Tartışmayı severim. Hele ki konuşulanlar hakkında az buçuk bilgim varsa hararetle tartışır, büyük bir coşku ile anlatırım bildiklerimi… Dinlediklerimden çok şey de öğrenirim. Karşıya geçip, hayata bir de kendi penceremin dışından bakmak, inanılmaz öğretici gelir bana… Okuyanlar bilir, Zonguldak projektörleri üzerine en çok tuttuğum konudur. Tüm ömrü bitimsiz sevgi duyduğu topraklarda geçen bencileyin bir ümmiden de başka bir beklenemez zaten… Hani “Ayının bildiği dokuz laf, sekizi armut üzerine” derler ya, Zonguldak biraz da böyle benim için… Kabak tadı verme, tekrara düşme pahasına bıkıp usanmadan yazmam biraz da bundan…

 

Anımsarsınız, “ÇATES Savaşları” başlıklı yazımda, ÇATES’in TTK’ye iadesini istemiş, “TTK’nin ürettiği kömürü yakarak katma değer üreten bir kuruluşun yarattığı değer, yine kuruma geri dönmelidir. Bu aynı zamanda TTK’nin de zararlarının azaltılarak ayağa kaldırılması demektir.” demiştim… Fikrine güvendiğim bir arkadaşım uyarmasa keçi gibi inat ederdim bu fikrimde. Anladım ki, yanılmışım… ÇATES’in katma değer yarattığı doğruymuş da, bilanço üzerinde kârlı olduğu doğru değilmiş meğer… Meğer ÇATES’de tıpkı TTK gibi sübvansiyonla ayakta duruyormuş… Bugün piyasaya 12 kuruşlar civarında sattığı elektriğin kilovatını 20 kuruş civarında bir rakama mal ediyormuş… Civarında diyorum ÇATES’in gelir gider tablosunu görmüş değilim çünkü… Halktan devlet sırrı olarak saklanıyor bu belgeler, ilgilisi de “devlet memuru” olduğu gerekçesiyle sorulara yanıt vermiyor… Bize de müneccimlik yapmak kalıyor…

 

20 kuruşa mal edip, 12 kuruşa satıyor

Eren de 10 kuruş civarında olan maliyetin ÇATES’de 20 kuruşlara çıkmasının nedenleri var. Birincisi tüm kamu kuruluşları gibi basiretli bir şekilde yönetilmiyor. AKP’nin bu tip yerlere atadığı bürokratlar, kamusal üretimi gözden düşürmek için elinden geleni ardına koymuyor adeta… İkincisi ÇATES’in kullandığı kömür ve yakma yöntemi rantabl olmadığı gibi çevre düşmanı da… ÇATES 3500-4000 kalorilik yerli kömür yakıyor. Kuruluş gerekçesi de ticari değeri olmayan kömürden elektrik enerjisi elde edilmesi zaten… Ancak karşınıza Eren, Nurol, Sabancı, Çalık gibi işi ticari boyutuyla düşünen dev rakipler çıkınca tablo doğal olarak değişiyor… Kullandığı “kritik-altı pulverize yakma yöntemi” de artık terk edilmesi gereken bir teknolojini ürünü. Verimli bir yanma olmadığı için, kül atığı da son derece yüksek.  Dünyada, bunun yerine Eren’in 2 ve 3. ünitelerde kullandığı “süper-kritik yakma yöntemi” tercih ediliyor. “Kritik-altı pulverize yakma” yöntemiyle çalışan santrallerin verimi ortalama %32 iken, “süper-kritik” santrallerde bu verim %44’lerin üzerine çıkıyor. Elektrik, %35 daha az kömür yakılarak elde ediliyor yani. Baca gazı emisyonları ile atık kül miktarı da o oranda azalıyor.

 

Termik santrallerde en çevreci yakma biçimiyse Eren’in 112 MW’lık birinci ünitede kullandığı “akışkan yatak” teknolojisi. Bu teknoloji ile baca gazı emisyonları ve atık kül oranı diğerlerine göre çok daha az. Ama Eren ek ünite olarak kurduğu ve birincinin 10 katı büyüklüğe sahip 2. ve 3. ünitelerde daha geri bir teknolojiyi tercih etti nedense. Bu üzerinde uzun uzun tartışmamız bir başka konu olsa da geçiyorum, konumuz ÇATES çünkü. ÇATES kurulduğu yıllarda yasası henüz çıkmadığı için ÇED Yönetmeliği’ne tabi değil. Onun için yeni kurulan elektrostatik filtre sistemi henüz deneme aşamasında. AB uyum yasaları çerçevesinde hükümet son dakikada tarihi ertelemezse 2017’ye kadar sülfür giderimi amacıyla biyolojik ya da kimyasal desülfürizasyon ünitelerini” de kurmak durumunda. Bu da yarı santral maliyeti neredeyse…

 

Konsorsiyum bu mali yapının altından nasıl kalkacak?

Tartışmalardaki kritik soru şu, mali bilançosu bunca kötü olan ve devasa bütçeli ek yatırımlar gerektiren bir santrali, yerli kömür üreticileri bir konsorsiyum kurarak neden satın almak istiyor? Bu konsorsiyum hadi parayı buluşturup, ÇATES’i aldı diyelim, yatırımları neyle yapacak? Sübvansiyon olmazsa işletme maliyetlerini nasıl karşılayacak? Teknolojisini yenilemeye kalkarsa, yine Zonguldak kömürü kullanacak mı? Girişimin öncüleri olan MESİAD Başkanı Ümit Velioğlu ve TSO Başkanı Salih Demir’in bu bilgilerden yoksun olduğunu düşünemeyeceğimize göre hangi ticari akıl böyle bir stratejiyi kentin önüne koyuyor? Bana kalırsa bir kamuoyu oluşturma operasyonu bu. Satın almaktan daha çok verili durumu korumaya yönelik çabanın ürünü olarak görünüyor.

 

Anladığım kadarıyla ÇATES’in şirketler içinticari değeri yasal izinlerinin alınmış, termik santral kurmak isteyenlerin korkulu rüyası olan kamulaştırma ve ÇED süreci aşılmış olmasından geliyor galiba. Salt bu nedenle burayı satın alıp, yakma biçimini ithal kömüre dayalı olarak değiştirir bir de bu ek maliyeti göze alırlar mı? Bilmiyorum. Ticaretin t’sinden bihaber bir kişinin buna yanıt vermesi ukalalıktan başka bir şey de değil zaten… Ama görünen o ki, kazanı değiştirip ithal kömüre geçmek de hem ekonomik hem de sosyal olarak ağır sonuçları olan bir adım ki, göze almak yürek ister… İki ucu kirli değnek yani… Anlaşılan o ki, ÇATES’in özelleştirilmesi süreci, son derece sancılı olacak. Kamu mülkiyetinde olması, çevreye bunca zarar veren bir işletmeyi savunmamıza neden olabilir mi? Tartışmak isterim. Bana kalırsa, hangi teknolojiyi kullanırsa kullansın, mülkiyeti kimde olursa olsun tüm termik santrallere karşı çıkmak gerekiyor… En özet cümle de bu galiba…