Artık ‘kabak tadı’ vermeye başladı.
Demokrasi, Cumhuriyet ve Milli İrade’ye kast edip; darbe girişimi yapan FETÖ’ ye karşı; halkın direnişini ağız tadıyla yaşamaya çalışırken…
Türk düşmanlarının maşası, bölücü terör örgütleri PKK DAEŞ’in hain saldırılarına maruz kalıyoruz.
Devlet, elbette ki uluslar arası şartların ışığında, mücadele veriyor.
İnanıyorum ki, en kısa zamanda bu sivrisinekleri (piyonları) üreten bataklıkları da kurutacaktır.
Bunların şahlarını, vezirlerini de yok edecektir.
Jeo politik açıdan önemi nedeniyle, güçlendiğinde dünya’ya nizam vermesi kesin olan bir Ülke’nin engelleneceğini bildiğimiz hal de, bu gelişmelere moralimiz bozuluyor…
İçteki siyasi çekişmeler, gelmeyen hizmetler, ekonomik göstergeler de aksi tesir yapıyor halet-i ruh iyemize.
Ancak, bazı gelişmeler var ki, ‘sinek ufak ama…’sözünden çok bozuyor vücut kimyamızı
Hem de Milli Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olduğu bir zaman da…
Her gün çatışan Siyasilerin bile bir araya geldiği, Yenikapı Ruhu’nun sürdürülmesi gereken bir ortam da.
SPOR’UN TARİFİ            
Moralimizi nakıs/ eksi yapan gelişmenin kahramanı, maalesef sportif faaliyetler kapsamındaki futbol’un, Ülkemizdeki ‘efendisi’ nam-ı diğer Fatih Sultan Terim.
Resmi adıyla ‘Türkiye Futbol Direktörü
İki türlü bozuluyor moralimiz. Birincisi; Spor’un, evrensel kültürün bir parçası olması…
Yani, Dünya da; dil’i, din’i, ırk’ı farklı insanları birleştiren önemli bir vasıta…
Bizi birleştiremiyor.
İkincisi, toplumun ortak paydası/ değeri durumundaki Milli Takım’ın başarısına engel olduğu görüşünün hâkim olması.
Spor’un eğlendiren, dinlendiren ve yarıştıran kimliği ‘Terim’in adı çerçevesinde gidiyor, ortaya bir kasvet/ karamsarlık, çıkıyor…
Zaten ortam müsait… FETÖ, PKK, DAEŞ, PYD, İşsizlik, Pahalılık…
Hadi bakalım, kolay gelsin…
BİR ÇUVAL PARA
Bir çuval dolusu para/ maaş alırmış. Primi, cakası, reklâmı varmış…
Bunların hiç biri beni bağlamıyor… Bal tutan elbette parmağını yalar… Bu tartışılır.
Ancak, Baba HakkıMetin OktayLefter dururken, Türkiye’de iki tane stada(Adana ve Başakşehir) yaşarken isminin verilmesi dokunuyor bana
Ne yaptı, ne?
Uluslar arası turnuvalarda başarılı mı oldu?
Juup Dervall ve Seep Piontek’le tırmandığı kariyerinin zirvesinde, egolarınla baş başa kalınca, paldır- küldür yuvarlandı…
Kötüsü: koruyanların sayesinde sen hep kurtuldu.
Darbeyi Milli Takım ve taraftarı bir Ulus yedi.
80 FUTBOLCU
Görevde olduğu üç yıl içinde tam seksen futbolcu denendi Milli Takım da.
Her turnuva öncesi ‘yeni jenerasyon’ edebiyatı ile başlandı, altın karma şişirmesiyle çıkıldı maçlara.
Hasbelkader yenince ‘Fatih’, ‘Sultan’ egosu…
Yenilince ‘Takımı kuramadım/ taktik hatası yaptım’ şeklinde bir özeleştiri, bir özür yok…‘kabahat topçu da’ kolaycılığı…
Peki, ‘yeni jenerasyon’, ‘altın karma’ gibi yakıştırmalarla çıkılan turnuvalardan elenince ‘şeref-haysiyet’ gibi imalarla ‘özür dilesinler’ deyip, bu ‘Milli ve Yerli’ çocukları halkın önüne atmanın manası, ‘kendini kurtarmak’değil mi?
Milli Takım kurulurken, yarışmacı takım düşünülür.
Başarılı olacak bir ‘A’ Milli Takım.
İçinde olduğumuz şartlarda, birlik- beraberliği sağlayacak, moralimizi yükseltecek sonuçlar alacak takım…
Libero’dan stoper yaratma(Mehmet Topal), dünya’nın en büyük takımında (Barcelona) oynayan futbolcunu (Arda) yok sayma, Çin’de bile gol kralı olan futbolcunu(Burak) harcama gibi lüksün olamaz.
Üç yıl da 80 futbolcu… Ne sistem var ne başarı! Alt yapı hocası değilsin ki kardeşim.
SONUÇ:
Ülkenin sorunları olduğu gibi, Türk Futbolu’nun da sorunları var elbette…
Şike, ceza, holiganizm bunlardan bazıları…
Her yıl bir dünya ceza almasına rağmen, Aziz Yıldırım koltukta oturabiliyorsa, Fatih Terim bunca başarısızlığa rağmen ‘direktör’ olabiliyorsa ve Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören bunları görmezden geliyorsa…
Bu ‘sinek ufak ama…’ tekerlemesiyle geçiştirilemez.
Olay, toplumsal bir boyut kazanmaya başladı.
Farkında mısınız? Saydığım sebeplerden dolayı, Milli maçlarımız esnasında, insanımız, karşı takımları tutmaya başladı
Sorun belli ise çözüm basittir. Sorun basit’te çözülmüyorsa…
Sebeplerden birisiyasi yozlaşmadır.
Siyaset; sorun üretme değil, çözüm üretme mekanizmasıdır.