Başkalarına karşı incelikli ve saygılı davranma, incelik, naziklik. Tabi toplumun nazik kişileri algılama biçimi de çok önemli. Popüler davranış biçimleri arasında değil nezaket. Kabalık, güç gösterisi, günümüzde daha popüler. Çünkü ilkelde olsa ezme duygusu daha bir tatmin edici hazlar veriyor. Bu güç kimi zaman bilek kuvveti, kimi zaman makamdan alınan kuvvet, kimi zaman paradan, kimi zaman soy adından kaynaklanabiliyor. İşte tam burada hastalığın pan zehiri geliyor akla. Ne mi? Tabi ki sanat. Sanattan uzaklaşan toplumlar kabalaşıyor, hoyratlaşıyor. Önce Türk’çe değişiyor. Toplum en fazla üç yüz kelimeyle anlaşmaya başlıyor. İronide burada; üç yüz kelimeyle konuşan bir toplum anlaşabilir mi? Üç yüz kelimeyle konuşan bir toplum sanat ve bilim üretebilir mi? Tüm bunlar bir birini besleyen adeta birbirini sürekli doğuran kavramlar. Bireyler arasındaki iletişimin kalitesi; duygudaşlığı anlam birliğini getirmez mi? Belki konuşan ama birbirinin ruhuna hitap etmeyen. Birbirine empati hissetmeyen robotik bir toplum mudur istediğimiz? Sorun ne istediğimiz bile değil. Neyi isteyeceğimizin farkında değiliz.

Dostoyevski’nin Suç ve Cezası, evrensel hukuk kavramının oluşmasına etki etmedi mi?

Zola’nın, entelektüel yiğit duruşu suçsuz bir adamı cezaevinden çıkarmadı mı?

Steinbeck’ in, Gazap Üzümleri Amerikan ekonomik düzeninin sorgulanmasına yol açmadı mı?

İşte sanat ve sanatçı bu kadar önemli kavramlardır. Türkçe’ nin bilim ve sanat dili olarak zenginleşmesini isteyen sayısıyla doğru orantılı olacaktır.

Türk toplumunun gelecekteki mutluluğu…

Her ne kadar bazıları sırtını dönse de…