtacağım” satırları halihazırda Bay Başkan tarafından tekzip edilmedi.

Ve ilginç olan o baş döndürücü "kucak dansı" tüm şevhetiyle münavebeli olarak devam ediyor...

Duruma göre yazılan çizilenler yenilip yutuluyor, "baldız" üzerinden yazılan edebi, pardon(!)  pornografik değeri olan köşe yazıları balık hafızalarda "delete" tuşuna basmak suretiyle siliniyordu...

Ama tarih sayfalarından asla...

"İhtiras" ve "intikam" duygularına köle olmuş bir akıl, bir Türkiye mozaiği olan Zonguldak gibi zor bir kenti yönetebilir mi?

Kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmazmış...

Selim Alan'ın sorunu tam da bu...

Sokma akıl 40 adım gidermiş!

Ama o her seferinde duvara toslasa da bildiğini yapmaktan geri kalmıyor.

Üniversite yıllarında arkadaşlarının taktığı "Tilki" lakabının sonuna kadar hakkını veren Selim Alan'ı oldum olası "hindi"ye benzetirim...

Kendisini olduğundan büyük gösterip tüylerini kabartarak karşısındakini etkilemeye çalışan, "gulugulu"dan başka söz bilmeyen kel bir hindi...

Ama onlar da bilir ki, ne kadar kabarırsa kabarsın zamanı gelince gidecekleri yer kasabın soğuk satırıdır...

Politikacıların kasabı da halktır!

Dün 3-5 yıl öncesine kadar "mavi bayrak" alan Kapuz Plajı'nı lağım bastı...

Patlayan kanalizasyon dere oldu taştı, Kapuz kumsalından denize ulaştı...

Hatırlayın lütfen...

Çok değil bir iki ay önce

Zonguldak Belediye Başkanı Selim Alan, Kapuz Plajı'nda yapılan zamları eleştiren CHP'li meclis üyelerine ne demişti:

 “Siz dua edin de biz orayı restore ettik de halka kaliteli bir şekilde sunduk da siz de plaja gitmeyi öğrendiniz”

Hala Selim Bey'e dua eden var mı bilmiyorum ama dün Kapuz Plajı'na gidenler, gördükleri manzara karşısında Selim Alan'ın kulaklarını ziyadesiyle çınlattı...

"Kendi medyamı oluşturacağım" derken bazı gazetecilerin "jetonlu kumbara" gibi para attıkça çalıştığını iyi bilen Selim Alan, etrafındaki "yalaka" takımının pofpoflamasıyla buraya kadar geldi...

Kağıttan bir gemi gibi üflemeyle okyanuslara yol alacağını zanneden Selim Alan, o geminin ne kaptanı olmayı başarabildi, ne de dümenci, çarkçı başı ve miçolar işini yaptı...

Sadece işkembelerini şişirmekle görevli aşçı ve egolarını şişirmekle görevli yağcı işini layıkıyla yaptı!

Ve o gemi dün Kapuz'a akan kanalizasyonla karaya oturdu.

Fazla söze gerek yok...

Şehir insanının gururla izlediği başarılı yönetmen Kıvanç Barıönü'nün, Selim Alan'ın “Dua edin de bizim sayemizde plaja gitmeyi öğrendiniz” şeklindeki  sözlerine cevaben yaptığı açıklamada gizli her şey:

"Kibir, bulaşıcı bir hastalık"

Haber Analiz / Mustafa ÖZDEMİR