Seçim sonrası görüntü ve gürültü kirliliğinden bir nebze arınmış Zonguldak sokaklarındayım…İş çıkışı nedeniyle hayli kalabalıklaşan caddeden zor yürüyoruz.Bir ara kulağımıza hoş bir müzik sesi takıldı.Klarnetin yürek acıtan olağan üstü tınısı yayıldı caddenin her yanına.Müzisyen dostlarım buna klarnetin “la minör” sesi diyorlar.Hele kemanın insanı derinden ,görülmeyen ancak duyulabilen  etkisitarif bile edilemezdi.Darbukada, bu ahengi, ritmi sağlayan bam teli.Buna hangi yürek sessiz kalır ve de sızlamaz…Ayakta donup kaldığımız, dinlemesine doyamadığımız bu Türk Musikisinin eşsiz parçalarını dinleyebilmek için öylece kala kaldık… Onları sessizce bir kenarda izlerken hiç şüphem yoktur ki, hüzünlenmemek, duygulanmamak ve efkarlanmamak mümkün! Daha dün kulaklarımızı patlatan seçim şarkılarından sonra bu müzik bize ilaç gibi geldi. Hicazından, raksına hatta oyun havalarından bir resital…

Kim bunlar? Bizi duygulandıran, efkarlandıran bazen de neşelendiren bu üç genç kim? Açılım, saçılım deyip, etnik kimliklerimizi ortaya atıp, zorla içimizden koparılmak istenen “Roman” kardeşlerimiz. Gözlerinin içi hep gülen “Çingenelerimiz”, güzel insanlarımız bunlar. Musikimizin adsız kahramanları. “İkinci Makasın” yetiştirdiği rahmetli kemancı üstadı Topal Fikretlerin, Cümbüşçü Hasanların torunları ve kemanı ile hala içimiz titreten Yücel Kocasoy’un kardeşleri…

Sosyal çözülmeler nedeni ile zorla bu neşeli hoşgörü sahibi insanlarımızı, bir bütünden ayırmaya çalışmak kime ne fayda getirir? Bu zorlamayı sorgulayalım!Ötekileştirmeye çalıştığımız bu kardeşlerimizin musiki önderleri ile meşhur Ontemmuz mahallesinin bağrından çıkmış iftar kaynağımız,Udi Zihni Ölmez’in,halk müziğimizi tanıtıp Folk dalında İrlanda’da dünya ikincisi olan saz üstatlarındanFikret Aysel’in ne farkları var? Yine bu mahallede yetişen müzisyen, Bestekar Ercan Kandemir’den,Kanuni İlhandan,Kemancı Orhan ile Melihten,Bongocu Dursun’dan ve güzel insan Zonguldak Musiki Derneği kurucularından Udi Turan Kılıçtan onları ayırmanın ne manası var? Adları, mahalleleri farklı yalnızca. Birisi “İkinci Makastan” diğeri “Ontemmuz Mahallesinden”…Başka?

Onları seyrederken, bir zamanlar görüp etkilendiğim Londranın ünlü Wembley Parkı ile New York Times Meydanındaki“sokak çalgıcıları” aklıma geldi. Turizmin,kültürün vazgeçilmez unsurlar idiler oralarda.Lakin burada onlara sokaklar yasak! Zabıtalar bu üç delikanlının başına gelerek, sokaklarımızda dalga, dalga yayılan o güzel nağmeleri “Yasak!” diyerek kestiler.Kaldırımları işgal ediyorlarmış… Halkı rahatsız ediyorlarmış… Sebep bu. Ve en önemli suçlama:”Yaptıkları kanunsuz bir işmiş…” Hadi oradan, hadi, hadi… Bir aydır seçim propagandası diye kulaklarımızın zarını patlatanlara laf yok! Ruhumuzu,gönlümüzü, yaptıkları müziklerle dinlendirenlere yasak! Hadi,hadi başka kapıya! Yahu bu kardeşlerimiz gerilen sinirlerimiz için ilaç oldular ilaç! Siz önce kaldırımları işgal eden bakkala,manava,kasaba,çiçekçiye,miçekçiye müdahale edin! Bunlardan herkes şikayetçi. Yürünecek kaldırım bırakmadılar caddelerimizde, sokaklarımızda. Kanunları yalnızca bunlara değil, onlara da hatırlatın ve de uygulayın! Tabi yapabilirseniz… Git deyince giden, kal deyince kalan bu gönül insanı müzisyenleri rahat bırakın! Onların icra ettikleri bizim kültürümüzün en önemli bölümüdür. Müziğimizdir.

Unutmayın ki, şehrimizin çarpıklıklarının müsebbibi ne müzik ne de müzisyenlerdir. Sırf “Roman” oldukları için onları toplumdan tehcir etmeyiniz! Onları üzmeyiniz! Bırakın onları!Sokakları,caddeleri,klarnetin, kemanın tınısıyla darbukanın ritmi ile inletsinler.Hem de yaşadığımız seçim gerginliğimizi yok etmek için en son ayarlarında çalsınlar! Ve bize de dinletsinler! Çok mu zor? Herkes işine! Yapılacak çook iş var!