Kim, kime karşı, kiminle direnecek?

7 Haziran (2015) seçimlerinde bir koalisyon hükümetine kilitlenen ülkemiz, Erdoğan ve Davutoğlu’nun koalisyon hükümeti seçeneğini çizmeleri sonucunda baskıcı, kanlı ve korkunun egemen olduğu bir süreç yaşadı…

Muhalefet partileri, üzerlerine düşen ve yapmaları gereken toplumsal, siyasal görev ve sorumlulukları yerine getirmediler…

Bırakın görev üstlenip sorumluluk almayı, adeta görev ve sorumluluklarından kaçarak 7 Haziran seçimlerinde yakaladıkları sayısal ve moral üstünlüğü kaybettiler.

Ve toplumsal mücadelede yeni bir yükseliş döneminin önüne geçmeleri gerekirken;seçmen tavsiyesine uyarak “iktidar” olma arayışına giremediler, AKP bağımlısı bir muhalif çizgiden kurtulamadılar.

AKP’siz bir siyasal süreci başlatma özgüven,cesaret ve kararlılığını göstermediler.

Bu siyasi koşullarda 7 Haziran şokunu atlatan AKP kurmayları, kontrolü tekrar ele geçirdiler ve şarampole yuvarlanmakta olan AKP’yi, gerici faşist rotasındaki kanlı yoluna yeniden yerleştirdiler.

7 Haziran ve 1 Kasım tarihleri arasındaki beş aylık kısa süreçte, çok ölümlü birçok şiddet olayı meydana geldi.

1 Kasım gününe; Egemen sınıfların ve AKP oligarşisinin kurguladığı beş aylık korku tünelinde tam 400 ölü, binlerce yaralı bırakarak gelebildik…

Büyük bir gerici dönüşüm sancısı yaşayan (yaşatılan) ülkemizde; geleceğe dönük umutları törpülenmiş ve kurtuluşa olan inancı yıkılmış topluma, faşizm koşullarında dayatılan1 Kasım seçimleri geride kaldı…

Seçimler sonucunda, AKP yüzde elliye yakın bir oy oranıyla tek başına iktidar olma şansını yeniden yakaladı!

Ve AKP, CHP, MHP, HDP’den oluşan oyun masasında, 7 Haziran seçimleri sonrası dağıtılan kartları beğenmeyen Erdoğan ve AKP’nin oyunbozan dayatmaları veelini güçlendirme hile, şantaj ve oyunları vardır.

Ve bu sözde muhalif siyasi partilerin, AKP’nin oyun masasını deviren yeni seçim dayatmalarına boyun eğmeleri sonucunda gerçekleşen bir “AKP zaferi”vardır.

Ve bu sonucu beklenmedik bir durum, “sürpriz” olarak açıklamaya çalışan siyasi aymazların yanı sıra, bu şekilde sunmaya ve kabul ettirmeye çalışanhalk ve emek düşmanı utanmazlar vardır!

Şimdi gelsin, seçim sonuçlarının toplumsal gerçeklikle ilgisi ve alakası olmayan siyasi değerlendirmeleri!

Gelsin, insanların öz yaşamıyla hiçbir ilgisi olmayan seçmen mesajı çözümlemeleri ve siyasi parti tabanlarındaki oynamaların nedenleri üzerine tespitler!

Gelsin, 1 Kasım seçim sonuçlarının borsalara yansıyacak etkileri, altın ve döviz kurlarında oluşabilecek iniş çıkış analizleri!

Tüm bu saydıklarımın yanı sıra siyasi partilerde yaşanabilecek iç çalkantılar, seçim sonuçlarının yerel siyasete olan etkileri üzerine de çok şeyler söylenecek ve yazılıp çizilecek...

Fakat kimse; “Biz bu seçim sürecine, gereği gibi müdahalede bulunmadık. Sandıktan çıkacak sonuca razı bir şekilde, seçim istasyonunda bekledik. Ankara Tren Garı’nı çabuk unuttuk ve unutturduk” demeyecek!

Seçim sonuçları nasıl olursa olsun, neyi dayatırsa dayatsın; Bahçeli de dahil, sağıyla soluyla herkes her şey eskisi gibi sürsün isteyecek!

Sömürü düzenine bitişik nizam duran sol cenah ise; Yine “İnadına barış, sokak, isyan, mücadele ve birleşik-bulaşık muhalefet” diyecek.

İşçi sınıfının çoktan tarihin çöplüğüne gittiğini sandıkları için; Göz göre göre çekilen bu kadar acının üzerine yine etnik, dinsel ve cinsel siyasi perspektifler ve söylemler üzerinden direnecekler, sermaye sınıfının tüm insanlığı ve dünyayı tehdit eden gerici faşist saldırı politikalarına!

Yine hep bir ağızdan koro halinde işçileri, köylüleri eleştirecekler ve kendilerini anlamadıkları için onlara hakir bakacaklar.

Sermaye sınıfının ideolojik saldırıları karşısında yalnız bıraktıkları yetmiyormuş gibi, onları ‘celladına aşık’ olarak nitelendirdikleri için her türlü baskı, sömürü ve zulme müstahak görecekler…

Ve belki de; “Geberin!” diyecekler… 

Bu yanlış tepki ve isyan içerisinde; kendilerine dayatılan ve öğretilen umarsız muhalif politika alanında debelenirlerken, belki de yine“sosyalizm” demeyecekler…

 

RECEP ADIGÜZEL