Bilirsiniz, Livaneli’nin,“Yatar gül harmanı gibi / Canımın dermanı gibi / Her yanında çiçek açmış / Binboğa Ormanı gibi”sözleriyle başlayan şarkısı vardır… Kaç gündür dilimden düşmüyor… Arkasından gelen sözlerin çağrıştırdıkları hazin duygular uyandırsa da,içimde renk renk çiçekler açıyor şu sıralar…  Nasıl çiçek açmasın ki… Ömrünün bir bölümün geçirdiği Zonguldak’ı yüreğinin başşehri yapmış Fırat ağabeyin şahsımla ilgili yazdıklarından esinlenen aziz dostum Turhan KA, Facebook’tan aldığı bir fotoğrafımı bin bir renge bezeyerek ömrümün başyapıtına dönüştürmüş…

 

Mehmet Fırat Eroğlu deyince durmak gerekiyor biraz… Tanıyan herkes tanıktır ki, iyi bir kalem erbabı, Anadolu halklarının tekmil bilgisini özümsemişhalk bilgesi, durmuş oturmuş kişiliğiyle bu toprakların kalenderi, ehlidili olmuş bir ağabeyimizdir evvela… Dahası sözün büyüsü peşinde bir ömür harcamış bir düş körükçüsü olduğu kadar, gözünü budaktan esirgemeyen bir eşitlik, adalet ve özgürlük savaşçısıdır da…Enginlere sığmayan alçak gönlü ve çelebi kişiliğiyle bambaşka yeri vardır herkesin yüreğinde… Bencileyin bir yazı heveskârı için kaleminden çıkan her harf ayrı bir kıymet taşır bu yüzden…

 

KAFKAESK BİR RESSAM

Yaşamını İzmir’de sürdüren Turhan KA’yı nasıl anlatsam… Ressam desem de yakışır, heykeltıraş da… Şair desem de yeri var, reklamcı da… Bulduğu her şeyi, gördüğü her nesneyi, hınzır bir bakışla estetik bir objeye dönüştüren bir estet diyeceğim ama eminim itiraz edecek buna… Kendini, Resim eğitimi almadı, her şeyi çalışarak, araştırarak, deneyerek, yaparak öğrendi. Farklı seriler halinde dönemsel olarak çalışıyor. Kendince bir fikir, malzeme, çizgi, renk veya herhangi bir şeyin peşine takılıp o her ne ise sonuna kadar hesaplaşıyor, bazıları ise hala devam ediyor” sözleriyle tanımlıyor çünkü…

 

Adını ilk duyduğumda aklıma gelen soruyu, ilk karşılaşmamız sırasında sormuş,“Soyadınız Kafka’nın KA’sı mı?”demiştim. Hayırdemişti gülerek… Gülüşü ele vermişti zaten de yaptığı işlere bakınca kesinlikle anladım ki tam da Kafka’ya özgü bir bakışı var dünyaya… Kafkaesk ressam desem yeri… Tıpkı onun gibi absürde kaçıp ve ironiyi elden bırakmadan başta “güzel” olmak üzere biz fanilerin tabu saydığı her kavramı sorguluyor… Bunun için bambaşka biçimler veriyor nesnelere… Çoğu zaman egemenlerin fetişleştiripdokunulmaz kıldığı her şeyi, eğip bükerek halden hale sokuyor…

 

ANNEMİN GÜL YÜZÜ VE KAN RENGİ BİR KAR GELİYOR AKLIMA

Aziz dostumun ustalıklı bakışla renk cümbüşüne çevirerek desenlediği o fotoğraftaki ev, bilseniz nasıl bir gönül yükü bende… Soğuksu’nun tepesinden denizin ışıltısına hayran gözlerle baktığım penceresiyleayaktahâlâ… Hiç unutmuyorum, çocukluğumun soğuk günlerinden birinde, bir türlü gelmeyen annemi bekliyorumpencerede…Babam beliriyor bir ara, hırsla merdivenleri kürüyor… Gözüm küreğin ucundan kalıplar şeklinde yükselip etrafa yayılan kar parçalarına takılıyor: Kıpkırmızı… Anlam veremiyorum… Nice sonra öğreniyorum, annem düşmüş tam da orada...

 

Hastanede kaldı günlerce… Onsuz gecelerde bir başka üşürdüm… Nasıl bir travmadır ki unutamıyorum hâlâ… O ev, o merdiven denince annemin gül yüzü ve kan rengibir kar geliyor aklıma… O vakitler bana çıkmakla bitmeyecekmiş gibi gelen o merdivenin başında yıllar sonra durup tüm bunları düşünerek çektim o fotoğrafı… Sonra da Facebook’ta yayımladım… Renk ve biçim ustası Turhan KA da doğanın bin birrengiyle nakışlayarak, aldı bir başka boyuta taşıdı… Nasıl Binboğa ormanlarındaki gibi çiçekler açmasın ki içimde…