Zonguldak’ın çıkardığı sanatçılardan biri olan, şair ve yazar Taylan Özbay Gezi Parkı olaylarının bir simgesi haline gelmiş olan bir öyküyü bizlere yollamış. Çok ilginç bir yazı niteliğindeki gönderisini Zonguldaklılar adına kıvanç verici bir gelişme olarak gördük ve yayınlıyoruz.

Taylan Özbay’ın gönderisi aynen şöyle:

Gezi Parkı direnişi kendi sembollerini de beraberinde getirdi. Türkiye tarihinde en temiz, en insancıl duyguların, keskin bir zekayla harmanlandığı bu direnişin o sembollerinden biri de, karnında ‘Diren Gezi Parkı, geliyorum!’ yazan hamile kadının fotoğrafıydı şüphesiz.

Fotoğrafı sosyal medya aracılığıyla ilk kez gördüğümde hem gülümsediğimi anımsıyorum, hem de verilen mücadeleyi en iyi anlatan fotoğraflardan biri olduğunu düşündüğümü. Öyle ya, direnişin sebeplerinden biri de her şeyden önce gelecek nesillere daha özgür, daha aydınlık, doğası katledilmemiş bir Türkiye bırakmaktı; elbette yardımımıza ilk yetişenler de o gelecek nesiller olacaktı.

Fotoğraf kısa sürede yayıldı. Binlerce insanın profilinde yer aldı, Gezi direnişine dair hazırlanan sayfalarda en çok ilgi uyandıran sembol oldu; bugün baktığımızda da Gezi olayları sonrası hazırlanan albümlerin hemen hepsinde yer verildi bu fotoğrafa, nasıl yer verilmesin ki…

Benim için asıl sürprizse daha sonra yaşandı. Bir gün, tanıdığım tanıdığım onlarca insanın bu fotoğrafa profilinde yer verdiği bir gün, onlardan birinin gelen tebrikleri kabul ettiğini, fotoğrafına aldığı bu olumlu tepkilerden şaşkın bir halde olduğunu fark ettim. Bu bahsettiğim birisinin adı Tuğfe Tufan Taşan; benim, Zonguldak’tan hem çocukluktan beri tanıdığım, hem ortaokulda aynı sınıfta okuduğum hem de aynı liseyi bitirdiğim bir dostum. Hemen kendisine yazıp, fotoğrafın ona ait olup olmadığını sorduğumda, kendisine ait olduğunu, bir an akıllarına gelip eşiyle birlikte bu fotoğrafı çekip, paylaştıklarını, nasıl bu kadar yayıldığına kendilerinin de şaşırdığını söyleyen Tuğfe, bebekleri için daha öncesinde karar verdikleri Atlas ismine bu olay sonrası Diren’i de eklediklerini belirtiyordu.

Ama dilerseniz, gelin biz o fotoğrafın hikayesini, Tuğfe’nin sevgili eşi Orkun’un tüm ‘Çapulcular’a hitaben kaleme aldığı satırlardan takip edelim:

“Tüm Çapulculara selamlar,

Gezi Parkı gösterilerini ilk günden beri eşimle birlikte soluksuz olarak izliyoruz. Eşimin hamileliği nedeniyle biber gazı ve tazyikli suya maruz kalmaktan korktuğumuz için ne yazık ki orada bulunamadık. Sadece bir kere sırf sizlerle aynı havayı soluyabilmek için arabamızla Beşiktaş sahiline kadar gidip tekrar geri döndük. Orada bulunan ve sadece attıkları sloganlarla özgürlüklerini savunan herkesten yanınızda olamadığımız için özür dileriz. Hala içimizde bir burukluk ve sizlere karşı mahcubiyetimiz var.

Kısaca sizlere bizden, yani ailemizden bahsetmek isterim. Ben ve eşim bugüne kadar hiçbir siyasi partiye üye olmamış ve hiçbir gösteriye katılmamış apolitik insanlarız. İkimiz de üniversite mezunu ve özel sektör çalışanıyız. Herkes gibiyiz aslında… Borçlarımız, zorluklarımız, yerine getirmek zorunda olduğumuz sorumluluklarımız var ama sizlerin sayesinde hayata giderek artan bir umutla bakıyoruz.

Bu duyguları yaşarken evde olmak gerçekten çok zor. En sonunda bir Pazartesi gecesi adeta tüm bu çaresizliğimizin dışa vurumu olarak eşimin aklına bir fikir geldi, ‘Hadi karnıma bir yazı yazıp paylaşalım?’; ikimiz de çok heyecanlanmıştık, ‘Nasıl yazacağız peki?’ diye sordum, çözümü göz kaleminde bulduk(!) Eşim, ne yazacağımıza benim karar vermemi istedi, ben de duygularımızı en yalın haliyle anlatabilmek için, ‘#direngeziparkı geliyorum!!!’ yazdım.

