GÖÇÜK MEHMETLE BACAAĞZI SOHBETLERİ

     Madencinin karalara bulanmış iş elbisesini tamamlayan en önemli malzemesi, boynuna bağladığı mendilidir. Madencinin kravatı da, papyonu da, fuları da mendilidir.

     Zonguldak kömür havzasında, yeraltı madenciliğinin başladığı 1840’lı yıllardan, yaklaşık 60 yıl öncesine kadar; Ocağa çalışmaya giden işçinin boynuna anne veya eşi tarafından 50 cm. Boyutunda   kare  keten mendil bağlanır ve vedalaşılırdı. Mendil keten dokumadan yapılır, kenarları küçük işlemelerle işaretlenirdi. Hatıra niteliğindeki bu mendil, yerin derinliklerinde tozun toprağın içinde kan revan çalışan madencinin, kazma-kürek gibi olmazsa olmazıydı.

     “Mendilim keten dokuma

      Çalışırım soluk soluğa

     Ciğerim kömürden körük

     Mendilim bağlı boynuma”

     “Pnömokonyoz” yani taş tozunun ciğerlerde oluşturduğu geri dönülmez durumu geciktirmek  veya kömür tozundan korunmak için madenci; boynuna bağladığı mendil ile ağzını-burnunu kapatır.  Sanki tozdan korunuyormuş gibi hisseder kendini. Fakat toz, ince ince ciğere geçer yine de. Ciğer, kömürden körük olur. Vardiya sonrası kömür tükürür madenci. Emekli olsa da, iki ay sonra, yine de rengini belli eder kömür.

     “Mendilim keten dokuma

      Bir taş düştü sol koluma

      Kanım damarımdan damlar

      Mendilim çare yarama”

      Yeraltı bu! Taş düşebilir, direk kaçabilir, araba devrilebilir, balta vurabilir... Bir yerinden mi yaralandı madenci? İlk yardım mendil ile yapılır. Koluna taş mı düştü? Mendil sarılır kan durdurulur. İncinme varsa, kol mendille askıya alınır. Ocakta çalışırken yaralandığı yerden kanına kömür bulaşan madenci , emekli olduktan sonra vücudundaki mor çizgilerde anılarını depreştirirken, mendilin işlevselliğini bir çırpıda gözünün önüne getirir.

     Mendilim keten dokuma

      Sarılırım kürek kazmaya

      Terim kirpiğimden damlar

      Mendilim değer alnıma”

     Terin gözü yaktığını biliriz. Yerin derinliklerinde, suni havalandırmanın yapıldığı ortamda, yani hava akımının az olduğu, oksijen oranının düşük olduğu yerde, beden gücüyle çalışma vücudu terden sırılsıklam eder. Bazen madenci der ki “çizmem terden vıcıdı!” Baretin içinde saç diplerinden başlayıp, alnından akarak kirpiğinden gözüne dolan ter damlacıklarına biraz olsun mendille müdahale eder madenci. Fakat yine de sürmeli gözlü olmaktan kurtulamaz. Vardiya sonrası yıkanırken lif olarak kullandığı mendili, göz kenarındaki siyah sürmeleri çıkarmaya yetmez. Vıcıyan çizme de bir sonraki vardiyaya kadar kurumaz!

     Günümüzde madencinin mendili keten dokumadan yapılmıyor. Yüzde sekseni sentetik uyduruk bir malzemeye dönüşmüş durumda mendil. Üstelik 5 cm. Daha kısa ve madencinin boynuna bağlanmaya yetmiyor.

     Madencinin tozdan korunurken, yarasını sararken, alnındaki teri silerken ... Kullandığı birincil malzemesinde bile eksiklik ve üç kağıt var. Çalıştığı iş yerinin şartlarını varın siz düşünün!