'Çocuklar doğruyu söyler'' galası Çaycuma’da yapıldı: Tuluhan Tekelioğlu: Söz verdim geldim 'Çocuklar doğruyu söyler'' galası Çaycuma’da yapıldı: Tuluhan Tekelioğlu: Söz verdim geldim

Mehmet Zengül’ün “Öğretmen Ders Verir” başlığıyla Gazete Münevver’de yayınlanan köşe yazısı şöyle: 
Öğretmen Ders Verir – Mehmet Zengül 
23 Kasım 2017''de kalp krizi sonucu hayatını kaybettikten sonra pardon denilen  KHK'li öğretmen Kazım Ünlü'nün anısına...
"27 yıllık öğretmenim. Çocuk yardımı dahil Kasım 2023 maaşım 24 bin 658 TL. Benimle aynı derecedeki bir 'başöğretmen' benden 5 bin 811 TL, 'uzman öğretmen' ise 2 bin 905 TL daha fazla maaş alıyor. Aynı sınıfa giren, aynı müfredatı uygulayan aynı derece ve kademedeki öğretmenlere farklı maaş uygulamasını adil bulmadığım için yarın (19 Kasım 2023 günü) yapılacak kariyer basamakları sınavına girmeyeceğim!” İsmet Akyol
"24 Kasım Öğretmenler Günü "1981'den beri kutlanıyor. 24 Kasım askeri faşist cuntanın bir "armağanı "olması sebebiyle bir kesim tarafından kutlanmaz. Bu tarih yerine 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü kutlanır. Aslında kutlanacak ne kaldı öğretmenlik mesleğine ve eğitim öğretime dair. Ağlanacak halimize gülüyoruz, hepsi o kadar.
Her şeye rağmen toplumda 24 Kasım daha çok bilinir ve kutlanır. Mesele Öğretmenlerin günü 24 Kasım mı 5 Ekim mi sorusuna yanıt aramak değildir. Bu günün temel meselesi eğitim öğretimin içine düştüğü/düşürüldüğü duruma çözüm üret(e)memenin yanında öğretmenlerin yoksulluğunun derinleşmesi meselesi olsa gerektir.
Yılını tam olarak anımsamıyorum ama öğretmen sendikaları kurulmadan önceydi. 1987 veya bir iki yıl sonrası olabilir. Memleketin bir köyünde öğretmenlik yapıyorum. O yıllarda köy okullarında çalışan öğretmenler her ayın ilk cuması ilçeye gelir ve mutemetten maaşlarını elden alırlardı. O gün ilçe milli eğitim müdürlüğünde varsa bir konu görüşülür veya müdürlük gerekli gördüğünde toplantılar yapılırdı. Yine bir cuma toplantısında İLKSAN (İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı)nın ilçe temsilciliği seçimlerinin yapılacağı duyuruldu. 1978 Maraş Katliamının yıldönümünde 24/25 Aralık 1979 günleri protesto amaçlı yapılan boykota katılan TÖB-DER'li öğretmenlerin aday olamayacağı seçme hakları olduğu ancak seçilme haklarının olmadığı belirtildi.
Bu durumda yapılacak seçime, boykota katılmayan ve sonraki yıllarda mesleğe başlayanlar arasından seçilebileceğinden önümüzde iki yol kalmıştı ya salonu terk edecek ya da seçime genç öğretmenler aday gösterilip desteklenecekti.
Beni öneren arkadaşlar oldu, ben de seçimin demokratik olmadığını, yıllardır süren bu hukuksuz durumu protesto eden kısa bir konuşma yaptım. Salondaki yoğun ve güçlü alkış (bu alkış güzel konuştuğum için değil haksızlığa karşı protesto niteliğindeydi) sonrasında öğretmenler arasında yeni aday çıkmadı. İlçe Milli Eğitim Müdürü akrabaları dahil kimi isimleri önerdi, kimse kabul etmeyince müdürün kendisi aday oldu ve ezici bir çoğunlukla İLKSAN Temsilcisi seçildim. İlçe Milli Eğitim Müdürü karşısında 3-4 yıllık bir öğretmenin seçilmesi çok gurur verici bir durumdu benim için. Aradan geçen yıllara rağmen 12 Eylül karanlığı sürdüğü için hakkımda güvenlik soruşturması yapılıyor. İçki içip kumar oynayıp oynamadığımdan, "terör" örgütleriyle bağımın olup olmayışına kadar bir çok şey araştırılıp soruşturuluyor. Bu kadarı yetmemiş olacak ki "soyunda dönme olup olmadığı " bile nüfus müdürlüğünden "gizli" bir yazıyla sorulmuş. Neyse ki, soyumda "dönme"ye(!) rastlanmadığı için ilçe temsilcisi olabilmiştim.
