Kuran’da çok sayıda “Salat” kelimesi geçmektedir. Meallerimizin çoğunda bu kelimeye standart olarak ya namaz yada salavat manası verilmiştir. Ancak Kuran’a tarihsel boyutu ve anlam bütünlüğü çerçevesinde bakıldığında “salat” kelimesinin tek manada değil de başka manalarda da kullanıldığı görülmektedir.
Bir çok Kuran tefsiri ve meallerde Müddessir suresinin 42 ve 43. ayetlerine nasıl mana verilmiş okuyalım: (Ahirette cehennemliklere sorulduğunda) 42- “Sizi cehenneme sokan nedir’’? 43- “Derler ki: Biz, namaz kılanlardan değildik…” Yani bu ayete müfessirler tarafından “namaz kılmadıkları için cehenneme girdikleri…” manası verilmiştir.
Ayette geçen “Musallin” kelimesine verilen mananın yanlış verilmesi yüzünden, o insanlar namaz kılmadıkları için cehenneme atılmış hükmü çıkmakta ve toplum da böyle bilmektedir. Halbuki Kuranın genel anlamına baktığımız zaman, namaz kılmayanlar cehenneme girer diye bir anlam çıkmamaktadır.
Kuran ayetlerini anlayabilmek için Kuran’ın tefsir özelliklerinden en önemli olanlarından bahsetmemizin yerinde olacağı kanısındayım.
Kuran kendi kendini tefsir eden bir kitaptır. Ayetlere mana verilirken önce ayette geçen kelimelerin kök anlamı bulunarak ayetin manasına ulaşılır. Şayet ayet bu şekilde anlaşılmazsa ayet topluğu ile anlaşılmaya çalışılır. Yani kardeş ayetler, bir üst bir alt ayet okunarak konuya vakıf olunur. Şayet ayet yine de anlaşılmazsa konu, sure ve Kuran bütünlüğünde ele alınarak manaya ulaşılır. Bir de ayetlerin iniş sebeplerine göre sonuç elde edilir.
Şimdi de başka bir mealden müddessir suresinin ayetlerini okuyalım. 42-‘Sizi Sekar’a sürükleyen nedir? 43-Dediler ki: ‘Biz musallînden/destekçilerden [sosyal yardım yapanlardan/sosyal destek sağlayanlardan] değildik.” 44- miskini de yiyeceklendirmiyorduk. 45- Ve dalanlarla birlikte dalar idik. 46- Ve Din Günü’nü yalanlıyorduk.
43. ayette geçen “مصلّين - musallîn” sözcüğü “namaz kılanlar” anlamında olmayıp sözlük anlamıyla destekçi, sosyal yardım için koşan, çalışan demektir.
44. ayette geçen ‘Miskini de yiyeceklendirmiyorduk.’ “مسكين - miskin” sözcüğü fıkıh kitaplarında “Fakirden daha da yoksul kimse” şeklinde tanımlanır. Sözcüğün kök anlamından yola çıkılırsa, “miskin” ve “mesâkîn” sözcükleri ile kastedilenin hareket kabiliyetini kaybetmiş, iş yapma imkân ve fırsatları kalmamış kimseler olduğu anlaşılır.
Bu durumda âyetin anlamı, “imkânları olmadığı için muhtaç durumda bulunan [miskinlerin] karınlarını doyurmaya, ekmeklerini kazanmalarını sağlamaya yanaşmıyor, buna karşı bir istek duymuyor, birbirimizi de bu konuda teşvik etmiyorduk” olmalıdır. (Tebyun-ul kuran)
Görüldüğü gibi Kuran’da salat kelimesi sadece namaz manasına gelmemektedir. Kuran’ın anlam bütünlüğüne göre; dua, zikir, destek, niyaz gibi manalara da gelmektedir.
Salatın dua, zikir, niyaz namaz anlamına gelen manaları iki boyutlu olarak ele alınmalıdır. Günde 5 vakit olarak kıldığımız namazlar bizi dikey olarak Allah’a doğru yaklaştırırken, yatay olarak da topluma karşı sorumlu hale getirir.
Allah’a karşı boyutu özel bir ilişkiyi ifade ettiğinden hiç kimsenin bu alana girmesi mümkün değildir. Kişinin samimiyeti, teslimiyeti ve güveni Allah’la arasındadır. Allah’a gönülden boyun eğenlerin topluma çıkıp Allah’ın isteği doğrultusunda hareket edip gereken çabayı ve hassasiyeti göstermesi gerekir. Toplumsal boyutu olmayan, yada kişinin hareketlerine yön vermeyen namaz Allah tarafından kabul görülmez. “vay o namaz kılanların haline…” (maun)
Namaz kılarken Allah’ın huzurunda ayakta durmanın toplumsal karşılığı adaleti, hakkı, mazlumu savunurken dik durmayı gerektirmektedir. Ruku’ ve secde yapmak ise menfaat için kulların önünde eğilmeyip sadece ve sadece Allah’ın önünde eğilme anlamındadır. Allah’ın büyüklüğünü, nimet vericiliğini, sonsuz merhametini kavrayıp onun dışındaki tanrıları kabul etmemektir.
Her bir hareketinde derin manalar olan namaz ritüeli kişiyi hayata hazırladığından, Müslüman, çevresinde olup biten her şeyden ve herkesten hatta tabiattan bile sorumlu olmaktadır. Bu durumda ezilmişlik, zulüm, açlık, yoksulluk, çevre tahribatı, cehalet… gibi bütün problemler namaz kılan müslümanı birinci dereceden ilgilendirmektedir. Bu sorunlar karşısında kayıtsız kalmak namazı ruhuna uygun eda etmemiş olmak anlamına gelmektedir.
