Anlayacağınız üzere cumartesi gününü çok güzel bir türk filmi izleyerek geçirdim.Uzun zamandır iş yoğunluğundan ne sinemaya gidebiliyordum,ne de başka bir yere.Dün de’’ of yeter artık’’ diyerek attık kendimizi dışarı. Önce cafe, sonra sinema…Sonra da canlı müzik çalınan bir arkadaşın mekanına gittik.
 
Eski türk filmleri tadında ama biraz daha gerçekçi,aşk dolu, aşkın imkanı ya da imkansızlığı üzerine kurulmuş çok güzel bir filmdi İLK AŞK.Çok sevimli, neşeli aile muhabbetlerinin yanısıra, ciddi üzüntülerin,acıların da yaşandığı, aslında hepimizin içinde olduğu hayatın ta kendisi.
Özellikle İzmir Foça’yı görmek filmde anılarımı tazeledi;çok güzel bir bahar zamanı o harika , şirin kasabada çok huzurlu iki saat geçirmiştim. Ne kadar değerli bir zaman dilimi olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. İnsan, o yaşlarında pek bilmiyor zamanın kıymetini. Şimdi yaşadığım her saniyeme değer veriyorum.. İki saat bile olsa oralarda olsam keşke diyorum içimden.O kadar bunaltıyorki insanı gündelik yaşam çoğu zaman.
 
Neyse bırakalım kendi hikayemizi de filme geri dönelim. Film yukarıda da konusunu okuduğunuz ve adından da anlaşılabileceği gibi İLK AŞK üzerine kurulmuş.
İlk aşkların belki de ulaşılamadıkları için insanın içinden silemediği bir duygu olduğu, kavuşamamanın aşkı daha da büyüttüğü teması üzerine.
Sadece üç kuşaktan sonuncusu kavuşabiliyor aşkına filmde (ayyy söyledim filmin sonunu ya...özür dilerim)
Aşk, gerçekten ulaşılamadığında mı aşk...?
Ulaşıldığında bitiyor mu?
Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama ben katılmıyorum bu fikre.
Tamam,kendi sebepleri haricinde istemeden zorunlu bir ayrılıksa bu, insanın içinde büyük yer ediyor ve aşk büyüdükçe büyüyor,efsaneleşiyor insanın yüreğinde çünkü, kendi dışında gerçekleşen bir ayrılık olmuştur bu ve her zaman bir acaba ile yaşar insanın içinde.
Acaba yanımda olsaydı daha mutlu olur muydum gibi sorularla yaşar gider. Ama her aşk da kavuşulduğunda bitmiyor bence; belki eskisi gibi olmuyor o yoğunluk ama birbirine aşık,saygılı iki insanın birbirlerine bakışı yıllar geçse de değişmiyor bence.
Olmayan bir şey değil yani bu da; aşk zaten beyinde başlar, beyinde biter gibi(çok mu romantizmden uzak realizme yakın bir düşünce oldu bu.Böyle ama, kanıtlanmış hem de.)
Ben aşkta ,ilişkilerde en önemli şeyin birbirine saygı olduğuna inananlardanım.
Çok baskı kurmadan kişilikler üzerinde , iki insanın arkadaş, dost,ve aynı anda sevgili olabildikleri ilişki en mükemmel ilişkidir bence ve tabii ki hayata bakış açısı, amaçların birliği de önemli. Birbirinden çok farklı bakış açısı olan insanların bir arada olması, sırf aşkın hatırına bile olsa pek mutlu etmiyor insanları.
Offf ! karışık işler bunlar. Kimse çıkabilmiş mi bu aşkın içinden, ben çıkayım şimdi.
 
Filmden çıkardığım ana düşünce şudur sonuç olarak: Aşk geldiğinde yaşanmalıdır.Sonra ah vah edip inlemek bir işe yaramamaktadır.Ve aşka kim ne derse desin,kim karşınıza dikilirse dikilsin,arkasında durup sahip çıkılmalıdır.(tabii karşılıklıysa) Aksi taktirde çok geç olacaktır her şey için... falan filan …
Bu filmi İzlenecekler listesine ekleyin gönül rahatlığıyla.Güzeldi. Çetin Tekindor yine bakışlarıyla, gözlerinizde küçük damlacıklar oluşmasına sebep olabiliyor. Bilginize.
Gülden IŞIK-2006