Dünyanın neresine giderseniz gidin değişimler sancılı olur. İster yenileme ister riski ortadan kaldırmak deyin yıkılanların yürek ezikliği, bütün hakikati ile yüzünüze tokat gibi çarpılırken, mahcubiyet duygusu sizi alır götürür çocukluğunuza, gençliğinize ve anılarınıza.

Benim memleketimde de çok sancılı ve acılı olur değişimler ve yenilikler. Yıllara ve zorluklara meydan okuyan memleketimde hep anılar sürgün olur. Mesela kara akar deresi dersin ya işte o bile bir alelacele derme çatma bir kentin kuruluş öyküsünün izlerini taşır benim memleketimde. O kovboy filmlerinde gördüğümüz zamanlara rastlayan ve ortasından demiryolu geçen kasabalar gibidir bizim oralar.

Evet hep acılı olur Zonguldak’ın yeniliği ve değişimi. Kasaptarla’da ve Kapuz ile Tersane arasında düzenli işletilen bir plaj vardı mesela, trenle gittiğimiz Göbü, Türkali, Uzunkum, Tünel Arkası, Değirmenağzı ve dereden arabanın altını vura vura gittiğimiz bir Ilıksu. Oysa ağaçlar altında yenilen biber dolmalarının, sigara böreklerinin kokusu hala burnumda ve anılarımda taptaze durmaktadır. Çocuksun, Orta Kapuzda bir Pazar günü, denizden çıkar çıkmaz ıslak ve şapır şapır akarken gelmişsin ailenin ve bugün pek çoğu hayatta olmayan komşularının yanına. Masada imece usulü evlerde bir akşam önceden yapılmış her türlü yiyecek, önünde mavi deniz ve şen kahkahalar arasında hoparlörde Cici Kızlar ve Şenay. Göbü’de iki çarşafın iki sırık arasına gerildiği o günübirlik gölgeliklerde uyumak mesela. Ateşten kumu göğsüne çekerken şezlong nedir bilmezdik ki. Biz o kumun rahatlığını yaşardık, bu günküler o çakıl yatağın rahatlığını ne bilsin ki. Bu gün Kasaptarla’daki salın olduğu yerde iki şeritli karayolunun refüjü var şimdi. Orta Kapuz ise viran, paslı demirlerinde hayal meyal şen kahkahalar ve makûs talihine yenilmiş oracıkta sessiz ve anılarda. Oysa bekâr balkonunda konserve pilaki ve sıcak ekmek yenirdi, biraları tuzlu fıstıkla yer içerken gençlerin bir anlık bile olsa taşkınlığına rastlanmazdı. On yıllara inat yıkmaktan beter olmuş hali ile terk edilmiş şimdi oracıkta durmakta.

Zonguldak değişti elbet gelişti bir bakıma ama bunu bütün memleketlerden daha fazla, anılarını feda ederek yaptı. Saka kuşlarının ki biz çembercik derdik, türlü keneset (kuyruğunda beyaz leke) rütbesi ile ötüştüğü o güzelim ot kokulu ve yıldız dikenli kırlarında şimdi otobüs terminali var mesela, her sabah Lombardini sesinin sabah alacasında martı seslerine karıştığı Karakum’da şimdi balıkçı kalmadı mesela, feleklerde kaydırak oynayan mavisi, kırmızı laciverti suları yırtarken elimizi sarkıttığımız ve bize avuç avuç denizi yaşatan o Kurucaşile tekneler tek tük kaldı şimdi. Öyle bir çırpıda olmuyordu değişim, bazen sancılı bazen de bir moloz yığını ile karşılaşıveriyordu insan. Bir Tekel deposu ve yanı başında Asma Taksi canlı tarih gibiydi. O kavşak İstasyon Caddesine çıkan bir köprü ile Gazipaşa’nın kesiştiği nokta. Necati eniştemin Asma Takside Rat rampalarını tırmandığı Austin marka arabası Fevkani Köprü’yü gören ara sokakta çürümeden önceleriydi. Tekel deposunun duvarında şen kahkahalar ve birbirine muzip takılmalarla yaşandı onca anı. Kızılay Binası mesela oracıktaydı, kimler kan alıp, kan vermedi ki, demiryolu köprüsünü seyreden EKİ lojmanları mesela onlar da bir solukta silinip gittiler.

Hala o eski dokudan bazı izler taşımakla beraber, kent üzerinde dolaşan balyoz yıkacak yeni yerler aramakta. Küçücük bir madenci kasabasından bir Cumhuriyet kenti yaratırken atlanan her detay bugün bir yıkım nedenini oluşturmakta.

