Hayatımız kâbus gibi. Bir avuç arsızın hiç bitmeyen kâr hırsı, açgözlülüğü hayatı zindan ediyor bize. Kâr hanelerinin bacalarından yaydıkları uğursuz dumanlar, zehir solutup asit yağmurları yağdırıyor her yana. Atık suları derelerimizi kirletip, denizlerimizdeki hayatı yok ediyor. Vandallar derelerimizi kurutup, tarım alanlarımıza vahşice beton döküyor. Nereye gitsek kurtuluş yok ellerinden; paragözler havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirletip, hayatı yaşanmaz kılıyorlar vahşice…

Yetmiyor, kışta, kıyamette evlerimizi başımıza yıkıyor depremlerle; genç-yaşlı, çocuk-kadın demeden hepimizi enkaz altında bırakıyor. Molozların altında bir boşluk bulup yaşama tutunmaya çalışsak, soğuktan donuyoruz;  şansımız yaver gidip soğuktan korunsak, kurtarma ekipleri geç kalıyor bu kez de. Oralardan sağ çıksak enkaza dönmüş bir bedenle yarım soluk bir hayatı çekme eziyeti bekliyor. Nasıl bir yazgı, ne mene adaletse payımıza düşen hep acının bin türlüsü oluyor…

BİR DOĞA OLAYI OLAN DEPREMİ ASRIN FELAKETİNE DÖNÜŞTÜREN KENDİLERİ

Bilim insanları kapımızı çalacak felaketi anlatıyor yıllardır, feryatlarını sağır sultanlar duyuyor, ama bazı aymazlara söz geçmiyor. “Bilim” hiçbir anlam ifade etmiyor onların kararmış yüreğinde; her yanlarından taşan kibirleri kendilerininkinden başka bir akla, asla kıymet vermiyor. Bilimsel akıldan tiksiniyorlar hatta. Olan yine bizlere oluyor, on binlercemiz kefensiz karışıyor kara toprağa; yüz binlercemiz geride binlerce ölü, acı ve hatıra bırakarak toprağını terk ediyor çaresizce…

Unutan belleğimize, bitmeyen tevekkülümüze,  kahredici zorbalıkları karşısındaki boynu bükük çaresizliğimize güveniyorlar.  Ecelsiz ölümleri “Asrın felaketi” cilasıyla sunmalarının nedeni de bu bence. Kader planımıza biner biner ölümü yazıp, sıradan bir doğa olayı olan depremi asrın felaketine dönüştüren kendileri. Fay hatlarının üzerine imar verip yaşadığımız evleri mezarlarımıza dönüştüren de bu haramiler, çıkardıkları imar aflarıyla kaçak yapıları üzerimize çökertenler de…

KOCA ORGANİZASYONLAR LİYAKATSİZ ELLERDE

Bir de felaket günlerindeki umursamazlıkları yok mu, tüy dikiyor hepsinin üstüne. Afet müdahale programları oluşturulup her türlü olasılığa, felaketin büyüklüğüne göre planlamalar yapılıyor sözde. Felaketin yaşandığı yerlerdeki kurtarma ekiplerinin de felaketzede olabileceği öngörülerek, destek verecek iller belgelere yazılıyor. Kimse uygulamıyor, koca organizasyon liyakatsiz ellerde çünkü. “Harekete geçin” talimatını verecek tek adama, herkesin sesini duyurması mümkün olmuyor ayrıca…

İnsanını enkazdan kurtarmak, yardım ulaştırmak konularında topallayanlar, başka işler oldu mu ışık hızına ulaşıyor. Bilim insanları, “Kentleşme jeolojik verilere dayalı kurgusu olan mühendislik işidir. Bilimsel gereklilikler dışlanıp, konutların bir an önce inşasına başlamak yeni felaketler doğurur” dese de aynı vurdumduymazlık karşılarına çıkıyor. Delirmemek elde değil, “Asrın felaketi” ne Allah aşkına.  Deprem mi? Doğanın bilgisinden, bilimden daha çok başka şeyleri önceleyen yönetim anlayışı mı?