Evet, okullar açıldı. Çocuklarımızı yoğun bir çalışma  dönemi bekliyor. Onlar ders çalışmanın, sınavların kaygısını taşıyor. Bizlerse çocuklarımızdan daha tedirginiz. Haklıyız da. Hayat koşulları o kadar ağırlaştı ki  korkuyoruz. Çocuklarımızı donanımlı yetiştirmek istiyoruz. Peki, bunu yaparken neleri eksik bırakıyoruz, neleri kaçırıyoruz, bunu hiç düşündünüz mü? Anne-babalık içgüdüsel bir şey mi yoksa öğrenilebilir  bir etkinlik mi?

 

Hangimiz etkili anne-babayız? Etkin anne-baba ne demek? Kendi ailemizden öğrendiklerimizi uygulayarak ne kadar etkin anne-babalar olabiliriz? Dünya bu kadar hızlı değişirken, yaşam bu kadar hızlı gelişirken biz yaşamın neresindeyiz?

 

Aslında hepimiz bu konuda kendimizce mücadele veriyoruz. Amacımız çocuklarımıza en iyisini verebilmek. Bizler çocuklarımızı yetiştirirken, bizi yetiştirenlerin davranışlarından veya bunların bizde yansımalarından sıyrılamıyorsak yetiştirdiğimiz çocuklarda asla kendi benliklerine ulaşamıyor. Kendinden uzak, bağımlı, utangaç, ya da aşırı özgüvenli, kendi potansiyellerini kullanamayan çocuklar yetişiyor.

 

Kabul etmemiz gereken bir gerçek var ki, çocuğumuz yaramazsa onu yaramaz yapan bizleriz, yeterli ders çalışmıyorsa bunun sorumlusu gene bizleriz aslında. Önce bunu kabul etmemiz gerekiyor. Ve bu yüzden çocuklarımızda bir davranış değişikliği yaratmak istiyorsak önce bizler kendimizde bazı şeyleri değiştirmeliyiz. Unutmayın çocuklarımız bizim eserimiz ve mimarı biziz. Onların yaptıkları bizi modellemek.

 

“Benim çocuğum çok yaramaz”  hiç duymak istemediğim 4-5 cümleden biri. Çocuklar üzerinde korkunç derecede olumsuz etki yaratan bir cümle. Bizi yöneten bilinçaltımızın o kadar ilginç özellikleri var ki; bizler farkında olmadan çocuklarımızın bilinçaltını etkiliyoruz bu sözlerimizle.

 

Bilinçaltının en önemli özelliklerinden biri, kişinin tutumlarını ve davranışlarını direk etkilemesidir. Sahip olduğu kayıtlara göre kişinin tepkiler vermesini ve kararlar almasını yönlendirir. Örneğin bilinçaltında “Ben başarılı bir insanım” kaydı varsa o insan kendine başarı getirecek işlere otomatik olarak yönlenir. Sonu başarı olacak kararlar verir ve onu başarıya taşıyacak durumları hayatına çeker.

  

Sürekli “yaramazsın” kelimesini duyan bir çocuğunda başka davranış gösterme şansı yoktur. Sürekli tekrarlara karşı duyarlı olan bilinçaltı, yaramazlığı kabul ederek, en sonunda bunun kaydını yapar. Ve en önemlisi, kendi kayıtlarına uygun olanları gerçekleştirmek için durmadan çalışır çalışır. Kendi inançlarını kişinin hayatına çeker ve  inandığı her şeyin gerçek olması için uğraşır. Amaç yaramaz bir çocuk.

 

Biz anne-baba olarak çocuklarımızın gelişim evrelerini bilir, davranışlarımızda ufak değişiklikler, kullandığımız kelimelerde  farklılıklar yaratabilirsek, çocuklarımızda kalıplara sıkıştırılmış kişiliklerden kurtulup, sahip oldukları o olağanüstü potansiyellerini kullanmalarını sağlayabiliriz. Bu hafta sizlerden  iki farkındalık isteyeceğim.

 

Birincisi: Bir hafta boyunca çocuğunuza “sen yaramazsın, sen yapamazsın, hiç çalışmıyorsun, yine ne yaptın” gibi cümleler kullanmayın. Unutmayın onlar çocuk, hareketli ve söz dinlemez olabilirler, yanlış yapabilirler. Biz hala yapıyoruz. Tepki vermeniz gerektiğinde “Bu davranışın çok yanlıştı” diye söze başlayın. Yapmaması gereken davranışı ve buna karşılık olarak ne yapması gerektiğini kısaca basit cümlelerle söyleyin. Asla sesinizi yükseltmeyin bağırmayın. Şunu bilin kızmanın çocuğa öğrettiği hiçbir şey yok.

İkincisi: Çocuğunuzu  beş dakika sadece dinleyin. Hiç yorum yapmadan, sözünü kesmeden. Eminim siz hep dinliyorsunuzdur.  Beş dakikada diretiyorum. Süreye dikkat edin ve gözlemleyin 24 saatte kaç beş dakika çocuğunuzu sadece dinleyebiliyorsunuz.

 

Bir sonraki yazım DİNLEMEK. Dinlemenin de anne-babalık gibi doğuştan gelen bir yetenek değil öğrenilebilir olduğu ve çocuklarımız üzerinde ki etkisinden bahsedeceğiz. Sizi zor bir hafta bekliyor. Bu istediklerim emin olun o kadar kolay değil. Biraz zorlanacaksınız. Şimdiden kolay gelsin.