Zonguldak tarihine iz vuran İşçi Müdürlüğü binasına satır arasında değinmek sinmedi içime. O Sürmen ile bir dargın bir barışık yaşadı yıllarca. Sürmen’de orkestra kendim ettim kendim buldum şarkısını çalarken düğünlerde iskelenin amiri benim havasında nice düğünlerde nice Zonguldaklıyı evli barklı insanlara dönüştürdü. Nice aşıklar muradına ererken bazılarının ayrıldığı masalar vardı o deniz üstü köpüren mekanda. İskelede bağlı teknelerde armut, marul yada balık olurdu kimi zaman. İşçi Müdürlüğü ve yanında vapur acentesi ikisi sanki nikahlı gibiydiler. Çok yıllar ötesinden bakıldığında bile var olan bu bina yolun ve sahilin genişleme isteğine kurban gitti. İçim titredi sanki Gazipaşa’nın anahtarı kaybolmuştu, her çarşıya indiğimde kayıp bir eşya gibi telaşla arar oldu gözlerim. Düşünün bir kere 1900’lerin başından beri kaç bina kaldı ki Zonguldak’ın geçmişine dair. Onlar orada İşçi Müdürlüğü, Vapur Acentesi, Sürmen ve eski lambahane limanın bekçi kulübesi ve Gazipaşa’nın anahtarı gibiydi. Üstelik Ulu Önder Atatürk’te önünden geçmişti.

O kızıl gün batımında denizin tuzlu yosunlu tadı alırdı bir an sizi Balkaya’dan öteye. Koşsan yakalayacakmışsın gibi güneş, batarken el verirdi sanki. Bir başkaydı Zonguldak’ta gün batımı. Bana burada güneş çok güzel batar dedikleri tüm memleketlerde batırdım ben güneşi, ne o kızılın rengini ne de o esinti vardı hiç birinde. Hiç bir akşam üstü yorgun argın, mutlulukla ve güneşin alnınıza vurduğu mühürle döndünüz mü limana? Bütün gün sallanan kayığın sarhoşluğu ile karaya ayak bastınız mı iskelede? Bacaklarınız sizinle dalga geçti mi köprü başındaki duraklara kadar? İşte benim memleketimin küçük ama adama haz veren anlarından biridir balık dönüşü. Takalar vardı birde Kapuz burundan kum çeken. Akşama kadar camdan kaç kere geldiklerini sayardım.

Sevgili Kıvanç BARUÖNÜ’nün yönetmenliğini yaptığı “ Kelebeğin Rüyası” filmindeki o liman arkası tünel sahnesinin geçtiği mekânda kim bilir kaç defa resim çektirmişsinizdir?

EKİ’nin bahçelerinde Zonguldak’ın çiçekleri vardı. Bahardalı yazın habercisi, ortanca yazın çiçeğidir. İnsanın içini kaplayan o neşe Üzülmez, Kılıç, Dilaver, Çaydamar, Kandilli, Gelik ve Karadon’da EKİ bahçelerine yansırdı.

   

Bir de Aslan Çeşmesi vardı. Zonguldak Ereğli arasında mola verdirecek kadar mesafe vardı. Hele motor kapağı bile içeride olan Magırus-Deutz otobüslerin mazot kokusuna karışmış nefes kokusu istifra alışkanlığı olmayanı bile fena yapardı. Hele bir de kışın gidiyorsanız yandınız. Bir de bu çeşmenin facia ile sonuçlanan kazasını hatırlarım. Uludağ turizmin çeşmeye varmadan önceki son virajı alamayıp uçuruma yuvarlandığı kaza. Ölenleri bir kez daha rahmetle anıyorum.

Ekonomik yaklaşımın marka tescilli hali "EKONOMA"lardı. Ülkenin Migros'tan sonraki ilk süpermerketler zinciri. Üstelik Migros'un daha bu gün yaptığını Ekonomalar 50 yıl önce yaptı. "Katırla Kapıya Servis"

Hayvancağızın kendine özgü kokusu ile ekmek kokusu biraraya gelince ilginç oluyordu.

Ve Fevkani Köprüsü.

Son günlerin değişmez konusu Fevkani Köprü. Yıkılsın mı yıkılmasın mı konusunda daha kentte tam bir konsensüs oluşmamışken acil yıkım kararı alınması, bu kentin önemli bir endüstri mirasının ortadan kaldırılmasından başka bir anlam taşımamakta. Aynı yere köprü yapmaktan başka çare var mı?

