İki gündür gördüklerime, duyduklarıma inanamıyorum…

Hadi yazar-çizer takımının birilerine yaranmak, aldıkları maaşı hak etmek içim hükümet ekseninde yaptığı yorumları anlayabiliyorum da, soysal medyada yazılanları ne aklım kesiyor, ne vicdanım alıyor…

Sebebi ne olursa olsun 32 genç beyin artık aramızda yok…

Saldırının neden ve sonuçlarından öte toplumdaki kamplaşmanın hangi boyutlara ulaştığına tanık oluyoruz Suruç katliamının sonrasında…

Tartışma, toplumu travmatik bir belirsizliğe sürüklüyor…

Hele sosyal medya da saldırıyı kınama etkinliklerine katılanlara ithafen “Şehit cenazelerinde neredeydiniz?” diye soranlara ne demeli?

Şimdi ben bu yazıyı yazdım diye beni hangi kefeye koyacaksınız?

Bir insanın haince, kahpece öldürülmesine verilen insani bir tepkiyi böylesine ucuz bir yöntemle siyaset malzemesi yapmak en büyük bölücülük…

İşi mahalle maçına çevirmek de ne oluyor?

Ne kadar ayıp?

Sanki sorsanız kendileri İstiklal Savaşı Gazisi… Sağ ayağını, sol gözünü cephede kaybetmiş…

Komik olan bugün harp olsa ilk topuklayan onlar olur…

Sonra herkes kendi vicdanına karşı sorumludur…

Dolayısıyla kimse kimsenin “vatan sevgisi”ni sorgulayamaz!

Kimse durumdan vaziyet çıkartamaz, yaranın üzerine tuz ekemez…

Ölenlerin ideolojisine saygı duymasanız da, en azından ailelerini acısına saygı duyun…

Sadece sizin gibi düşünmedikleri için ölümü hak ettiklerini söylemek hangi dinle, hangi vicdanla, hangi öğretiyle açıklanabilir…

Her biri tıpkı sizin çocuklarınız gibi ana kuzusu değil miydi?

Olaylara “insan” odaklı bakabilmek kadar büyük bir erdem var mı?

Mesele, Facebook’ta “geyik muhabbeti” yapacak kadar basit değil…

Ülke olarak önemli bir sınav veriyoruz…

Ve bu mantıkla ülkeyi paramparça ederiz…

Hepimizin tarihe karşı sorumlulukları var…

Lütfen hele de şu süreçte, kimse ölçmeden biçmeden konuşmasın…

                                 ***

İşi daha fazla sulandırmadan son kez yazıyorum…

Erhan Çakmak ve diğerleri ne yazarsa yazsın, yerel medyanın ipliği pazara çıkana kadar kavgaya devam… Ekmeğini alın teriyle kazanan meslektaşlarımı tenzih ediyorum… Eğer biz onun dediği gibi gazetecilik yapsaydık, bugün bu satırları yazmaya yüzümüz olmazdı…

Değil Zonguldak’ta, ülke genelinde bile kaç gazete okur toplantılarıyla halkın karşısına çıkmaya cesaret edebiliyor?

Bırakın da kimin haklı olduğuna okur karar versin…

Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim…

İsteyen Erhan Çakmak’a inanır, isteyen istediğine…

Ama Erhan Çakmak’ın ben ve Halkın Sesi hakkında ortaya attığı iddialarla ilgili en ufak bir şüphesi olan, Halkın Sesi’ne ve bana olan güveni sarsılan herkes telefonla ya da bizzat gazetemize gelerek dilediğini sorabilir…

Çünkü biz kendimizi medya tiranlarına, patron borazanlığı yapan yazarlara değil, bu gazeteye aylık 15 lira abone bedeli ile destek verip, internet üzerinden bizi izleyen takipçilerimize karşı sorumlu hissediyoruz…

Dilimizde tüy bitse de, nasıl birilerine kamuoyu adına hesap soruyorsak…

Kamuoyuna hesap vermeye de hazırız…