‘Kadir İnanır’ dediğinizi duyar gibiyim.

Durun, önce yazıyı okuyun, sonra karar verin!

Sağlık hakkından tasarruf edilemez. Öyle mi?

Kâğıt üzerinde öyle…

Uygulamada hiç de öyle değil ama…

Bakın Tüketici Hakları Derneği Başkanı Sayın Ali Topaloğlu ne diyor? 

“Bölge Hastanesi olma iddiası olan BEÜ Tıp Fakültesi’nde gerek doktor eksikliği, gerekse de hastalara yapılacak cerrahi müdahalelerde kullanılacak malzeme noksanlığı vatandaşın sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
Birçok bölümde uzman hekim yoktur. Ya da bir tane mevcuttur. Bu hekim izne gittiğinde ya da seminere katıldığında hastalar o hekim gelinceye kadar beklemek zorunda kalıyorlar. Peki bu hastalara bu zaman zarfında bir şey olursa bunun sorumlusu kim olacak?”

Evet, “can alıcı” sorular bunlar…

O kadar tıp fakültesi varken, nereden kaynaklanıyor bu doktor eksikliği?

ÜCRETSİZ SAĞLIK MI?

Basit bir muayene için doktora gittiniz, sonra yeniden gittiniz ve doktor reçete yazdı. ‘Birkaç tane ilaç canım, üç beş kuruş tutar, ne olacak ki’ diyorsunuz?

Eczaneye gittiğinizde 10-15 lira gibi bir rakam beklerken, 50-60 liradan kapı açıyorlar. “Yahu özel hastanede bile bu kadar para vermiyoruz ki, bu neyin parası” diyecek oluyorsunuz; ama nafile…

Eczane görevlisi, “Efendim, geçmişten kalan muayene ücretiniz çıktı. Onun bedeli. İlaç ücreti değil” diyor, bilgisayardan başını kaldırarak. Paşa paşa veriyorsunuz…

Geçen ay benim de başıma geldi. Doktora gitmiştim. İki adet ilaç yazmıştı doktor bey. Eczaneye gittiğimde 60 lira reçete parası gelmez mi?
(Ayıptır söylemesi(!) param yetmediği için ilacı alamadım. Görevliye teslim ettim, ertesi gün tedarik edip öyle satın aldım)

“Yahu nasıl olur? İki ilaç 60 lira mı tutar” diyecek oldum.

-“Hayır beyefendi, daha önce muayene kaydınız görünüyor, onun muayene ücretini de eklemiş sistem.”

Ah sistem…

Sözde, sağlık ücretsiz, öyle mi?

Kim inanır?

Sadece Kadir (mi) İnanır? Ayşe de, Fatma da, Ahmet de, Mehmet de inanır. Ücretsiz sanır. Eczaneye yolu düştüğünde uyanır.

BU GENÇLERE NE OLUYOR?

Sevgili okurlar;

Bir konu var ki hepimizi derinden üzüyor. İki hafta önce Fen Lisesi Öğrencisinin Devrek ırmağında cansız bedeni bulundu. Bu hafta da Ereğli ilçesinde 16 yaşındaki lise öğrencisi AVM’nin camından atlayarak canına kıydı. Sonradan gördük ki, sosyal paylaşım sitesinde “Çok bile yaşadım” yazısı paylaşmış.  

Bu ölümler, yetkili kurumlarımızı harekete geçirmeli. Gençlerimize yönelik kısa ve uzun vadeli bir şeyler yapılmalı. Elimizde bir gençlik kaldı. O da giderse bu milletin vay haline?

Ne bileyim seminerler olabilir, okullarda öğrenciler yakın merceğe alınabilir, ilgili kurumlarca çözüm masası kurulabilir vs…
Bu ölümler, devletimizi alarm durumuna geçirmeli.

Eskiden Avrupa’daki intihar vakaları için “manevi boşluk” denirdi. Şimdi bakıyorum da sanki roller değişti. Normal aile ortamında büyüyen çocukların bir dediği iki edilmiyor. Bütün şartlar onlara göre dizayn ediliyor. “Onlar yeter ki mutlu olsun” mantığıyla hareket eden ebeveynler, evlatları için sınırsız kredi açıyor.

Peki ya evlatlar?

Her istediği yapılan gençler, yine mutsuz ve huzursuz… Dilim varmıyor söylemeye, “manevi boşluk” yaşıyorlar… Saygı, edep adap, varlık yokluk nedir, bilen var mı? (Kaliteli gençlerimizi tenzih ediyorum.)

Fakat şunu unutmayalım ki;

Bir milletin genç nüfusu sağlıklıysa, o millet de devlet de sağlıklıdır. Sağlıklı değilse toplum hastadır. Çok önemli ikazdır bunlar.

Tabi anlayana?

Son iki haftada yaşanan iki acı olay Zonguldak yerelinde, daha fazlası ülkemiz genelinde cereyan ediyorken, nasıl rahat uyuyabilir ki idarecilerimiz?

Bunu da biz anlamıyoruz…