Fener Lisesi’nde çalıştığım yıllar. 1970’lerin başları. Okulumuz Temsil Kolu, Cahit Atay’ın  yazdığı “Sultan Gelin” adlı oyunu oynayacak. Temsil Kolu Başkanımız Türkçe öğretmenimiz Göksel Vanlı. Bu oyunu Ankara’da izlediğimde kitabını da almıştım. Sonra da Göksel Bey’e takdim etmiştim. Temsil Kolu, oyunun oynanmasına kara verdikten sonra, oyncular belirlenmiş ve provalara başlanmıştı. Kendi ders ve Kol çalışmalarım arasında Göksel Bey’e de yardımcı olmaya çalışıyordum.

Oyunu, tiyatrodan anlayan, daha doğrusu tiyatro seyircisi olan bir-iki arkadaş Göksel Bey’e yardımcı olmak amacıyla hep birlikte yönetmeye çalışıyorduk. Çocuklar da gayretliydi. Kimsenin tiyatro  yöneticiliği konusunda deneyimi, bilgisi yoktu. Gördüklerimiz, izlediklerimizden çıkardığımız sonuçlara, öğrencilerin yapabilme yeteneklerine göre bir şeyler  ortaya koymağa çalışıyorduk. Benim kolaylığım bu oyunu daha önceki yıllarda izlemiş olmamdı. Ayrıca, kitabını da okumuştum. Oyundaki görevli öğrenciler ise her provada daha iyi bir duruma geliyorlardı.

*     *      *

Okulun 2. Döneminde tiyatro çalışması daha çok hız kazanmıştı. EKİ’den Yayla Sineması salonu ayarlanmış, davetiyeler hazırlanmıştı. Maden Mühendisi ve araştırmacı-yazar Ekrem Murat Zaman’ın 40 yıldır koruduğu oyunun davetiyesinde oyuncu kadorosu şöyledir:

Hacer: Alev Meriç, Ali: Tamer Pala, Sultan: Bahriye Bozbaş, Zeliha: Sibel Arıca- Melda Yurdumakan, Kazım: Hasan Sarıca, Sefer: Neşat Demiray, Zeynep: Zinnur Yuvacan-Gülay Yücel, Yenge Kadın: Dilek Güneş, Osman: Ekrem Zaman, Sağdıç: Ali Karslı, Veli: Fahri Bozbaş.

Oyunun ilk gösterimi  29 Nisan.1972 tarihinde Yayla Sinema salonunda saat 20.00’de yapılmış. Daha sonra “Sultan Gelin” oyunu EKİ’nin Üzülmez, Armutçuk vb gibi kömür üretim bölgelerinde ve hatta Çaycuma’da da sahnelenmişti.

*      *       *

Sultan Gelin oyununun çalışmaları sırasında Devlet Tiyatrosu sanatçıları  Ziya Demirel ve Ahmet Demirel’in (ikisi de rahmetli)  “Kardeşler Tiyatrosu”  Zonguldak’a gelmişti. Kadroda ikisinden başka kızları Ayşe Demirel, damatları Kamil Sönmez (ünlü türkücü) de vardı. Oyun ise özellikle gençleri ve ailelerini de uyarma amaçlı, uyuşturucu konusunu işliyordu. Ziya ve Ahmet Demirel Devlet Tiyatrosu’na yıllarını vermiş gerçek sanatçılar, ustalardı.  İkisi de uzun yıllar çeşitli oyunlarda oyunculuk ve yöneticilik yapmışlardı.

 Tiyatro uğraşının yanında bir dönem CHP İstanbul’da Belediye Meclisi üyeliği de yapmış olan Ahmet Demirel’in 1977’de genç yaşta öldüğünü çok sonra öğrendim. Ziya Demirel ise daha çok tiyatrocu kimliği ile çıkar önümüze. 1919  Vakfıkebir doğumlu. 1944 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Yüksek Bölümü'nü  bitiriyor. Ardından 1944-1949 yılları arasında  beş yıl süreyle Devlet Konservatuvarı  Uygulama Sahnesi'nde asistan olarak görev yapıyor.

1949 yılında Devlet Tiyatrosu’nda Drama Bölümü sanatçısı olarak göreve başlayan Demirel, 1967 yılına kadar Devlet Tiyatroları’nda aktör ve rejisör olarak  görev yapıyor. Sanatçı aynı zamanda 1964 yılında “Kocaoğlan” adlı bir de sinema filmi yazıyor ve yönetiyor.   1978-1980 yılları arasında Bursa ve İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda çalışıyor. Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü görevinde de bulunan ve bir çok oyunda rol alan Ziya Demirel, 1982 yılında Devlet Tiyatroları'ndan emekli oluyor. 23 Temmuz 2007 günü yaşamını yitiren Ziya Demirel, 24 Temmuz günü  Zincirlikuyu mezarlığında toprağa veriliyor.   

