Dünyanın tüm anakaralarında, ayrımsız herkesin yaşamında faz değişikliğine neden olan koronavirüs salgını, herkese, çok şey de öğretti… Daha öncelerinde telaffuz etmeyi bırak ne anlama geldiğini bile bilmediğimiz birçok sözcük gündelik dile kadar indi örneğin… “İnkübasyon” ne, hepimiz biliyoruz artık… “Kontimine olmak” kadar “Filyasyon” sözcüğüne de aşinayız… Dahası birçoğumuz, gönüllü “sürveyans” görevlisi gibiyiz… Bilgisayarlarımızda grafikler yapıp, “pademinin fatalitesini” hesaplıyor “mortalite” ile karşılaştırmasını yaparak, sonuçlar üretmeye çalışıyoruz…
 
Eminim ki, artık, “Pandemiden önce, pandemiden sonra” doğru ikiye ayrılacak hayatlarımız… Çağrılara uyup evde kalanlar daha şimdiden başka bir yaşam biçimine geçti bile… Ortaya ilginç görüntüler de çıktı… Bunca yıl elinin nasırını gösterip “kadın işi” saydığı işlere karışmamış “erkek milleti” börekler pişirip, fırında ekmek yapmaya başladı mesela… Yetinmedi, fotoğraflarını çekip sosyal medyada maharetini sergiledi bir de… Bulaşık yıkayan, cam silen, ev süpüren “erkek” milletinin sosyal medyadaki fotoğraflarına bakınca, “Bir musibet bin nasihatten iyidir” diyesim geldi… 
 
YANDAŞ ÇEVRELERDE İKİYÜZLÜLÜK BİTMİYOR
Olumlu örnekler hayli olsa da, Tek Adam’ınki gibi, “Huylu huyundan vaz geçmez” dedirtenler de çok… O dünya yıkılsa bildiğini okumaya devam ediyor… Bir yandan “Birlik olma günü” lafları ederken, diğer yandan da kendi gibi düşünmeyen herkesi düşmanlaştırıyor…  Dezenfektasyondan atıkların toplanmasına, temiz sudan ulaşıma, toplumsal dayanışmadan dezavantajlı grupların bakımına pek çok görevi olan yerel yönetimleri, salt, muhalefet partisi mensubu diye sistem dışına itiyor mesela… Toplum vicdanını incitecek şekilde aşevlerini, hastaneleri kapatıp, ekmek dağıtımlarını engelliyor…
 
Tek adam yönetiminin oluşturduğu ofislerinden yönetilen dezenformasyon ve algı operasyonlarıyla görevi eleştirmek olan muhalefetin ağzından çıkan her söz beka sorununa dönüştürülürken yandaşlarda ikiyüzlülükler bitmiyor… Son af yasası ile katili, hırsızı, tecavüzcüsü, esrar kaçakçısı özgürlüğüne kavuşurken, fikir açıklamanın dışında hiçbir suçu olmayan gazeteciler, siyasetçiler “terör suçlusu” bahanesiyle mahpusta tutuluyor… En kötüsü de şu ki, muhalefetin en küçük yanlışına üst perdeden tepki veren çok sesli koro, vicdansızlıklar karşısında “sessiz çoğunluk” olup üç maymunu oynuyor…
 
ZONGULDAK İÇİN SORUNLARINI KONUŞMA FIRSATI DOĞDU
İkiyüzlülük dedim ya, o baptan devam edeyim… İki saat önce açıklanan sokağa çıkma yasağında “mağdur olmama refleksiyle” hareket edip sokağa hücum eden kalabalıklara yönelttikleri ifadeler de ortaya koydu ki, AKP yandaşı geniş çevreyle toplumun bir kesimini aşağılayan seçkinciler, sosyolojileri farklı olsa da, aynı tavanın balığı kesinlikle…  Kendilerine “bidon kafalı” denmesinden sözde rahatsız aklıevvelerin, bulduğu ilk fırsatta başkalarını “makarnacı”, “cahil sürüsü”, “şuursuz” diye yaftalaması, gücü eline geçiren, ya da kendini iktidar sananların, ötekine anında devlet kesildiğini gösteriyor…
 
Süreçte adı en çok duyulan Zonguldak için de sorunlarını konuşma fırsatı doğdu bence… Bugünden sonra hepimizin talebi, “saydamlık” olmalıdır… Gerçeğimizle yüzleşebilmek için ölüm yaşından müteveffanın işine, cinsiyetinden semtine değin tüm veriler mutlaka açıklanmalıdır kamuoyuna… Neden bu kadar çok öldüğümüz orada gizli çünkü… Bu zamana değin gizlenen kanser bilgileri de eklenerek, ölümlerin gerçek nedeni çıkarılmalı artık ortaya… Maden hastalığından mı, santral kirliliğinden mi yoksa… Yoksa Sayın Valinin de ifade ettiği gibi sağlıkçıların beceriksizliğinden mi? Neden gerçekten?