Türk Siyasi Tarihi’nin, dönüm noktalarından bazıları Mayıs ayına rastlar.

Biri Osmanlı’nın ihtişamlı yılları ve 2. Mehmet’in İstanbul’u alıp, Fatih olduğu 29 Mayıs.

Diğeri de Atatürk’ün Gençliğe ithaf ettiği, Gençlik Spor Bayramı olarak kutladığımız 19 Mayıs.

Bu gün ki konumuz, içinde bulunduğumuz şartlar içinde kutladığımız 19 Mayıs.

Kurtuluş Savaşı; Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarih olan 19 Mayıs 1919’da mı başlamıştır, Kâzım Karabekir’in Hatırat’ında bahsettiği ‘Samsun’a çıktım’ dediği, 19 Nisan 1919’da mı, yoksa; Hasan Tahsin’in İzmir de Yunan’a ‘ilk kurşun’u sıktığı 15 Mayıs 1919’da mı?

Olayın polemik (kalem kavgası) konusu yapılması, tartışmaların süreceğini gösterir.

Konunun tartışmalı olması, süreçteki gelişmelerin varlığını yok etmez.

Tartışmalı konulara, çeşitli olaylarda rastlamak mümkün.

Meselâ; Zonguldak ve Havalisinde ilk grev ne zaman olmuştur?

İşçi hareketleriyle ilgilenenler, dört ayrı tarih belirleyip, tartışma başlatmışlardır.

Bu konuda ‘konuşması gereken’ Havzadaki yetkili Sendika ‘susmak’ suretiyle, hem doğru bilginin yayılmasını engellemekte, hem de tartışmayı körüklemektedir.

Tartışmalara: konu uzmanından çok ‘ağzı olan’ın, sebep olduğu düşünülürse, kesin sonucu daha çok bekleyeceğimiz ortaya çıkar.

Gelelim asıl konumuza.

Bağımsızlık Mücadelesi düşüncesi; Mondros Mütarekesi(1918) yani Osmanlı’nın yıkımından sonra kurulan Türkiye sınırlarının çizildiği, ilk Uluslar arası belge ile başlamıştır.

İlk Adım Samsun, Erzurum, Sivas kongreleri sonrası; Son Osmanlı Meclisi tarafından kabul edilen, kimine göre Türkiye’nin Magna Carta’sı, kimine göre Çağdaş Türkiye’nin Kuruluş Belgesi, kimine göre Türklerin kurtuluş savaşının manifestosu olan Misak - ı Mili’nin kabulü (28 Ocak 1920) ile başlamıştır.

Altı maddelik Milli Ant, Türkiye’nin kabul edeceği barış şartları, Milli Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşlarının bir programı niteliğindedir.

Devlet - i Ebed Müddet’e (Ebediyen yaşayacak Devlet)atılan adım.

İmparatorluklar kurmuş bir milletin, tarih sahnesine yeniden çıkmak için kararlılık göstergesidir bu. Ya da; Tarih’e yön verecek yeni bir devlet’in diriliş hareketi.

Devlet için olması gereken Millet ve toprak varken, tecrübe ve cesaretle kaim(var olan) Egemenlik isteği yani ‘güç’ün ortaya konmaması acı değil mi?

Un ve Şeker’in olduğu yer de, helva’nın yapılamaması gibi bir şey.

Önce Ülke bütünlüğü ve Milli Birliği sağlayıp, Tam Bağımsızlığımızı kurup, koruma yolunda seri adımlar atıldı.

Zaten, Temel Anayasa Belgesi niteliğindeki Misak-ı Milli’nin hedefi bu değil mi idi?

O şartlarda kolay olmadı, ama başarıldı. Demokrasi, İnsan Hak ve Özgürlükleri, Ekonomik gelişme, Sosyal yaşam konularında, Çağdaş Medeniyet ile aradaki fark büyük oranda kapatıldı.

Güçlenen, Bölgede aktör, Dünya da etkili bir Türk Devleti, yine Osmanlı’yı yıkan zihniyetin dikkatini çekti. Tarihte karşılaştığımız ve zarar gördüğümüz entrikalar, uygulamaya konmaya başlandı. Demokrasi’yi sekteye uğratmak(darbeler), Milli Birliğimizi bozmak (28 Şubat) için, her türlü entrika(Gezi, 17 Aralık) devreye sokuldu.

Çeşitli bahaneler ile (çözüm süreci, Cemaat) Toplumsal Mutabakat bozulmaya çalışıldı. Ülke kalkınmasında etkili olacak yatırımlara (Kanal, tünel, köprü, havaalanı, santral) karşı saldırılar yapıldı.

Sanal Ortam Örgütlerinin(Gay - Lezbiyen, Çevre - Kent aktivistleri, futbol taraftarları); Siyasi istikrarın bozulmasına yönelik gayretleri arttı.

Peş peşe sekiz seçim kaybeden muhalefet partileri de, sandıktan umudu kesmiş olmanın sıkıntısıyla, Ülke bütünlüğünü zedeleyecek açıklamalar ile bu gelişmelere adeta dümen tuttu.

SONUÇ:

Yapılan; İyi ve kötü günde birbirini kucaklamak, içte ve dışta birliği sağlamak gibi ortak özelliklerin yıpratılması, birbirimize karşı olan sevgi, güven ve saygı bağlarının kopartılmasıdır.

Spor’dan ticarete, sosyal hayattan siyasete kadar, bir bahane ile çıkartılan huzursuzluk, toplum katmanları arasında nifak tohumu olup, düşmanlarımızı mutlu ediyor.

Cumhurbaşkanlığı için ‘aday’ sıkıntısı çeken muhalefetin ortamı germesi

Soma’da, 301 insanımızı kaybettiğimiz Maden Faciasından daha çok, Şehit ve Şehit yakınlarına karşı yapılan‘zihniyet faciası’ tanımındaki hakaretler

Sanal Alem’de ki yazışmalarla, ortak paydamızda var olan ve övündüğümüz ‘ahlak’ yapımızın her geçen gün bozulması

Söz’ün özü; Osmanlı’nın çöküşü ve Yeni Türk Devletinin kurulmasını engellemek için yapılan entrikalar şu an aynen uygulamada.

Atatürkçülük; Devlet-i Ebed Müddet ve Misak-ı Millidir.

Atatürk’ü maske yapmak değil.