Gerek siyasi, gerek ekonomik ve gerekse de sosyal yaşamımızda, gelişen olaylar, değişen hayat şartları, bizlere yaşamımızda farklı algılamaları sunmaktadır.

Yalnızca duyu organlarımızla algıladığım algı değil benim bahsettiğim. Yaşanmış ve hala yaşanan acılar, duygular, sevinçler, korkular; kısacası bedensel bilincimizde var olan unsurların tümü. Anlık psikolojik durumuz bile algılarımızın etkilenmesine şu ya da bu şekilde sebep olmaktadır. Yani yaşanmış bir vakayı, değişik yorumlamak farklı görmek gibi. İşte bu farklı algılama, düşüncelerimizin temelinde tabi birazda beynimizin kıvrımlarında gizlidir. Birikimlerimiz, sahada birlikte top koşturduğumuz kişilerin etkileşimleri, farklı açılardan bakmalar ve yaptığımız analizlerin çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır. Bir başka sebep ise, örf adetlerdeki çeşitlilik, gelenek-görenekler, evrensel değerlere yaklaşımlarımız ve tabi ki ayrı, ayrı kişilikler... Hepsi de algılarımızdaki farklılığın temel öğeleridir.

Fakat, ne olursa olsun ispatlanmış, bilinen gerçekleri saptırmak, topluma yanlış bir algı olarak sunmak tamamen menfaat severlerin bir oyunudur. Bu öylesine kötü hazırlanmış oyundur ki, toplumun en boş,en umursamaz anında servis edilir.Ve istenildiği gibi algılanması sağlanır.Halkımız, eğer böyle algılanmazsa kendine zarar geleceğini sanır ve ezberlerinin bozulmasının endişesini yaşarlar.Ve sorgulamadan,beyin kıvrımlarından geçirmeden, kısacası düşünme zahmetine katılmadan kabullenirler.Demokrasi,insan hakları,hukukun üstünlüğü gibi elzem olan değerler hiç gala almadan ve zerre kadar düşünmeden hepsi rafa kaldırılır.Çünkü, kendi çıkarları bunların hepsinden daha fazla önem kazanır.Bunları bilenler,gerek bir ideal için veya bir büyük menfaat uğruna bu algıyı topluma en iyi şekilde kabul ettirmek,bu zehiri enjekte etmek ve de yönetmekle görevlidir. Halkımıza çok büyük tehdit olan bu “yanlış algıyı” dikta ettirmenin en büyük silahı, yalandır. Yüksek sesle sık, sık tekrarlanan yalan ve yalanlar zinciridir.

 

Bu nedenledir ki, algılardaki doğruluğu ve yanlışı ayırt etmemiz gerekmekte. Bunun içinde, bilgi birikimimiz, yaşanmış tecrübeler en büyük silahımızdır. Bu silahın mermileri ise, yansız, bilimsel, toplumcu ve düşünce zengini kitaplar ile edebi kişiliği, doğruluğu, ilmi zenginliği ve toplumun her kesimini kucaklayabilen birikimleri fazla olan önder vasıflı kişilerin konferanslarıdır; söyleşileridir. Dört yıl öncesine kadar bu vasıflı değerli sosyolog, psikolog, sanatçı, yazar-çizer, şair, araştırmacı, sağlık - beslenme kültürü uz manları ve gazetecilerle Zonguldak halkı tanışmamıştı. Karşılaştığımız ya bir siyasi partinin, ya da siyasi bir derneğin getirdiği yanlı görüşleri sunan kişilerdi.

 

Ancak, Bülent Ecevit Üniversitesi(BEÜ), algılarımızı, iyi analiz edip doğru yöneltmede en büyük yardımcımız oldu. Bahsetmiş olduğum üstün vasıflara sahip; Ahmet Ümit, Banu Avar, Mehmet Yasin, Üstün Dökmen, Nasuh Mahruki, Fikret Bila, Murathan Mungan, Ahmet Güner Sayar, Yavuz Bülent Bakiler ve Canan Karatay gibi daha onlarca kişiyi biz Zonguldaklıların huzuruna getirip verdirmiş oldukları konferanslar, söyleşiler bizim için bulunmaz bir şans,bir fırsattı...Bu değerli hizmetleri ayağımıza kadar getirten BEÜ’nin Rektörü Mahmut Özer ve ekibinin, şehrimizde yaşamaya pek alışmadığımız olumlu farklılık yarattığını kabul etmemiz gerekir.Hem bizim “algılarımızı” doğru kanalize ettiği gibi, son yıllarda gururla bahsettiğimiz kurumumuz BEÜ’nin de halkımızın gözündeki algısında olumlu yönde katkıda bulunmuşlardır.

 

Türk halkının, sosyal, siyasi, din ve yaşam mecburiyeti olan yeme-içme,alışveriş gibi toplumsal algıları sağlam temellere dayalı olmadıkça; her zaman yanlış yönlendirilmeye müsaittir.Olumlu algı yönlendirilmesi için tek yol,insanımızın kültürel köklerine dönmesidir.Birlikte yaşamayı bilen,hoşgörü sahibi,sağlığına ve dengeli beslenmesine önem veren,eleştiren,sorgulayan,tahammül edebilen ve ön yargılardan arınış fertlerin oluşturduğu toplum olabilmek için bu dönüşüm şart! Yani kendi öz kültürüne sahip ve ona bağlı bir yaşam kurmak... O zaman bakın bakalım bize dikta ettirilmeye çalışılan yanlış algılardan kim etkilenecek? Hiç kimse..