Hayatta ki en öğretici olgu acıdır..
Yıl 1980 Karabük Yenişehir Semti
Ortaokul 2. Sınıf okullar açılıyor. Yine ders kitaplarım yok. Zaten her yıl Komşumuz olan ve aynı okulda bir sınıf üstüm olan, mahalle abim Ali BOSTANCI' dan alıyordum kitaplarımı. Ali abi den yine kitapları aldım. Ancak aralarında Türkçe kitabı yoktu. Okullar açıldığı hafta, sıra arkadaşım Yusuf DÜZ ile okuldan kaçıp sinemaya gittik. Biz Wang Yu'nun uçan karateciler filmini beklerken ; camekanda Dağların Çocuğu diye bir film vardı…Okuldan kaçmıştık ve yapacak bir şey yoktu …Okula da dönemezdik. İçeri girdik. Zaten sinemaya yabancı değildim. Cumartesi günleri saat 10' da iki film birden aynı ücretle izlenebiliyordu. O gün herkes elinde Teksas, Tommikslerle gelir takas ağırlıklı ticaretini yapardık. Konumuza dönecek olursak . Filmde bir iki erkek kardeşin hikayesi anlatılıyordu. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Kanada da geçen bu senaryoda . Ağabey bir kanun kaçağı kardeşi ise onu yakalamakla görevli bir rangerdi (kanun adamı). Filmin sonunda Küçük kardeş tam ağabeyini yakalamak üzereyken ; kızıl derililer küçük kardeşi sıkıştırıyor. Tüm oklar küçük kardeşe dönük durumdayken; ağabey kayaların üzerinden kartal gibi uçuyor. Küçük kardeşinin üzerine kapanıyor.. Bütün oklar ağabeye giriyor….Sinema da gözyaşları sel oluyor. Tabi en çok da benim. Çünkü benim de aynısını yapabilecek bir ağabeyim vardı. (Ruhun şad olsun Celal DEMİRDÖĞEN Anmadan geçemeyeceğim)
O gün hayatımın dönüm noktalarından biriydi. Sinema kültürüm sanırım biraz değişmişti. Belki de okulun veremeyeceği eğitimi, o gün o sinemada almıştım..
GELELİM İKİNCİ PERDEYE
Film bitti. Sinema Karabük'ün biraz daha burjuva yaşam tarzına sahip çoğunluğunun olduğu Yenişehir Semtinde olduğundan, havuzlu bahçe dediğimiz sosyal tesiste aynı semtteydi. Uzatmayalım. Havuzlu bahçenin yanından geçerken; Çöp tenekesinin yanına düşmüş; ön kapağı olmayan bir kitap dikkatimi çekti. Kitabı elime aldım. Biraz inceledikten sonra o sene okuyacağımız Türkçe Kitabı olduğunu gördüm. Sevindim. Yusuf a dönerek "lann Yusuf baksana Türkçe kitabını buldum". dedim. Kitabın sayfaları nemden yıpranmış ve küflenmiş bir haldeydi Akşam okul çıkış saatini ayarlayarak eve döndüm. Ablama kitabı verdim. Oda bana gazete kağıdıyla kaplayıverdi. Ertesi gün neşeyle sayılabilecek olumlu duygularla okula gittim.. Son iki saat Türkçe dersiydi .Öğretmen sınıfa girdi. Kitap ve defterlerinizi aldınız mı çocuklar? Dedikten sonra kontrol etmeye başladı. Bende kitabımda var, defterimde var diye hafif hafif geriniyorum .. Herkesin saçını başını okşayıp gülümseyerek bizim sıranın önüne geldi..Kitabımı eline aldı….Sayfaları çevirdikten sonra ayağa kalk dedi…Ne olduğunu anlayamamıştım….Kitabı..göğsüme şiddetle çarparak…Çöplükten mi buldun bu kitabı eşşoğlu eşek dedi . Adeta şoktaydım. Hiç bir şey diyemedim. Yerime oturdum. Öğretmen bir arka sıraya geçtiğinde içimde ki ağlama isteğini bastıramadım , ağlama utancı duvarını bir anda aştım ve ağlamaya başladım. Öğretmen geri dönerek git yüzünü yıka diye sert bir ifadeyle söylendi.
Hızla sınıftan çıkarak lavobaya gittim.
Yüzümü hem yıkıyor hem ağlıyordum.. Ağlamam geçince, Aynada yüzümü görüyor tekrar ağlıyordum.. Sonradan öğrendim ki… Ben çıktıktan sonra Yusuf ayağa kalkarak söz istemiş; öğretmen ne diyeceksin diye sorduktan sonra…Yusuf nereden bildiniz? Demiş. Öğretmen sormuş. Neyi demiş..
Yusuf : Cumhur'un Kitabı çöplükten bulduğunu…!!!!!!