Amacımız gösterilere mizahi bir dille yaklaşarak destek vermekti, sanırım bu amaca da ulaştık. İki günde fotoğrafımız elden ele adeta çığ gibi büyüdü. Bu durum bizi hem çok mutlu etti hem de çok şaşırttı, bu kadar kişiye ulaşabileceğimizi tahmin etmemiştik. Sanırım sosyal medyanın zehir olarak görülme sebebi de bu olsa gerek.

Fotoğrafımızın altına yapılan yorumları okudukça mutluluğumuz daha da arttı çünkü dışarıda direnen abileri-ablaları bebeğimize sahip çıktılar, ona isimler taktılar ve bizlerin kim olduğumuzu bilmeseler de iyi dileklerini ilettiler.

Fotoğrafı gören veya paylaşan birçok kişinin merak ettiği, bebeğimizin kız mı yoksa erkek mi olduğuydu. Bebeğimiz erkek ve adını dünyanın yükünü omuzlarında taşıyacak güce sahip olsun diye ATLAS koymaya karar vermiştik ama fotoğrafımız o kadar çok paylaşıldı ki, insanlar bebeğimize o denli anlam yüklediler ki onların dileklerine kayıtsız kalamadık ve bebeğimize ikinci isim olarak DİREN adını koymaya karar verdik. Yıllar sonra, adının anlamını merak ettiğinde 31 Mayıs 2013 tarihinden başlayarak yaşananları anlatacağız, Türk halkının tepkisini nasıl dile getirdiğini, birleşip nasıl tek vücut olduğunu anlatacağız. Adının böylesi bir hikayesi olduğu için gururlanacak ve her haksızlıkta isminin ağırlığına yakışır bir şekilde en ön saflarda olacak. Belki Gezi Parkı direnişine katılamadı ama sizlerin sayesinde daha özgür bir Türkiye’de büyüyecek…

Gösterilerde yanında olamadığımız herkesten binlerce kez özür diler ve hepinize ayrı ayrı teşekkür ederiz.’

Diren bebek (Annesi ve babası kusuruma bakmasın ama yazının bundan sonrasında kendisi yalnızca bu isimle anılacaktır) 20 Haziran günü tam da babasının doğum gününde dünyaya gözlerini açtı. Dünyaya geldiğinde ünü kendisinden önce öylesine yayılmıştı ki, hastanedeki hemşirenin dolabında bile anne karnındaki o resmi vardı.

Kendisi bugün itibariyle bir ayını çoktan devirmiş durumda; ağaçları kesmeye niyetlenenler, insanların özgürlüklerini kısıtlama hakkını kendinde görenler, baskı imparatorluğu mimarları, artık o karanlık adımlarını atmadan önce bir kez daha düşünsün, benden uyarması!

Diren’in, Gezi direnişinin tam da ortasında ve tam da o direnişin sembollerinden biri olarak dünyamıza merhaba demesinden midir nedir, annesinin paylaştığı fotoğraflara bakarken kendimi aynı ninniyi mırıldanırken buluyorum hep. Hani şu Melih Cevdet Anday’ın kaleme aldığı, Ruhi Su’nun bestelediği ‘Dursun Bebeğe Ninni’yi…

Bilenler bilir, 1950 yılında, aynı yıl kurulmuş Türkiye Barışseverler Derneği’nin başkanlığını yapan Behice Boran, Kore’ye asker gönderilmesini kınayan ve Adnan Menderes hükümetine karşı yayınlanan bir bildiri nedeniyle on beş ay hapis cezasına çarptırılır ve oğlu Dursun’u cezaevinde dünyaya getirir. Bunun etkisiyle de dostu Melih Cevdet Anday, ‘Dursun Bebeğe Ninni’ şiirini kaleme alır. Büyük ozan Ruhi Su’nun bestelediği şiiri Diren için biraz olsun değiştirerek yeniden anmamak mümkün müdür şimdi?

 

Merhaba Diren bebek merhaba

İşte su

İşte ışık

İşte hava

İşte Diren bebek bizim dünya

 

Dandini dandini dastana

Diren bebek uyusun

Uyusun da aman çabuk büyüsün

Danalar girmiş bostana

 

Daha neler var neler var daha

İşte kundak

İşte hapis

İşte kavga

İşte Diren bebek bizim dünya

 

Dandini dandini dastana

Bostana girmiş danalar

Böyle tosunlar doğursun yarına ninni

Bizim aslan gibi analar.”

 

Hoş geldin Diren.

Bir yandan içimiz kanarken; Ethem’i, Mehmet’i, Abdullah’ı, Ali’yi uğurlarken…

Annenle baban fotoğrafını paylaştığı ilk günden beri seni bekliyordu tüm Gezi direnişçileri…

İyi ki geldin…