Muhammed Peygamber’in, elinde Alak ve Kalem Surelerinden başka bir şey bulunmadığını ve bu iki süre ile Allah’ın onu eğitip öğrettiğini önceki yazılarımızda anlatmıştık. Peygamberin eğitimi ve öğretimi Müzzemmil Suresi ile de devam etmektedir. Peygamber, Alak Suresi’nin 9-10. ayeti ile salat ederken -insanları İslam’a davet ederken- müşrik yönetici kadro tarafından engellenmiş ve tartışmalar üzerine evine kapanarak kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz bir hale gelmişken, Allah kendinse,  “Ey örtüsüne bürünen kişi! (Müzzemmil-1) Yani “Ey içine kapanan, toplumsal meselelere karışmaz olan, salâtı/sosyal aktiviteyi, sosyal destekçiliği bırakan Muhammed!” Geceleyin –kısa bir süre hariç; bazen gecenin yarısı bazen bundan biraz eksilt bazen de buna biraz ekle– kalk görev yap. Kendine indirilmekte olan Kuran’ı da tebliğ ederken düzgünce düzene koy! Şüphesiz biz, senin üzerine çok ağır bir söz/Kuran’ı bırakacağız.” (2-3-4-)

 

Bu ayetleri daha iyi anlayabilmek için ileride inecek olan İsra Suresi’nin 106. ayetine bakmak gerekir. “Ve Kuran’ı, biz onu insanlara ağır ağır öğrenip öğretesin diye parça parça ayırdık ve biz onu indirdikçe indirdik.” Muhammed Peygamber’e gecenin bir bölümünde, kendisine inen ve parça parça indirilmeye devam edecek olan Kur’an ayetlerini sırasına koyup düzgünce derleyip toplaması, yani tasnif etmesi ve onu öğrenip, insanlara ağır ağır öğretmesi için de gece kalkıp çalışmalar yapması emrediliyor. Gecenin yeni oluşum etkinliği, rahat çalışabilme, daha güçlü söz söyleyebilme bakımından daha etkilidir. Şüphesiz gündüzde senin için uzun bir uğraşı vardır. Rabbinin adını an ve tüm benliğinle O’na yönel!(6-7-8) vurgusu yapılarak da Kuran’ın öğrenilmesi ve öğretilmesi sürecinde dingin bir ortam ve ruh hâlinin olması gerektiğine işaret edilirken, bu görevinin basite alınacak bir yanı olmadığı gibi zor ve ağır bir sorumluluk taşıdığı belirtiliyor.

 

Ve sonra “O, doğunun ve batının; tüm yönlerin Rabbidir. Ondan başka, tanrı diye bir şey yoktur. Bu nedenle onu vekil et; ‘Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan’ olarak tanı! Onların söylediklerine/ söyleyeceklerine de sabret. Ve güzel bir ayrılışla onlardan ayrıl. Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcıları baş başa bırak! Birazcık süre tanı onlara.”(9-10-11) denilerek, Peygamber’e, Allah’ı vekil kılması, onların söylediklerine karşı sabretmesi ve onlardan güzellikle ayrılması gerektiği anlatılıyor. Yani daha sonra da onları tekrar İslam’a davet edecek bir ilişki düzeyinin korunması gerektiği bilgisi veriliyor.

 

 

ALLAH MÜŞRİKLERE FİRAVUN’U ÖRNEK GÖSTERİYOR

 O ahreti inkâr eden para babaları olan müşrik yöneticileri bana bırak. Onlar için ‘Kesinlikle bizim yanımızda bukağılar; ayaklarından bağlayacağımız demir halkalar ve cehennem var.’ Boğazdan zor geçen bir yiyecek, can yakıcı bir azap var. O günde ki; yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür.” (13-14) Şüphesiz Biz, Firavun’a bir elçi gönderdiğimiz gibi, size, üstünüze tanık olan bir elçi gönderdik. Ama Firavun, elçiye isyan etti de biz de onu korkunç bir tutuşla tutuverdik. Buna rağmen eğer küfrederseniz; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren o günden nasıl korunacaksınız? Gök bile o günün şiddeti ile parçalanır. Onun yerine getirmek için verdiği söz gerçekleşmiştir. Şüphesiz ki yukarıda anlatılanlar, Kuran bir öğüt vericidir / düşündürücüdür. Onun için, dileyen Rabbine doğru bir yol edinir.”  (15-16-17-18-19)

 

Allah, Mekke’nin ileri gelen aynı zamanda zengin ve para babası olan yönetici kadrosuna, Firavun’u örnek gösteriyor. Musa Peygamber’in, gelen vahyi Firavun’a ulaştırdığında, onun düşmanca karşı çıkıp daveti reddetmesi gibi, Mekke’nin yönetici kadrosunun da Muhammed Peygamber’in getirdiği vahye karşı çıkarak düşman kesildiği örneğini veriyor. Muhammed Peygamber, kendine o zamana değin inen sureleri hiç kimseye anlatmamıştır. Çünkü bu sureler onun peygamberlik konusunda eğitim ve öğretimini tamamlamak için indirilmiştir. Bundan böyle artık salâtına /davetine açık olarak başlayacaktır. “Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyledir. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin bu işi kolaylıkla yapamayacağınızı bildi de sizin için bu görevi hafifletti. O hâlde Kuran’dan kolay geleni öğrenin-öğretin! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah’ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni öğrenin-öğretin! Salât’ı [mâli ve zihinsel destek; toplumu aydınlatma kurumlarını] kurun/ayakta tutun, zekat’ı verin! Güzel bir ödünçle Allah’a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok merhamet edicidir” (Müzzemmil 20)

 

 

İŞ ALANLARI AÇIN, SOSYAL GÜVENLİK KURUMULARINI OLUŞTURUN

“Bu ayetin Mekkî olduğunu ileri süren rivayetler olduğu gibi, Medenî olduğunu ileri süren rivayetler de vardır. Bu ayet, teknik ve içerik olarak Peygamberimizle birlikte bir grup müminin gece eğitimine katılması, Kuran’ın oluşmuşluğu, dış ticaret, Allah yolunda savaş, Allah’a güzel bir ödünç verme, salatı ikame etme ve zekât verme gibi konulardan bahsediyor olması İtibariyle kesin olarak Medenidir. Bizim kanaatimize göre de Tevbe suresinin 106. ayetinden sonra inmiştir. (Tebyinül Kuran)

 

Yine surede geçen salatı ikame etmeyi Tebyinül Kuran şu şekilde açıklamaktadır:  “Buna göre إقام الصّلوة [iqâmi's-salât] tamlamasının anlamı da; ‘Zihnî ve mâlî yönlerden yapılan yardım ve destekle sorunların üstlenilerek giderilmesi işlerinin gerçekleştirilmesi ve bunun sürdürülmesi, yani ayakta tutulması şeklindedir. Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse salâtın iqâmesi’nin zihnî yönü ile eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması;  mâlî yönü ile de iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması anlatılmaktadır.”