     Büyük kardeşleri Osman Demirel (rahmetli) ise, Zonguldaklılar’ın yakından tanıdığı, siyaset dünyasında ve sosyal yaşamda önemli ve değerli bir kişilikti. Lise öğrenciliğimde ise velim idi. Hatta M.Çelikel Lisesi’ne kaydımın da onun  sayesinde -Müdür Rahmi İder’e bir telefonu ile-  yapılabildiğini belirtmeliyim. Türk Hava Kurumu Başkanı ve Arayış Gazetesi sahibi Hüseyin Demirel’in de babası olduğunu  eklemeliyim..

*      *      *

Biz okulun  “Sultan Gelin” ekibinden  bir  grupla Demirel kardeşleri ziyaret ettik.   Bir provamızı bir süre izlemelerini büyük ısrarlarla rica ettik. Ziya  Demirel Ağabey, bizim isteğimizi geri çevirmedi, okula kadar geldi.

Provası yapılan bölümde: Sultan Gelin  koşarak sahneye giriyor ve ön tarafa konulan bir yatağın üzerine kapanarak ağlıyordu. Ziya Demirel, bize sordu:

-Bu yatak niye burada, sahnenin ön tarafında?

-Eee,  gelin önde seyirciye yakın bir yerde yatağın üzerine kapaklanıp ağlasın, diye düşündük.

-Yatağın üzerinde ağlaması şart mı?

-???

-O zaman kaldırın yatağı!..

-Ama Ağabey!..

-Çocuklar! Sahnede eğer yatağı öne koyarsanız, kadın cinselliğini de öne almış olursunuz. Bu sahnede öyle bir durum yok.  Sultan Gelin  gelsin, betonun üzerine çöksün ağlasın!..

Anladık ki tiyatroda kullanılan her ögenin, aksesuvarın bir yeri ve anlamı varmış!.Bizim bunlardan hiç haberimiz yoktu doğal olarak. Bize göre esas olan  sahnenin dolgun olması idi. Ama kazın ayağı öyle değilmiş, öğrenmiş olduk.

Günümüzün önemli tiyatro oyuncusu, yönetmeni, “Göçük Mehmet” tiplemesinin yaratıcısı ve Kömür Karası Müzik Grubunun kurucusu Fahri Bozbaş ise, Ziya Demirel’in kendisini “Diğer arkadaşlarına göre senin şiven çok öne çıkıyor” diyerek uyardığını hatırlayabiliyor. Bozbaş, oyunla ilgili bir anısını da paylaşıyor: “Armutcuk'ta oyunu sahnelerken, Sultan Gelin'in de yardımıyla yavuklum Hayriye’me kavuşmak için tam pencereden atlarken, dekor çatırdayıp kırılmış, ben de dekorun arkasına doğru yuvarlanmıştım. O pencereye takılı, annemden hatıra 80x80 boyutunda, kenarları otantik dantel işlemeli perde ise, oyundan sonra bulunamamıştı. Annemizden hatıra o perdeyi ablamlar, halen daha soruyorlar”..

*     *      *

Okuldaki provadan sonra Ziya Demirel, bize ve öğrencilere bir oyunu sahneye koyarken nelere dikkat etmemizin gerekli olduğunu kısaca anlattı. Ayrıca, öğrencileri ve öğretmenleri tiyatro çalışması yaptığımız için de kutladı. Keşke vakti olsaydı da daha çok  zaman ayırabilseydi bize. Karşımızdaki önemli bir Devlet Tiyatrosu sanatçısıydı. Öğreneceğimiz çok şey vardı.

O akşam Demirel tiyatrosunca oynanacak oyuna gideceğiz. Okul adına yer ayırtmıştık arkadaşlarla. Fener’deki EKİ bahçıvanından taze çiçek istedim. O da sağ olsun, koca bir demet göndermişti. Ben bunları kesip düzelteyim derken, bıçağı sol başparmağımın üstüne geçirmiştim. Ortalık kan revan içinde kalmıştı. Neyse, sardık sarmaladık, gece Gürol sinemasındaki yerimizi aldık. Büyük bir ilgi ile izlenen ve seyirciler tarafından  yoğun alkış  alan oyun sonrasında hazırladığımız büyük bir buket çiçeği Ziya-Ahmet Demirel ve oyunculara takdim etme mutluluğuna ermiştik.