Değerli okurlar,

Kuzey yarımküreye yavaş yavaş sonbahar egemen olmaya başlarken, tatlısı, acısı, kayıpları ve güzellikleri ile bir yaz mevsimini daha anılarımıza katmış bulunuyoruz.

Hiç kuşku yok ki Batı Karadeniz’e sonbaharın ilk habercisi olan olay palamut balığının kendisini göstermesidir. Tüm gazetelerde “Denizden Palamut Fışkırdı”, “Karadeniz’de Palamut Bereketi”, “ Büyük, Küçük Tüm Balıkçı Tekneleri Zonguldak Açıklarında” ve “ Derya Deniz Palamut” gibi manşetlere rastlamaktayız. Ancak bu haberler içimi bir ürpertmiyor değil. Günümüz teknolojisinin bizlere sunduğu imkânların sonsuz yararını görürken, balıkçılık teknolojisine büyük katkı yapan balık bulucu sonarların balık nesli üzerinde kıyıma varan bir noktada avlanmaya da imkan sağladığı aşikar. Öyle ki Akçakoca’da bir günde 250 Ton Palamut ile limana dönen teknelerin haberini okuyunca çocuklarımız ve geleceğimiz için dehşete düşmedim desem yalan olur.  

Her ne kadar veri toplama ve analizi ile değerlendirme sonuçları tartışma konusu olsa da TÜİK verilerine göre 2020 yılında avlana Palamut miktarı 23.000 ton, Hamsi miktarı ise 2019 yılında 263.000 ton oldu. Evet kıyılarımızın toplam uzunluğu 8.333 km’dir ve Dünya’da kıyı uzunluğu bakımından 14. sıradadır. Ancak bu kıyı uzunluğu sizi yanıltmasın bizden üst sıralardaki İtalya hariç tüm ülkeler okyanusa kıyısı bulunan ülkelerdir. Üstelik kıyı uzunluğu bizden fazla olan İtalya’ya 2019 yılında 24.308 ton su ürünleri ihracatı gerçekleştiren de Türkiye’dir. Bu oranın içerisinde en büyük payı 311.681 ton ile balık çiftlikleri almaktadır. Yani denizlerimizden 2020 yılında 522.981 Ton balık avlamış olmakla birlikte bunun ihracata yansıyan yönü çok azdır. TÜİK'in yayınladığı verilerde ise ülkemizde 420 bin ton üretim yetiştiricilikten geliyor. 360 bin tonluk üretim de avcılıkla yapılıyor. Bu 360 bin ton üretimin sadece 290 bin tonu deniz balıklarının avcılığından geliyor ve bunun da 170 bin tonunu sadece hamsi oluşturuyor. Asıl dikkat çekici olan Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülke içerisinde Ukrayna ile birlikte en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye, Karadeniz’de kıta sahanlığı bakımından 4. ve kıyı balıkçılığı alanı bakımından da 3. sırada olmasına rağmen, münhasır ekonomik bölgesinde balık üretiminin %76'sını karşılar konumdadır. Karadeniz’de başta hamsi olmak üzere 3 kabuklu ve 38 balık türü avlanır. Karadeniz'den avlanan balıkların; %61,5'i hamsi, %26'sı çaça, %4,3'ü Karadeniz istavriti ve  %2'si de palamuttur.

Yaptığımız incelemelerden anlaşılıyor ki Karadeniz’den avlandığı bildirilen su ürünleri üretimi, 2000’li ve 2010’lu yılarda 600-700 bin ton civarında değişmekteyken bildirilmeyen  ya  da  eksik  bildirilen miktarlar  bakımından  yapılan  düzeltmeler  sonrası  ise  su  ürünleri  üretiminin  1,2-1,3  milyon  ton  civarına yaklaştığı anlaşılmaktadır.

Bu konuda artık feryat yerini çığlığa bırakmak üzeredir. Öyle ki Dünya Gıda Örgütü FAO’nun 2016 verilerine göre Akdeniz ve Karadeniz’deki balık stoklarının yaklaşık %85'i biyolojik olarak sürdürülemez düzeylerde sömürülmekte ve balık stokları yok olmak üzeredir.

Buradan çıkarılacak çok net bir sonuç olarak artık Karadeniz’in belirli bir kesiminde değil tamamında, aşırı avcılık baskısı altındaki stoklar büyük tehlike altında ve acil olarak tedbirlerin alınması da artık kaçınılmaz olmuştur.

Karadeniz’deki balık stoklarında görülen aşırı sömürülmeyi durdurabilmek ve tekrar artış sağlayabilmek için yeni uygulanacak balıkçılık yönetimi uygulamalarında mutlaka avlanma gücü ve buna bağlı teknolojik izleme ve bulma ekipmanlarında okyanuslarda kullanılan ve kapalı deniz özelliği taşımayan alanlardaki avlanma biçimleri için geliştirilmiş sistemlerin kullanımına sınırlama getirilmesi ve belli büyüklüğün altındaki balıkların avlanması daha sıkı denetlenmelidir.

Ülkemizde endüstriyel balıkçılık için zaman zaman uygulanmakta olan devlet desteklerinin kaldırılması ve bu desteklerin mevcut balıkçılık alanlarının denetlenmesi ve geliştirilmesi çalışmalarına aktarılması sağlanmalıdır. Hatta belirli yıllar için avlanmayı olta balıkçılığı ile sınırlandırıp denizlerimizi nadasa bile bırakabiliriz. Tabi bu zaman diliminde endüstriyel balıkçılık sektöründe çalışanlara devlet desteği de işte o zaman sağlanmalı, endüstriyel balıkçılarımızın iç denizlerimiz hariç uluslararası sularda avlanmalarına olanak tanıyacak destekler de oluşturulmalıdır. Mevcut balıkçılık meralarının büyük bir kısmının içinde vahşi avcılık ve aşırı avlanmayı da barındıran bazı avcılık yöntemlerinin yasaklanması ve bu tür avlanmaya meraların kapatılması da bir başka önlem olarak politika oluşturucuların ajandasında yer almalıdır.

Karadeniz’in kaynakları sınırsız değildir. Karadeniz bir iç denizdir ve buradaki canlı popülasyonu temiz deniz ve akılcı avlanma stratejileri ile yaşayacaktır. Karadeniz’de en çok avlanmayı yapan ülke olarak komşu kıyıdaş ülkelerin dostluğa zarar verebilecek önlemleri hayata geçirmeleri de an meselesidir. Münhasır Ekonomik Bölgesinde balık stoklarının tehlikeye girdiğini gözlemleyen her ülke mutlaka kendi stratejilerini hayata geçirecektir. Bu noktada Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ile balıkçılık alanındaki paylaşımlarımızı sekteye uğratacak davranışlardan kaçınmak milli bir görev olarak önümüze çıkmaktadır.