İnsanları anlamak kadar zor hiçbir şey görmedim şu hayatta…
Aslına insan tek olarak yaratılmış, tek kalp iki böbrek iki kol kafa v.s olarak halk edilmişiz de yaşarken reel hayattan etkilenerek çeşitli huylarımız çeşitli zevklerimiz olmuş, bu noktada da ayrılmışız bir birimizden. Zevkler ayrı renkler ayrı demişiz. Bulunduğum ortamı seyretmeyi severim, bazen çok güler bazen de hüzünlenirim. İşte onlardan biri yorum sizlerin…
İş çıkışı eve vardığımda çok sevdiğim kardeşim Gönül balkonda oturuyordu. Bana seslendi “Abla hadi Demirpark’a gidelim sana bir yorgunluk kahvesi söyleyeyim’ dedi. İşte buna hayır asla diyemedim hemen hazırlandık gittik. Tabii Demirpark Avm de önce ne yapılır? Alış veriş tabiî ki… İstisnasız tüm mağazaları tek tek gezen ve alış veriş yapan kardeşimi sonsuz bir sabırla beklerken sinirlerimin yavaş yavaş bozulduğunu hissediyordum. Şu işkence bir bitse de kahvelerimize kavuşsak…
Derken son bir istek geldi “Yarın denize gideceğiz de şuradan bir deniz havlusu da alayım’ tamam dedik gayri ihtiyarı peşinden mağazaya giriyoruz… Aman Allah’ım mağazaya bir dekor yapmışlar yok böyle bir şey, albeninin her türlüsü mevcut, göz kamaştırıcı, her yede çeşitli ışıklandırma oyunları ile oradan geçeni içeri çekmek için hazırlanmış, gayet de güzel. Girdik içeri inanırımsınız mağazada sadece 3 renk mevcut beyaz, kirli pudra rengi ve çok acık mürdüm ruhuma inme indi. Tüm mağaza aynı renk… Havlulara bakıyor bizim kız... Benim de gözüm hemen ilerideki anne ve kıza takıldı. Allah’ım sanki gizli bir maden keşfetmişler nasıl mutlular, evire çevire kumaşları, masa örtülerini inceliyorlar, bir çığlık atmadıkları kaldı. “Yaa anne şu dokumaya bak bir harika anneeee.” Tezgahtarın da koltukları kabardı, gurur timsali burunu kaldırıp “Öyledir hanımefendi özel dokumadır” falan bağlama işleri kısacacı. Derken o çok mutlu ana kız, başka bir bölüme resmen balıklama bir geçiş yaptılar. Alış veriş çılgınlığı bu olsa gerek.
Hay benim şu merakım yok mu, merek ettim acaba o muhteşem dokuması olan, dokununca insanı o kadar mutlu eden parası da çok uygunmuş, indirimdeymiş, dedirten nedir diye… Usulca yanaştım. La ilahe illallah demeden kendimi alamadım. Neymiş biliyor musunuz? O buldukları maden ‘hurç’muş, bildiğimiz küçük boy hurç. Aldım elime, evirdim çevirdim parmaklarımın arasında sıktım falan yok, bu bizim hurç işte… Bu arada yanıma arkadaşım geldi. Dedim böyleyken böyle “Şu kadınlar var ya nerdeyse kalp kriz geçiyordu çok yıllardır arıyor gibiydiler, merek ettim baktım hurç çıktı karşıma, dokuması bir harika falan diyorlardı” dememe kalmada fiyatını gördüm, 45 TL. Alt yanı bir hurç ya, harbiden dokunması harikaymış ne diyelim…. Gerçi 5 TL’ye her yerde var ama siz siz olun onlardan almayın dokuması harika değil… İki saat önce evleri yanıp sokaklarda yatmak zorunda kalan bir ailenin haberini yap, ya da üniversiteye yeni başlayan emekli bir babanın çocuğuna burs almak için yaşadığı rezillikleri gördükten sonrada 45 TL’ye indirime girmiş, harika dokuması olan hurç bana harbiden dokundu, para güzel şey vesselam. İşte böyle ağlar mısın güler misin?