Fevkani Köprüsünün asıl hikayesi çarşıya inmek deyiminin son bulduğu yer olmasıydı. Fevkani Köprüsü, Kentin Batı yakasındaki Bahçelievler ve İncivez ve Sendika Mahallelerinin çarşı ile buluştuğu, Kentin doğu yakasındaki Fener, Yayla, Rüzgarlımeşe, İnağzı, Üzülmez, Asma, Rat ve Dilaver istikametindeki Mahalleleri için de şehir merkezinin geride bırakıldığı bir nokta olması nedeni ile bu kent için mihenk taşı olma özelliğini ifade eder. Aslında Zonguldak ticaretinin de gelişmesi ve hareketliliğinin de yapı taşıydı Fevkani. EKİ (Şirket) ikramiye dağıttığında köprü altı dükkanlarına gün doğardı. Veresiye (ki Zonguldak icadıdır) defterleri kapanır alışveriş hız kazanırdı. Aslında köprünün işlevi ile pek de uygun olmayan bir mekânın oluşması, köprüye başka bir fonksiyon daha yüklemişti. Ancak ticaretin şekillenmesinde ve topografya engelli bir kentte bulunabilen tek alana bu fonksiyonun yüklenmesinden daha doğal ne olabilirdi? Nitekim yaklaşık 60 yıldır bu işlevi yerine getirmesi de bu ihtiyacın o zaman için doğru konumlandığını da ispat ediyor. Tabi günümüz koşullarında, ticari faaliyetlerin caddelerden toplulaştırılmış mekanlara, özellikle otopark sıkıntısı olmayan AVM lere kayması, her kent gibi Zonguldak’ta da etkisini gösteriyordu. Bir de buna Fevkani Köprüsünün yıllar içerisindeki onarımsız ve bakımsız geçen kullanımı eklenince ortaya büyük bir ikilem çıkıyordu. Yıkılsın mı? Onarılsın mı? Yerine yapabileceğiniz her projenin çözümlemesinde ulaşım aksı planınız Fevkani Köprüsünün çözümü ile örtüşüyorsa ki ortaya konulan proje bundan farklı değil, o zaman yıkmak niye? Evet yangın dayanımı sebebi ile altındaki dükkanlar risk oluşturuyor kabul ama dükkanların taşınması ve köprünün aslına uygun onarımı daha mantıklı değil mi? İstanbul’da Galata köprüsünü kaç kere yenilediler aslından ve yerinden sapmış bir proje getirildi mi? Niye çünkü o köprünün kent hafızası ve dokusuna olan etkisini kimse yok saymadı.

Kentin Balkonu olan bu yapının yerine koymaya çalışılan ve renderlerinden anlaşıldığı kadarı ile tek bir mahalde 8 trafik lambası ile ki 6 tanesi aynı anda geçişi durduruyor, tam bir kaosa gebe. Üstelik belli bölümlerinde üstü kapatılmış olan Üzülmez Deresi ile tam bir soru işareti. 1983 Selinde Zonguldak’ta felakete yol açan unsurların bu proje ile yine yaşanmaması için hiçbir engel yok. Alanlardaki açıklıkların oluşturulması fikri güzel, ancak Site ve Soğuksu’dan gelen araçlar çarşı merkezine geçmek için Acılık’ta Belediye Binasının hemen arkasındaki üçgeni kullanırken Çaydamar’dan gelen araçlarla tehlikeli bir biçimde karşılaşıyor ve keskin bir dönüşle aradaki dar yola giriyor. Kara nokta. Eski Kan Bankasının olduğu kavşaktan Hal istikametine giden araçlar Karaelmas ve İstasyon istikametinden gelen araçlarla tehlikeli bir biçimde karşılaşıyor ve keskin bir dönüş yapmak zorunda kalıyor. Bu noktada ulaşım konusunda daha yetkin olan meslek adamlarının bu konuya daha dikkatli eğilmelerini öneriyorum.

Değişimler sancılı olur elbet, ancak değişimlerin rasyonel ve yeni bir soruna yol açmadan yapılması en anlamlı ve değerli olanıdır. Zonguldak için geliştirilecek her proje, eğer kentin gelişmesine katkı sağlayacaksa bizim için değerlidir. Mithatpaşa tünelleri bir gereklilikti ve bizim için yerinde bir projedir. Bu bakımdan ortak akıl ile üretilmiş her proje Zonguldak’a fayda getirir. Fakat bu kentin dinamiklerinden haberi olmayan ve uzaktan algı ile yapılan her proje gelecekte gerçekleştirilmesi düşünülen başkaca projelere ayak bağı olur. Bugün Ankara’daki Akay Kavşağı örneğinde olduğu gibi. Ben yaptım oldu zihniyeti, trafik sorununu çözeyim derken Kentin Kuzeyi ile Güneyini birleştirecek metro projesinin uygulanabilirliğini ortadan kaldırdı. Zonguldak’ta bu türden gerilimlerin yaşanmaması ve rasyonel düşünme adına tekrar ve yeniden düşünmekte yarar var.