Bu uzun ve belki de gereksiz ayrıntıdan sonra sadede geleyim: Öncelikle Eğitim-Sen Zonguldak Şube Sekreteri iken KHK ile ihraç edilen, yaklaşık 6 yıl sonra OHAL Komisyonu kararı ile görevine iade edilen İsmet Akyol öğretmeni son kararından dolayı da kutlamak gerekiyor. Yokluk ve yoksulluğun pençesinde yaşam süren öğretmenlerin ekonomik krizin ortasında yaşam koşullarının bir nebze artıracak bölücü "sınav " belasını elinin tersiyle itmesi basit ve kolay bir karar değildir. Görevine döndüğünde söyledikleriyle yaptıkları uyum içindedir.
"Cezalandırılmak istenenin yürüttüğümüz sendikal eylem ve etkinliklerimizdir, özellikle Çaycuma’da laik ve bilimsel eğitimi kararlılıkla savunuyor olmamızdır. Dün olduğu gibi bugün de yarın da savunduğumuz doğruları söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Geri döneceğiz ve çok sevdiğimiz öğrencilerimizle yine sınıflarda buluşacağız” diyen İsmet Akyol bugün de "Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yazılı Sınavı'na girmeyerek dik duruşunu ve mücadelesini sürdürüyor.
TRT Haber'e göre; Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yazılı Sınavına yüzde 99'un üzerinde katılım sağlandı. Burada geriye kalan yüzde 1'in içinde olmak kolay tercih edilecek bir yol ve tutum değildir. Bir avuç tuzu kurularının dışında kalan tüm toplum açlık ve yoksulluk ile terbiye edilmek istenmektedir. Yoksulluk sınırının 45 bin TL (*), açlık sınırının 13 bin TL'ye dayandığı bir zamanda İsmet öğretmen "24 bin 658 TL" maaşla direnmeye devam ederken öğretmenlerin yüzde 99' u direnmedi, mücadeleden geri mi durdu diyeceğiz. İsmet öğretmenin de böyle düşündüğünü sanmıyorum. O ve sendikası Eğitim-Sen; öğretmenlerin kadrolu, sözleşmeli, ücretli ve vekil öğretmen olarak bölünmeleri yetmiyormuşcasına "uzman" öğretmen ve "başöğretmen" ayrımına da itiraz ediyor ve bunun mücadelesini veriyor. Zaten öğretmenlik uzmanlık isteyen özel bir meslek değil midir?
Atanmayan yüzbinlerce öğretmenin yanında maaş alabilmenin bile bir şey sayıldığı memlekette mücadele etmek kolay mı? İşsizlik tehdidi tüm emekçilerin karşısında. Öğretmen maaşları, 7500 TL’ye talim eden emeklinin yanında çok fazla görülebilir, asgari ücretli bir meslektaşına (ücretli öğretmen veya özel okul öğretmenine) kıyasla yüksek sayılabilir, açlık sınırının iki katına yakın durabilir ancak yoksulluk sınırının da neredeyse yarısı kadar bir maaşa talim ediyor, tam bir sefalet içinde yaşadığı göz önünde olunca sınava giren öğretmene kim ne diyecek! Nasıl sınava girmeyin diyecek hadi girmeyin dedik ama yine de sınava giren öğretmene niye girdin diyecek! Adım gibi eminim İsmet öğretmen sınava giren, "uzman" veya "başöğretmen" olan hiçbir meslektaşına gönül koymamıştır, koymaz.
Öğretmen muma benzetilir hep, kendisi bir yandan eriyorken mum ışığı gibi çevresini aydınlatmaya devam ediyor sadece...
1980'li yıllarda basit bir sandık temsilciliği seçiminde geçmişte işlenen "suçlar" (boykota katılmak gibi) seçilmeye engel bir durum oluyor bugün de sınavda öğretmenlikte en az "10 yıl hizmeti bulunan ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezası bulunmayanlar" kriter oluyor.
Aynı işi yapan öğretmenlerin kendi aralarındaki yapay bölünmeleri son bulmalı eşit işe eşit ücret uygulaması hayata geçirilmelidir. Öğretmenlerin ücretleri yoksulluk sınırının üstüne çekilmeli ondan sonra öğretmenler günü kutlanmalı. İsteyen 5 Ekim'de isteyen 24 Kasım'da kutlasın mesele bu değil mesele öğretmenin onurunun korunması, hak ettiği yere çıkarılmasıdır.
Fakir Baykurt, nasıl “Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir” dediyse bugün de İsmet öğretmen aynı şeyi söylüyor. Öğretmen ders verir! Ders verir öğretmen…
*Sendikalar ve hükümetten bağımsız kuruluşların yaptığı araştırmaların farklı olmasının temel nedeni zam fırtınasının devam ettiğini gösteriyor. Yazıda kullanılan rakamlar Birleşik Metal İş'in araştırmasına aittir.
Büro Emekçiler Sendikası Araştırma Merkezi (BES -AR), ekim ayı gıda harcamaları araştırmasının sonucuna göre: Gıda ürünleri üzerinden yapılan hesaplamaya göre, dört kişilik bir memur ailesinin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı yani açlık sınırı 17 bin 215 lira oldu. Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı olan yoksulluk sınırı ise 50 bin 750 liraya ulaştı.