SAĞLIK
SAHURDA NE YEMELİYİZ?
Medical Park Tokat Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Kalelioğlu, gece geç saatlerde yemek yiyerek sahura kalkmadan oruç tutma alışkanlığının açlık süresinin uzaması ve bu durumdan kaynaklı rahatsızlanma ihtimalini daha çok artırmakta olduğunu kaydetti. Bu nedenle sahurun ihmal edilmemesi gerektiğini ifade eden Kalelioğlu, “Sahur yapılacağı zaman hafif yiyecekler tercih edilmelidir. En ideal beslenme tarzı yapılan hafif bir kahvaltıdır. Ekmek veya pidenizin, peynirin, taze yeşillerin, domatesin, az miktarda alınan reçel veya balın ve haftada 2-3 defayı geçmeyecek şekilde tüketilen yumurtadan oluşan bir sahur sofrası hazırlanmalı” dedi. İftar sofralarının çok çeşitli olmaması gerektiğini ifade eden Kalelioğlu, “Uzun süren açlık sonrası, yemek masadaki çeşitliliğin fazla olması daha çok yemek yeme isteğini artırır. İftar yemeğine hurma, zeytin veya su ile başlayıp ardından az miktarda çorba tercih edilmelidir. Çorbanın ardından verilen ara, uzun süre aç kalan midenin yorulmasını engelleyecek ve aynı zamanda biraz olsun açlık hissimizi baskılayacaktır. Mutlaka sebze yemeklerinin olması gereken sofralarda tercihen zeytinyağlı olabileceği gibi kırmızı veya beyaz etli sebze yemekleri de tercih edilebilir. Yemeklerin yanında bol miktarda salatalar ve yoğurt ihmal edilmemelidir” diye konuştu.
FELAK SÜRESİ
1–5. Yarattığı şeylerin şerrinden ve çöktüğü zaman karanlığın şerrinden ve düğümlere tükürüp üfleyenlerin şerrinden ve kıskandığı zaman kıskananın şerrinden Felâkın Rabbi'ne sığınırım" de!
Felâk ve Nâs Sûreleri, قل- de ki! Emriyle başlamakta olup Sûrelerin bu şekilde başlamasının sebebi hakkında çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Bunlar arasından Râzî'nin beyan ettiği üç gerekçe şöyledir:
Birincisi : "Allah Teâlâ kendini zatında ve sıfatlarında uygun olmayan şeylerden tenzih olmak üzere, İhlâs Sûresinin okunmasını emredip de bu tenzih en büyük taatlardan biri olunca, sanki kul 'Ya Rabbi, bu taat [görev] gerçekten çok büyük ve onu hakkıyla yapma hususunda kendime güvenemiyorum' dedi. Bunun üzerine Hak Teâlâ da ona ' Felâkın Rabbine sığınırım, de !' dedi; yani 'Allah'a sığın ve iltica et ki, o seni en güzel bir şekilde bu görevde muvaffak kılsın' diye cevap verdi."
İkincisi: "Kâfirler, peygamberimizden Allah'ın nesebini [soyunu sopunu] ve sıfatlarını sorunca, sanki Peygamberimiz, 'Allah'ım, senin hakkında sana lâyık olmayan şeyleri söyleme cesaretini gösteren bu cahillerden nasıl kurtulacağım' demiş de, bunun üzerine Rabbimiz, ' De ki : Felâkın Rabbine sığınırım' ; yani 'Bana sığın ki seni onların şerlerinden koruyayım" cevabını vermiştir."
Üçüncüsü: "Rabbimiz sanki 'Kim benim evime sığınırsa ona şeref veririm ve onu güvenlikte kılarım. Çünkü ben, kim oraya girerse emin olur buyurdum. Binaenaleyh sen de bana iltica et ve Felâkın Rabbine sığınırım de ki, seni de emin kılayım' demiştir." (Tebyinü’l Kuran)
HİKAYE
YAPANIN YANINA KALMAZ
Devrin padişahı, sarayının bahçesindeki bir ağacı çok seviyordu. Bahçıvana; "Bu gül ağacına iyi bak!" emrini verdi. Günün birinde bir bülbül bu ağaca musallat olup, gülleri yerlere serdi. Bahçıvan, olanları padişaha anlattığında padişah; "Sen hiç merak etme, bülbülün yaptığı yanına kalmaz." diye cevap verdi.
Bahçivan birkaç gün sonra bülbülü yılanın ağzında görünce bunu da padişaha anlattı. Padişah yine aynı cevabı vererek;"Yılanın yaptığı da yanına kalmaz." dedi. Bir süre sonra bahçe işlerini yürüten bahçivanın ayağına dolaşmaya çalışan yılan bahçivan tarafından öldürüldü. Padişaha anlatılınca; "Bahçivanın da yaptığı yanına kalmaz." diye cevap verdi.
Bir zaman sonra bahçivan, padişahı kızdıracak bir suç işledi. Başına gelecekleri bildiği için padişahın huzuruna çıkıp; "Efendim!" dedi. "Yapanın yanına kalmayacağını siz söylerdiniz. İhtimal ki şahsınıza karşı işlediğim suça karşı ölüm cezası vereceksiniz. Bana bu cezayı verirseniz sizin yanınıza kalır mı?" diye sordu. Padişahı kendine getiren bu soru bahçivanı affetmesine sebep oldu.
GÜNÜN SÖZÜ
İnsanlar başaklara benzerler İçleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler Montaigne