Bu tartışmanın sonu nereye gider bilmiyorum ama gazete olarak biz de okurun gözünde bir sınav veriyoruz…

Memurlar Lokali’nin seçim öncesi “istinat duvarı” diye başlayan…

Ancak seçimden sonra 3 katlı apartmana dönüşen kaçak inşaatı, hem şehirde hem gazetemizde fikir ayrılıklarına neden oldu…

Aslında gazete olarak bu konudaki yayın politikamız son derece netti…

Ama takipçilerimiz bizi de acımasızca eleştirdi…

“Niçin Deniz Kulübü inşaatıyla ilgili kararlı yayınlarınızı Memurlar Lokali inşaatında yapmadınız?” diye soran da oldu…

“Sami Aydın’a kadar bu memlekette kaçak inşaat yapanları niye yazmadınız?” diye soran da...

Hatta haddini aşıp avanta alamadığımız için haber yaptığımızı iddia eden bile çıktı…

Halbuki, Memurlar Lokali’yle ilgili ilk haber yapan gazete Halkın Sesi’ydi…

Ancak sonraları Pusula’nın ısrarlı yayınlarının peşine takılıp okurda “organize haber” algısı yaratmamak için gelişmeleri bir süre izlemeyi tercih ettik.

Ancak bu arada belediyenin aldığı yıkım kararı ve 55 bin liralık cezayı da haber yaptık.

Tam da bu süreçte yazarımız Sermet Aksu, Memurlar Lokali inşaatını destekleyen bir yazı kaleme alınca kızılca kıyamet koptu!

En sert tepki de yine Halkın Sesi yazarlarından Ahmet Öztürk’ten geldi…

Aksu ve Öztürk’ün zaman zaman kırıcı olan tartışması özünde toplumun farklı katmanlarının düşüncelerini yansıtıyordu…

Aslında bu benim taa en başından itibaren hayal ettiğim Halkın Sesi’ydi…

Aynı konuda farklı düşünen insanlar, aynı gazete sütunlarında düşüncelerini özgürce yazabilmeliydi…

Kimileri bu duruma “demokrasicilik oynuyorsunuz” deyip ti’ye alsa da, bize göre bu demokrasinin ve düşünce özgürlüğünün ta kendisiydi…

Evet bence de Sermet Ağabey, “Sülün Osman” benzetmesiyle kantarın topuzunu kaçırıyor, son derece samimi duygularla ve son derece zekice yapılan “işgal ediyoruz” eylemini küçümsüyordu köşesinde…

Kalemi kadar kendisi de “Aslan yürekli” olan Ahmet Öztürk, dünkü köşesinde bir yandan Sermet Ağabey’e her zamanki nezaketini elden bırakmadan yanıt veriyor diğer taraftan da beni okura şikayet ediyordu…

Halbuki, tıpkı Ahmet Ağabey’in söylediği gibi o eylemi gönülden destekleyen hatta inşaat malzemelerini bir müteahhit arkadaşımdan emaneten alan da bendim…

Laf aramızda bir ara zabıta kerestelere el koyacak diye korkmadım desem yalan olur…

Ne olsa emanet!

Ama Aslan yürekli Ahmet Ağabey, Sermet Aksu’nun yazılarına müdahale etmediğim için beni “eyyamcı” ilan ediyor, okurun önünde kulağımı çekiyordu…

Dün öğlen saatlerinde Liman Arkası’nda çay içip sohbet ettik…

Onunla Türkçe’yi tartışmak gibi bir ukalalık değildi maksadım ama… Bir ara “eyyamcı”nın kelime karşılığı hakkında anlaşmazlığa düştük…O “Kulağının üzerine yatan, görmezden gelen” dedi, bense öyle olmadığını iddia ettim. Akşam gazeteye geldiğimde yanılabileceğimi düşünüp “eyyamcı”nın kelime karşılığına baktım.

Aynen yazıyorum: “Günün koşullarına göre davranan, gününü gün eden kimse. Kendi çıkarı için güçlü olanları ya da egemen olan düşünceyi destekleyen kimse. Güncel duruma uyarak fikir ve davranış değiştiren, fırsatçı, oportünist.”

Eee ne diyeyim şimdi sevgili Ahmet Ağabey…

Demek ki hepimiz zaman zaman hata yapabiliyoruz…

Tıpkı vicdanın sesiyle yaptığın bir işgal eylemine “Sülün Osman” gibi yakışıksız bir benzetme yapan Sermet Ağabey gibi…