Çok zor bir yazı, kaleme aldığımda sandıktan ne çıkacağı belli değildi henüz, oyların yarısı bile kullanılmamıştı çünkü. Belli olan şu ki: 14 Mayıs’ta favori olarak gördüğüm, en azından sandıktan birinci çıkacağını düşündüğüm Kılıçdaroğlu’nun kazanması, bu kez, sürpriz olacak. İlk tur sonuçları gösterdi ki, ülkenin bir bölümü değişime ikna olmamış henüz. Bunda kutuplaşmanın çok etkisi olsa da, muhalefetin (doğal olarak bizim de) ciddi bir inandırıcılık sorunu olduğu açık bir gerçek...

Sosyologlar, siyaset analistleri nasıl açıklar bilmiyorum, muhalefetin her dediğine şüpheyle bakan milliyetçi, muhafazakâr seçmen bunca haksızlığı içine nasıl sindiriyor? TRT tüm kampanya boyunca Erdoğan’48 saat yer verirken, Kılıçdaroğlu’na yalnızca 32 dakika ayırmış örneğin. Bakanların tamamı tüm yetkileriyle sahada, Cumhurbaşkanı, seçime bir gün kala bile kararname ile yeni atamalar yaptı. Bunlar hiç mi sızı yaratmadı acaba vicdanlarında? Onlara göre Cumhurbaşkanına her şey mubah mı?

KOCA CUMHURBAŞKANI BİLE BİLE MONTAJ KASET OYNATIR MI

Ya ülkenin bu zamana değin oluşturduğu siyasi teamüllere karşı, camilerin, miting meydanına çevrilmesine ne demeli? Allah’ın evi olan ibadethanenin, birisi tarafından, dünyevi siyasetin arenası haline getirilmesi, hiç mi içini burkmadı kardeşlerin? Meydan meydan gezdirip izletilen görüntülerin montaj olduğunun açık dille itiraf edilmesi hiç mi soru işareti uyandırmadı kafalarında? “Koca Cumhurbaşkanı bile bile montaj kaset oynatır mı” sorusu hiç mi akıllarına gelmedi…

Yaşadığımız hayatla siyaset arasındaki makas hiç açılmamıştı bu kadar. Dolar 20, avro 22, sterlin 24 liraya dayandı. Bir kilogram kıyma 350 lira. Pazarda 25 liradan düşük meyve yok. Soğan, patates fiyatları 20 liranın altına düştü diye bayram yapıyoruz. Fahiş artışlar nedeniyle ev sahibiyle davalık olmayan kiracı kalmadı neredeyse. Bunların hiçbiri konuşulmuyor, muazzam bir yalan makinesine dönüşen yandaş kanalların algı operasyonları sayesinde sanal meseleler daha çok önde çünkü...

BECEREBİLDİĞİMİZ KADAR MÜCADELEYE DEVAM İNATLA VE ISRARLA

TOOG’un önünde bir secde edilmediği kaldı mesela. 1961’de, Türk mühendisler, 129 günde Devrim’i yaptı. Blokları dahil motorlarını da kendileri üretti, gidip Bosch’tan almadı yani. Anadol 1966’da, Hacı Murat 1971’de yollardaydı. 70 yıl sonra neyin kafası bu Allah aşkına? Bu ülke bu kadar mı zavallı? Vay efendim, İHA’lar, SİHA’larmış. Yapılanları gururla alkışlayalım ama şunu da unutmayalım: Bunları yapmayan ülke yok neredeyse. Google’da çıkan liste uzayıp gidiyor. Hiç mi bakan yok bunlara…

Evet, bir seçim dönemi bitti. Siz bu yazıyı okurken, ülkenin yeni cumhurbaşkanı çoktan belli olacak. Kılıçdaroğlu kazansa da aynı da, Erdoğan kazandığından zorun da zoru bekliyor bizi. Yaşanan sağcılaşma iklimi nedeniyle ülke demokratik değerlerden daha da uzaklaşacak, zaten zor yürüyen AB müzakereleri tıkanma noktasına gelirken, kaçınılmaz ekonomik kriz hepimizin yaşamını daha da çekilmez kılacak. Bizse doğru bildiklerimizi anlatmaya devam edeceğiz yine, inatla ve ısrarla…