Olup bitenlere susuyoruz sanılmasın…
Elbette ki insanın bir yas süreci var…
Onu psikolojik olarak atlatmaya çalışıyoruz insan olarak…
Ülkede, Bölge de ve İlimizde olup bitenleri görmüyor değiliz, duymuyor değiliz…
Üniversitede şenlik oluyor; Ses düzeni parasını ödeyen devlet “Zıplamayan ne olsun” deniyor…
Evet hep beraber zıplıyoruz…
Perde arkasında neler oluyor, hangi filim fırıldaklar ne dümen tutuyoruz biliyoruz da bilemiyoruz…
Türkiye’nin bu sön dönemini Tarihçiler nasıl yazacak bakacağız, bekleyeceğiz ve göreceğiz…
Biz görmeye biliriz en azından zıplayan gençlik görecek…
Ülkede yaşananları herkes gibi bizde seyrediyoruz…
Şimdi kendi bölgemize dönelim…
Hani bizim her ŞEYE aday olan kurduğu fason dernek ile adını kamuoyunda sıkça duyuran bir Necdet Tıskaoğlu’muz var… Meşhur bir adam… Her yere aday… Ama sadece aday adayı… Bu TV’lerde ahkam kesen sözde Zonguldaklı olan Cem Küçük ile bir ayakkabı firması kurmuştu…
İnanılmaz reklam kampanyası yapmışlardı…
Devlet Bankasından da hatırı sayılır kredi almışlardı…
Birde adlarını FİL Ayakkabı Aksesuar Şirketi yapmışlardı…
Krediden sonra ayakkabı firması tarih oldu…
Kredi ne oldu…
Onu tabi ki ben bilmiyorum onu en iyisi TV’de ahkam kesen Cem Küçük ile ortağı ZONSİAD Başkanı Necdet Tıskaoğlu’na sormak lazım…
Uçan Kuş TV’de Gazeteci Tamar Tanrıyar diyor ki; Şahin görünümlü TOFAŞ’lar…. Yani diyor ki; Medyada ki, Ak Partili gözüken CHP’liler susuyor…
Yani burada tam da kastettiği Cem Küçük ve onun avareleri…
İBB’den onlar da nasiplenmiş olacaklar ki; Bazı ciddi konularda peşrev çekmenin ötesine gidemiyorlar…
Köyünde dahi muhtarlık seçimini kaybetmiş olan Necdet Tıskaoğlu ve küçük ortağı Cem Küçük Eve dönüş projesi başlatmışlardı…
Eve döndünüz de iyi hoşta, Şu devlet bakasından aldığınız kredi ile kurduğunuz ayakkabı firması ne oldu???
Yoksa kredi hiç mi edildi…
Yoksa FİL ayakkabıları kredi ile yuttu mu???
5 Milyon TL’lik şirket seneyi matrahsız kapattı…
Eve dönelim bizde…
*
Bu Fıkra yıllar önce yazdığım makale yazısında başıma dert olmuştu…
Ancak yeniden yayınlamak istiyorum…
Bir inek, bir beygir, bir eşek, etrafa dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler... Her biri başka yöne gider.
Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir... İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür.
Beygir merakla sorar: "Nedir bu halin inek kardeş?"
İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır:
"Sorma beygir kardeş... Bu insanlar çok merhametsiz... Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş."
Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır:
"Ah, sorma... Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi! Binmedikleri zamanlar zincire vurdular. Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde arkama kocaman bir araba bağladılar. Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş."
İnek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir. Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir. Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir. Üzerinde lacivert takımlar vardır.
İnek ile beygir şaşırmış bir şekilde, "Nedir bu halin? Neler oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?" diye sorarlar.
Eşek keyifli bir şekilde anlatır:
"Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım. Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim..."
"Eee, sonra ne oldu?"
"Ne olacak beni başkan seçtiler!"
"Deme yahu.. Yani sen başkan mı oldun?"
"Evet... Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben bağırdıkça onlar ’Seninle gurur duyuyoruz’ diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!"
"Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?"
"Valla, yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı!"